ABD de yaşanan 11 Eylül saldırıları olsun, Norveç’te Andre Brevik adlı neo-nazinin yaşattığı saldırı da olsun veya benzer boyuttaki “tüm” terörist saldırıların arkasında gizli servislerin eli olduğu yapılan araştırmalarla ortaya çıkartılmıştır.
 
     Paris’te yaşanan son saldırının bir devlet ya da sermaye kurumuna değil de, tirajı en fazla 30 bin olan sol liberal denebilecek muhalif bir mizah dergisine yapılmış olması da, bu yöndeki kuşkuları artırıyor. Görünürde Şeriatçı-gerici çeteler saldırıyı organize edip gerçekleştirse de yakın bir zamanda saldırının ardasındaki derin akıl ortaya çıkacaktır.
 
      Fransa’da ve AB’de ekonomik kriz, yeniden derinleşme eğiliminde. Üstelik bu kez Rusya’daki kriz ve Çin’de belirgin yavaşlamayla birleşerek daha ağır sonuçlara yol açma olasılığı içeriyor. Fransa’da sözde sosyal vaatlerle yönetime gelen Hollande’ın kamuoyu desteği yüzde 11’le dibe vurmuş durumda. Yine Avrupa ülkeleri ve Fransa’yı çevreleyen Belçika, İspanya, İtalya ve Macaristan’da geçtiğimiz bir iki ay içinde yeni kemer sıkma paketlerine karşı sokaklar tutuştu, büyük çaplı, militan ve çatışmalı işçi, öğrenci, kitle gösterileri yaşandı. İrlanda’da suyun özelleştirilmesi ve fiyatının 2 kat artırılmasına karşı kitle kampanyaları ve eylemleri sürüyor.
 
 Fransa’nın henüz yılbaşında daha sert bir kemer sıkma programını açıkladığını, bunun için “ulusal birlik”, yani işçi sınıfının boyunun sunulmasının istediğini, işçi sendikalarının da yanıt olarak büyük eylemlere hazırlanmakta olduğunu bir döneme dek gelen saldırı ardından “ulusal birlik” çağrılarının yapılması ve 1,5 milyon insanın alanlara çıkarak bu  çağrıya icabet etmiş olarak gösterilmesi saldırının sonuçları açısından genelde Avrupa özelde Fransız burjuvazisine nefeslenme süresi kazandırdığı yönündedir.
 
11 Eylül saldırıları ardından ABD’deki özel yaşamın dokunulmazlığını bile ortadan kaldıran “yurtseverlik yasası” gibi, Hebdo katliamı da yeni bir “ulusal birlik” yasaları dalgasına bir kılıf olarak kullanılması şaşırtıcı olmayacaktır.
 
Sonuçları üzerinden saldırının kimlerin işine geleceği belli. Peki bu tür bir “eksen kayması” eğilimi nelere yol açar? Türkiye’de kendine “anti-kapitalist müslümanlar” diyen çevrenin bile, Hebdo katliamına dair ilk tepkisinin -sonradan özür dileyip geri çekmiş olsa da- “oh canıma değsin” gibisinden bir tweet olması, bu girdaba sürüklenmeye hazır, dahası ellerini ovuşturan geniş bir kesimin, “her iki taraf”ta” da olduğunu gösteriyor.
 
Fransa ve Avrupa işçi sınıfı ne yapar? Kapitalizmin sınırlarını aşmaktan uzak olsa da, güçlü bir kazanılmış hak ve demokrasi bilinci vardır. Zaten ilk tepkiler, düşünce özgürlüğünü savunmak ve bu katliamı bahane eden hükümetin “anti-terör” hezayanıyla hak ve özgürlükleri daha da kısıtlamasına dair endişelerini belirtmek oldu. Fransa ve dünya çapındaki yas, dayanışma ve protesto eylemlerinde Fransa burjuva devriminin “eşitlik, özgürlük, kardeşlik” sloganları öne çıkartıldı.
 
Fransa’da sendikal bürokrasi kemer sıkma paketlerine karşı yapılacak eylemleri şıpın işi iptal etmiş ya da ertelemiş olsa da (Ülkemiz de Marmara depremi vesilesiyle mezarda emeklilik saldırısının nasıl geçirildiğini hatırlayalım!), gemi azıya almış kemer sıkma saldırganlığına karşın işçi sınıfının eylemlerinin öyle “ulusal birlik” söylemiyle zapt edilemeyeceğini söyleyebiliriz.
 
 Şu noktalar son derece kritik: Birincisi, kutuplaşmanın uluslar, dinler arasında değil, sınıflar arasında olduğunu yalnızca ısrarla söylemek değil, örgütlemek, örgütlemek, örgütlemek önemli. İkincisi, bu katliamı eğer İslamcı çeteler yapmışsa dahi, bu çeteleri peydahlayıp desteklemiş olan tüm emperyalist kapitalist güçler ve bölgesel tekelci kapitalist güçler, en az onlar kadar bunun sorumlusudur, hesabını vermelidir. Üçüncüsü, işçilerin sermayeyle “ulusal” veya “dinsel birliği” değil; egemenlere ve mali oligarşisine karşı işçilerin birliği halkların kardeşliği! Tıpkı ABD’de siyahların katledilmesine karşı siyah, latino, beyaz işçi ve emekçilerin birlikte isyanı gibi…
 
Şu kesitte özellikle Fransa’da Fransız ve göçmen işçilerin birlikte hem faşist dinci gerici terörizme karşı hem de Fransız zenginlerine ve egemenlerine karşı mücadele yürütmesi gerekir. Bu durum bizim içinde geçerlidir. Çünkü İŞID, HüdaPar ve benzerlerine karşı değil onların arkasındaki sermaye güçlerine ve rejimine karşı mücadeleyi yükseltmek önemli. Ve fakat yalnız Hebdo ile dayanışmak değil, ağır bir saldırı ve baskı altında olan Fransa ve Avrupa işçi sınıfıyla dayanışma eylemlerini de örmek gerekli.