Tayyip Erdoğan, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı iken, “başarı” sının bütün gelir ve giderleri aynı havuzda toplamaktan, yani parayı kontrol altına almaktan geldiğini sık sık söylerdi. Başbakan olduğu zaman da aynı sistemi Türkiye çapında uyguladıklarını, bu sayede hortumlamayı kestiklerini anlatırdı ve seçimlerde de aynı söylemi tekrar etti.

Tabii ki en küçük işletmeden, devlet yönetimine kadar kaynakları kontrol etmek gerekir. Gelirini giderini bilmeyen bir işletme batar.

Fakat burada şöyle bir sorun ortaya çıkıyor. Kaynakları kontrol edeceğim derken, devleti yönetenler, iş adamlarının da kaynaklarını kontrol etmeye başlarsa, verdikleri ihale karşılığında siyasi amaçlarını gerçekleştirebilmek için kurdukları havuza para yatırmaya mecbur ederse, bu sisteme ne ad verilir?

“Hortumlamak” ayağından yola çıkarsak, “havuzlamak” diyebiliriz sanıyorum

Havuz sistemi konusunda Anasol-D hükümeti döneminde, bir yıl Vakıfbank Genel Müdürlüğü yapan ve görevden alınan, sonradan Kentbank davasında yargılanan Hasan Kılavuz’un tespitlerine bakalım. “Hortum düzeni” adlı bir kitabı bulunan Kılavuz ile Bugün gazetesinden Seda Şimşek, bir röportaj yapmış, 29 Mayıs 2012 tarihinde yayınlamış.

Şimşek, “Havuz sistemi neydi?” diye soruyor, Kılavuz cevaplıyor:

“Hazine’nin gelir ve giderinin bir havuzda birleşip, kaynakların doğru değerlendirilmesiyle ilgili bir sistemdi. Devlet devleti hortumluyordu, Refah-Yol bunu fark etti. Devlet bir taraftan borçlanırken, kamu kuruluşları da ellerindeki fazla paraları yüksek faizle bankalara yatırıyordu. Refah-Yol Hükümeti, borç para bulmaktan çok, yüksek faizle sağlanan kaynağın kullanılmasını kontrol altına alacak bir sistem kurmuştu, adı da havuz sistemiydi.”

***

Tayyip Erdoğan, 2002’de iktidara gelince havuz sistemini yeniden başlattı. Bütün kaynakları yeniden kontrol altına aldı. Fakat bu defa, özel sektörün kaynaklarını da kontrol altına aldı.

İşte CHP’li Umut Oran’ın soru önergesinin İnternet sitelerinden bile kaldırılmak istenmesinin sebebi budur.

Umut Oran, Erdoğan’a yönelttiği sorularda şöyle diyor:

21 Ağustos 2013 tarihinde sizin talimatınız doğrultusunda o dönem Bakanlık yapmakta olan Binali Yıldırım, İbrahim Çeçen ve Mehmet Cengiz’e bir medya grubunun Cengiz, Kolin, Limak tarafından satın alınması için talimat vermiş midir?

* Kurulan para havuzunun koordinatörü Binali Yıldırım mıdır? Sizin talimatınız ve emirleriniz doğrultusunda para talep edilen bu şahıslara daha birçok ihale verileceği yönünde Binali Yıldırım tarafından verilen herhangi bir garanti bulunmakta mıdır?

* Verdiğiniz talimatlar uyarınca, 424,4 milyon liralık vergi borcu Maliye Bakanlığı tarafından yapılan uzlaşma sonucunda sıfırlanan Cengiz İnşaat’ın sahibi Mehmet Cengiz’den 100 milyon, Nihat Özdemir’den 100 milyon, İbrahim Çeçen’den 100 milyon, Adnan Çebi’den 30 milyon, Hayrettin ve Nuri Özaltın’dan 20 milyon, Naci ve Celal Koloğlu’dan 100 milyon, toplam 450 milyon ABD Doları talep edilmiş midir?

* Sizin adınıza bu işi takip etmesi için oğlunuz Bilal Erdoğan’ı görevlendirdiniz mi?

***

İşte Telekomünikasyon İletişim Başkanlığı’nın, İnternet sitelerinden, bu arada Umut Oran’ın sitesinden de kaldırmaya çalıştığı soru önergesi budur. İddiaların doğru olduğu, “havuzlamak”yöntemi ile sabittir ve bu sorular, bir rüşvet ilişkisini gözler önüne sermektedir.

Bu da bir siyasi kadronun sonu demektir. Zaten başta Tayyip Erdoğan olmak üzere AKP yetkilileri durumu algılamıştır.

Böyle bir olayda, soru önergesini bile sansür etmeye kalkışmak, başını kuma gömmek olmuyor mu?