Hatay halkı Mayıs Haziran Gezi direnişi günlerinden beri ilan edilmemiş bir sıkıyönetimin zorbalığını, şiddetini yaşıyor. Hatay ve çevresi adeta açık zindana dönüştürülmüş ve zindan hukukunda bile yer almayan imha etme politikalarının fütursuzca uygulamalarına tanık oluyoruz.
Gezi direnişi sırasında 5 kişiyi öldüren caniler hala cezalandırılmamışken, bir ölüm haberi daha geldi. Gezi eylemleri sürecinde Abdullah Cömert’i öldüren kimliği bir türlü belirlenemeyen caniler, bu durumdan aldıkları cesaretle bu kez de Halkevi üyesi Ahmet Atakan’ı katletti. Katil veya katillerin kim olduğuna dair soruşturma bile başlatılmamışken aynı Eskişehir valiliğinin yaptığı açıklamaya benzer bir açıklamayı Hatay Valiliği yaparak kolluk güçlerini korumasına alındı.
Valilik, Atakan’ın binadan düşerek öldüğünü iddia etti.Hatay Valiliği’nin kolluk güçlerini koruyan açıklaması, ister istemez duyarlı kamuoyunda Ali İsmail Korkmaz’ın yaralanmasının ardından Eskişehir Valiliği’nin yaptığı açıklamayı hatırlattı. Eskişehir’deki Gezi Parkı eylemleri sırasında 2 Haziran’da kim oldukları aylar sürecek araştırmalar sonucu biraz aydınlatıla bilen sivil ve resmi faşistler tarafından sopalarla dövülen üniversite öğrencisi Ali İsmail Korkmaz ağır yaralandığında da olayın geçtiği ilin valisi “Arkadaşları dövdü” Demişti. Hatay valiliği de “damdan düştü” açıklamasıyla Ahmet Atakan cinayetinin üstünü örtmeye çalışıyor.
Ancak Eskişehir ve Türkiye Kamuoyunun ısrarlı takibisonucu yapılan soruşturma sonucunda Korkmaz’ı ölümüne neden olan sekiz zanlıdan dördünün polis olması ve polis şiddetinin bir devlet politikası olarak her toplumsal muhalefet öznesine yönelik “orantısız güç” kullanması bizi yönetenlerin ceberuttuk da sınır tanımayacaklarının göstergesidir.
Hatay Armutlu'da Ahmet Atakan'ın ölümüne neden olan polis şiddetini esef ve şiddetle kınamak tüm duyarlı insanların vicdani görevidir. Yalnız kınamak tek başına yeterli olmayıp, ölümleri durdurmaya da tek başına engel olmayacağı bilinmelidir. Bir kez daha adlarını hatırlatmak için yazayım; Mehmet Ayvalıtaş (20), Abdullah Cömert (22), Ethem Sarısülük (26), Ali İsmail Korkmaz (19) ve Medeni Yıldırım (18) gepgenç bu beş yüreğin susturulmasının ardından da kınamalar yapıldı lakin    Akrep denen zırhlı aracın içinden ve 4 metre mesafeden atılan gaz bombasının başına isabet etmesi sonucu 22 yaşındaki AHMET ATAKAN yaşamını yitirmesine kınamalarımız engel olamadı.
Barışçıl, demokratik protesto hakkını kullanan yurttaşlara karşı uygulanan bu polis şiddetini kınamanın tek başına yeterli olmadığı en azından ölümleri engellemediği bilinciyle ailesinin acısını paylaşıyor, başsağlığı dileklerimi iletiyorum.
      Ahmet Atakan ve diğerlerinin ölümünün baş sorumlusu Adli Tıp Raporu’nu beklemeden, “Ahmet, polise güneş enerjisi panelini atarken çatıdan düştü”  veya “arkadaşları dövdü” diye açıklama yapan valiler değil, eylemler sırasındaki ölümleri sıradanlaştıran İçişleri Bakanı ve her türlü muhalefeti şiddetle bastırmayı politika haline getiren siyasal iktidarımızdır.
Ahmet Atakan’ı aramızdan alan ceberut uygulamalara karşı direnme her insanın temel insanlık hakkıdır. Direneceğiz. Gezi Direnişi sırasında öldürülenler dâhil olmak üzere, tüm ölümlerin sorumlularının adli ve siyasi alanda takipçisi olmak bir insanlık görevidir. Görevimizi yapacağız.
 Unutmayalım ceberut luk küfür değil, durumdur. Hangi faşist “Ben faşistim” der. Elbette demez! Bütün despotlar öyle olmadığını anlatmaya çalışırlar. Gaz odalarının müsebbibi Naziler mesela; çocukları için ağlamaları onların aslında ne olduklarını anlamayı engelleyebilir mi? Hem ceberut olma hali IV Murat veya Çar Nikola olmak da değil bir başına; onlarla aynı tarihsel frekansta buluşmaktır.
 Bu konuda niteliğinin hakkını veren bir iktidar yapısıyla yüz yüze bulunduğumuzu rahatlıkla söyleyebiliriz. Kendileri, yakın çevreleri, yandaşları/paydaşları için istediklerinin tümünü biz emekçilerden ve halklarımızdan sakınıyorlar. Bu adaletsizliğe karşı çıkanları, özgürlük isteyenleri de zapt etmeye zapt edemez ise yok etmeye çalışıyor ve fakat bu gerçekliğin eğilip bükülmesi içinde inanılmaz yalanları büyük hakikatlermişçesine hararetle açıklayıp kamuoyunu yanlış yönlendirme faaliyetine hiç ara vermiyorlar.
     Ne demeli? Gerçekler güneş gibidir. Ne balçıkla nede baskıcı karanlıklarla sür git engellenemez. Işıldamaya devam eder. Ta ki aydınlığı ve kavurucu sıcaklığı sizi bulana dek.