Daha önceki haftanın gündemi olan “iç güvenlik” yasa tasarısının meclis genel kurulunda görüşülmesi ile eş zamanlı koordine edilen “Süleyman Şah Operasyonu” ve üniversiteler üzerinden gerçekleştirilen “milliyetçi” hassasiyetleri kaşıma provokasyonları tükettiğimiz haftaya da damgasını vurdu diye bilirim.
 
     Son altı günün kısa özetine geçmeden Mehmet Ali Dayımın (annem Leman Özkan’ın en küçük erkek kardeşi Mehmet Ali Orhan) eşi Fatma Orhan beş yıldır tüm olumsuz şartlara rağmen çocukları ve eşinin gösterdiği büyük dayanışmayla Kanser e karşı yürüttüğü mücadeleyi kaybederek aramızdan ayrıldı. Geçen Cumartesi günü Kocaeli ilinden gelen na’şını kasabamız Bahçeli de tüm sevenlerinin ve akrabalarının katılımıyla Pazar günü öğle namazına müteakip gerçekleşen defin töreniyle son yolculuğuna uğurladık. Kendisine Allahtan rahmet geride bıraktığı ailesine, dost ve yakınlarına baş sağlığı dileklerimi bir kez daha iletir cenaze törenine bizzat katılarak ve telefonla arayarak taziyelerini sunan tüm dostlara acımızı paylaşarak hafiflettikleri için teşekkür ederim.
 
      Yine hafta başında Niğde Devlet Hastanesi Nefroloji Servisine yatırılan kardeşim Tansel Özkan’ın diyabete bağlı tüm olumsuz sendromların vücudunda açtığı onarılmaz hasarlara bir de böbrek yetmezliği gibi ciddi bir derdi eklemesin diye son 5 gündür verdiğimiz mücadeleye “geçmiş olsun” dilekleriyle destek sunan, bizzat hastaneye gelerek bize moral veren yüzlerce dost, akraba ve partili yoldaşlara da gösterdikleri incelikten ötürü çok teşekkür ederek müsaadenizle birkaç cümlede “Süleyman Şah Mizanseni” hakkında yazmak isterim.    
 
       Tüm devlet ricali ve hükümetin ortaklaşa gerçekleştirdiği ve kamuoyuna, Suriye topraklarında yer alan Süleyman Şah türbesine 50 tank, bine yakın asker ve savaş jetleri ile sınır ötesi operasyon düzenledi.” Diye servis edilen sınır ötesi askeri harekâtın, Mecliste muhalefete baskı ve şiddet kullanılarak dayatılan “İç Güvenlik” Yasa tasarısının gece baskınlarıyla çıkartılmak istenmesiyle aynı zamana denk getirilmesi en moda deyimi ile manidardır.
 
        Öncelikle bahse konu türbenin DAIŞ tehditi altında olduğu bahanesiyle yapılan askeri harekât, Kürt halkının DAİŞ çetelerini püskürtmüş olduğu Kobane’den geçerek, gerçekleştirilebildiği gözlerden kaçırılmak istenmiştir. Harekâttan bir gün önce Suriye yönetimine bilgi verildiği, fakat yanıt beklenmeden uluslararası anlaşmaların çiğnendiği söylenerek ayrı bir absürtlük örneği veriliyor.
 
       Harekât sırasında hiçbir savunma veya sıcak temasla karşılaşmayan TSK Özel Kuvvetlerinden bir askerin “kafasına tank kapağı düşerek” ölmesi, sözde baskın operasyon yapmaya çalışırken ki paniğinin, gerçekte YPG birliklerinin desteği, koruması ve rehberliğinde yapılabilen harekât olarak bir “medya mizanseninden” ibaret olduğunu her halinden belli olmasına rağmen iktidar partisi inat ve ısrarla propaganda aracı olarak kullanması düşündürücüdür.
 
       Resmin bütünü iyi görenler bu harekâtın, türbeyi IŞİD’den kurtarmak bir yana, asıl IŞİD çetelerini gerileterek oraya doğru ilerleyen YPG güçleri tarafından kurtarılmasını engellemek için yapılmış olduğunu anlamıştı umarım. Buna karşılık, AKP ve burjuva medyasının tüm sözde kahramanlık hezeyanlarına karşın, TSK birliklerinin, daha önce bölgenin büyük bir bölümünü IŞİD çetelerinden temizlemiş YPG birlik ve araçlarının desteği ve korumasında türbeye ancak gidebildiklerini de kendi açıklamalarıyla doğrulamış oldular.
 
     Ayrıca unutulmaması gereken bir diğer önemli husus da Türkiye devlet ricali ve hükümetinin “tampon bölge” fikrinin yeni olmadığı, uzun bir süredir bu amacı için çaba gösterdiği hususudur. Özetle Ülkemiz egemenleri ve siyasi temsilcileri bir ABD projesini daha hayata geçirirken kendi siyasi emellerine de ulaşmanın gayreti içindedir.
 
     Kaldı ki Suriye Kürdistanı’nda YPG üzerinden Kürt halkının kazanımları karşısında böylece kendi kartını da oynamış olacaklardır. Esad’sız bir Suriye’den çok bahsedilmediği şu aşamada en görünen gerçek, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Şam’da bir Emevi Camisi’nde poz vermesinin mümkün olmadığıdır. Sınır ötesi askeri güç kullanımı ve “İç Güvenlik Yasası” arasındaki bağ, iç ve dış politika arasındaki bağ kadar, bu içi boş düzenin düştüğü durumun içler acısı halini de çok net bir biçimde gösteriyor.