Her seçimden sonra âdettir. Kazananlar da kaybedenler de herhalde “daha ciddi” olacağı savıyla “halkın seçimlerde verdiği mesajı” irdelemeye çalışır.

Bu seçimden sonra da bu oldu. Sonuçların açıklanmasıyla birlikte ekranlardan pek çok kişi “halkın verdiği mesajı” anlatmaya koyuldu.

Oysa halkın elinde böyle hassas bir terazi yok. Herkes gitti oyunu kullandı. Sonuç açıklandı. Şimdi sonuçlara göre “halk şunu dedi, halk bunu dedi” yorumları yapılıyor.

En rağbet gören görüş şu: “Halk AKP’ye tam destek verdi, ama anayasayı tek başına değiştirme  gücünü esirgedi. Başka partilerle uzlaş dedi.”

Kulağa hoş geliyor da, bunun doğru olmadığını da biliyoruz. Kim böyle bir niyetle oyunu kullandı ki?

AKP’nin 330’un altında kalması “halkın altın tartar gibi hassas davranmasından” değil seçim sisteminden. Eğer bazı illerde milletvekili sayısı düşürülmemiş olsa, AKP bu sonuçla 330’u hayli geçecekti.

O zaman da “Halk Erdoğan’a, anayasayı istediği gibi yapma yetkisi verdi” denilecekti. Boş laf yani.

Bu nedenle “halk goygoyculuğu” yapmayı bir kenara bırakıp gerçeği görelim.

En önemli gerçek şudur: Halkın yarıdan fazlası yaşadığı hayattan mutlu. Başbakan’ı seviyor. Ne kadar otoriter olursa olsun Türkiye’nin başında kalmasını istiyor. Bunu kabul etmek zorundayız.

Buna karşı “işte milli irade” laflarına da katılmam. Milli irade halkın seçime katılması ve tercihini yapmasıdır. Sadece bir partiye verilen oylar milli irade değildir.

Halkın yarısı mutluysa yarısı da bu durumdan hoşnut değildir.

Hoşnut olmaması “Türkiye’yi anlamaması” veya “gelişmeleri okuyamaması” anlamına da gelmez.

Demokrasi fikirlerin tartışılması ve birlikte bir sonuca ulaşılması rejimidir. Güzelliği buradadır. En çok oy alan yönetir ama en çok oyu almak haklı ve doğru olunduğunun, az oy almak da haksız ve yanlış olunduğunun kanıtı değildir.

Türkiye’de halk AKP’nin iktidarının devamını istemiştir. Bu devam edecektir.

Eğer ille halkın bir mesaj verdiğini söylemek zorunda hissediyorsanız şunu söyleyebilirsiniz: “Türkiye’nin sorunlarıyla AKP baş etmeye devam etsin. 9 yıldır iyi yaptıklarına devam etsinler ama açtıkları sorunları da onlar temizlesin.”

AKP çok büyük bir seçim zaferiyle çok büyük bir sorumluluğun da altına girdi. İşlerinin çok zor olduğunu söylemeliyim.

“Ustalık dönemi” demek kolaydır ama yaşayacaklarımızdan “ustalıkla” çıkma başarısı gösterecekler mi, onu da zamana bırakalım.

***


Karşı çıkmak kâhin olmak değildir

İktidarın zihniyetiyle de, uygulamalarıyla da, davranışlarıyla da uyuşmadığım çok ortada. Neyi nasıl düşündüğümü herkes biliyor. Bunu hiç saklamadığım gibi, bir o yana bir bu yana yalpa da yapmadım.

Ancak ne yazık ki siyaseti bir maç gibi görenler, seçim sonuçlarından yola çıkarak yine şımarık edayla “Bilemedin işte, bırak artık o kalemi, şiştin mi, morardın mı” gibi çok “veciz” sıfatlarla saldırmaktan keyif alıyor.

Şunu söylemeliyim ki, muhalif olmak, iktidarla uyuşamamak, sürekli eleştirmek “düşmanlık” olmadığı gibi seçim sonuçlarını “kâhince” bilme yetisi de vermez insana.

Gözlemlere, deneyimlere, gelişmelere bakarak analizler yapmak, geniş tahminlerde bulunmak “milleti anlamamak” veya “gelişmeleri iyi okuyamamak” değildir.

Ne gariptir ki ağızlarından “hukuk, demokrasi, özgürlük” gibi kavramları düşürmeyenler, bu kavramlara aykırı biçimde “Gördün mü, bilemedin, halka ters düştün” avazeleriyle saldırıya geçiyor.

Şunu herkesin anlaması gerek. İnandığım değerlerin, savunduğum fikirlerin,  yaşam biçimimin büyük çoğunluk tarafından kabul edilmemesi, bir tarafın doğrusu öteki tarafın yanlışı değildir.

Tam tersine, bazı görüş ve fikirler toplum tarafından ne kadar desteklenirse desteklensin; karşı çıkanların, eleştirenlerin sözlerine de kulak verilmesi ve yanlışların en aza indirilmesi gerekir. Muhalefet de bunun için vardır, yoksa körü körüne düşmanlık, yıkıcılık, bölücülük için değildir.

Binlerce fikir açar, ama hepsi herkes tarafından benimsenmez. Güzel olan hiçbirinin düşmanca kabul edilmemesi, bunlardan yararlanılmaya çalışılmasıdır.

Elbette AKP’nin böyle bir seçim zaferi kazanması beni mutlu etmedi. Ama bu beni derin karanlıklara da itmedi. Çoğunluğun tercihinin bu yönde olması, namusluca yapmaya çalıştığım eleştirilerin yanlış olduğunu göstermez.

Aynı tonda, aynı dürüstlükte, aynı objektiflikte, aynı terbiye ve nezakette gördüğüm yanlışları eleştirmekten kaçınmayacağımı, ama AKP’ye gösterilen büyük ilgiye de saygılı olacağımı özellikle belirtmek isterim.

***


Kılıçdaroğlu düşünmeli

Kemal Kılıçdaroğlu seçim gecesi “devam” mesajı verdi. CHP’nin oyunu ve milletvekili sayısını artıran tek parti olduğunu söyledi.

Teknik olarak doğru, ancak “yeni CHP” sloganı ile yola çıkıldığı düşünülürse CHP’nin bu seçimden o kadar da kazançlı çıkmadığı ortada.

Açıkçası, CHP 2009’daki yerel seçim aşamasına bile gelmedi. İstanbul’da gerilerken, AKP yüzde 50’yi geçti. İzmir aslında kaybedilmiştir, birinci olmasının artık çok önemi yok, AKP neredeyse yakaladı. Antalya kaybedildi. Trakya olmasa CHP’nin önde olduğu yer yok gibi.

Kılıçdaroğlu, hemen seçimin ertesinde kendisine biraz zaman verilmesini talep edecektir, haksız da değildir.

Ancak çok kısa sürede seçimlerin genel değerlendirmesini yapmalı, hangi alanlarda ve nerelerde başarısız olunduğunu saptamalı ve gerekeni yerine getirmelidir.

Bu nedenle, kötü bir deyim ama “kelle alınacaksa” tereddüt etmemelidir. Dünden itibaren “Kemal Kılıçdaroğlu istifa” sloganları atılmıştır. Ama Kemal Bey bilmelidir ki, kendisine ancak son kez ve kısa bir süre için vize verilebilir.

Bu şansı değerlendirebileceğine gönülden inanamıyorsa yarından tezi yok partisini Kurultay’a götürmelidir.

***


Her iki seçmenden birisi AKP’ye oy vermiş. Çıkan bu sonucu “ikide bir” duyan muhalefetin morali bozuk olmalı!

(Gani Yıldız)

***


Leyla Zana ne yapacak

Bana göre bu seçimin en ilginç isimlerinden biri Leyla Zana. Bundan 17 yıl önce karga tulumba meclisten çıkarılıp hapse konmuştu. Tam 10 yıl hapiste kaldı.

Çıktı, mücadelesine kaldığı yerden devam etti. Şimdi tekrar seçildi ve Meclis’e geliyor.

1991’de Meclis kürsüsünden Kürtçe yemin etmiş ve büyük tepki görmüştü.

Şimdi muzaffer komutan edasıyla o kürsüye tekrar çıkıp “Türk milleti adına” yemin edecek.

Yaşadıklarını göz önüne alınca, nasıl bir duygu içinde olduğunu hayal etmek bile zor.

Leyla Zana’nın bu kez sorun çıkarmadan yemin edeceğini, ama Meclis’te çok sert ve renkli bir mücadele vereceğini görmek isterim.