Tasarı halindeki İç Güvenlik Yasası hakkında herkes bir şeyler söyledi. Bu konunun taraflarından sayılan Baro bu yasa hakkında ne düşünüyor.

İç Güvenlik Yasa Tasarısında kaygı verici düzenlemelerin olduğunu belirten Niğde Barosu Yönetim Kurulu bir açıklama yaptı.

 

Niğde Barosundan yapılan açıklama şöyle; Tasarı’nın ilk maddesinde 2559 sayılı Polis Vazife ve Salahiyet Kanunu’nun 4/A, 13, 15, 16 ve Ek 7. maddelerinde değişiklikler yapılması öngörülmektedir. Söz konusu değişiklikler, kişilerin üst, eşya ve araçlarının aranması, önleyici yakalama, tanık beyanlarının alınması, toplumsal olaylarda boyalı su kullanımı ile silah kullanımına ilişkindir.

 Tasarı’nın ilk maddesinin ilk fıkrasında üst, eşya ve araç aramasına ilişkin değişiklik ve eklemeler öngörülmektedir. 2559 sayılı Kanun’un 4/A maddesinin altıncı fıkrasındaki mevcut düzenlemeye göre, durdurma tedbirinin uygulanması sırasında “..kişinin üzerindeki elbisenin çıkarılması veya aracın, dışarıdan bakıldığında içerisi görünmeyen bölümlerinin açılması istenemez”. Buna karşılık, Tasarı’nın ilk maddesinin ilk fıkrasına göre hükmün yeni metni şöyle olacaktır: “Bu amaçla kişinin üzerindeki elbisenin çıkarılması veya aracın, dışarıdan bakıldığında içerisi görünmeyen bölümlerinin açılması istenemez. Ancak, el ile dıştan kontrol hariç kişinin üstü ve eşyası ile aracının dışarıdan bakıldığında içerisi görünmeyen bölümlerinin aranması; İçişleri Bakanlığı tarafından belirlenecek esaslar dahilinde mülki amirin görevlendireceği kolluk amirinin yazılı, acele hallerde sonradan yazıyla teyit edilmek üzere sözlü emriyle yapılabilir. Kolluk amirinin kararı yirmi dört saat içinde görevli hâkimin onayına sunulur.” Görüldüğü üzere, mevcut düzenlemeye göre durdurma tedbirinin uygulanması sırasında kişinin üstü ve aracının aranması yetkisi objektif bir biçimde sınırlandırılmışken önerilen düzenlemede bu sınırlandırma esasen kaldırılmaktadır.

Kişinin elbisesinin çıkarılamayacağı kabul edildikten sonra, “el ile dıştan kontrol hariç” kişinin üstünün aranacağı belirtilmektedir. El ile dıştan kontrol hariç, kişinin üstü nün, eşyasının, aracının aranması için kolluk amirinin izninin gerektiği yönündeki bu ifadeden, el ile dıştan kontrolün hiç bir izne tabi olmadığı anlamı çıkmaktadır. Aynı şekilde, aracın dışarıdan bakıldığında görünmeyen bölümlerinin açılmasının istenemeyeceği kabul edildikten hemen sonra bu bölümlerde arama yapılması öngörülmektedir.

2559 sayılı Kanun’un 16. maddesinin üçüncü fıkrasının (b) bendine yapılan ekleme ile basınçlı ve/veya boyalı su kullanılabilmesine olanak tanınmıştır.

Tasarı’nın 5. maddesinde, 2559 sayılı Kanun’un istihbari dinlemelerle ilgili Ek 7. maddesinde değişiklik yapılması öngörülmektedir. 5. maddenin ikinci fıkrasının üçüncü cümlesinde yer alan ve gecikmede sakınca bulunan durumlarda idari makam tarafından verilen yazılı emirle dinleme kararının yirmi dört saat içinde yetkili hâkim onayına sunulmasının öngörüldüğü düzenlemede değişiklik yapılarak süre kırk sekiz saate çıkarılmaktadır. Bu şekilde hâkim onayı olmaksızın kırk sekiz saat dinleme mümkün olacaktır. Bununla birlikte, Anayasa’nın 22. maddesinde, acele hallerde kanunla belirlenen yetkili merciin, haberleşmenin gizliliğine müdahale edebileceği, ancak bu merciin kararının yirmi dört saat içinde görevli hâkimin onayına sunulacağı öngörülmüştür. Öneri, bu yönüyle Anayasa’ya aykırıdır.

Madde’de yapılması öngörülen bir diğer değişiklik, dinleme kararının onayına sunulacağı yargıçlık makamına ilişkindir. Mevcut durumda bu makam, talepte bulunan kolluk biriminin bulunduğu yer ağır ceza mahkemesi üyesi iken, önerilen düzenlemeye göre, bir Ankara ağır ceza mahkemesi üyesi yetkili kılınmaktadır. Madde gerekçesinde, bu değişikliğin, “istihbarat faaliyetlerindeki gizliliğin korunması ve karar mekanizması ile denetimde etkinliğin sağlanması” için yapılmak istendiği belirtilmektedir. Mevcut düzenlemede olduğu gibi, istemde bulunan kolluk biriminin bulunduğu yer ağır ceza mahkemesi üyesinin yetkili olması halinde, gizliliğin neden korunamayacağı, karar mekanizmasının neden etkin olamayacağı belli değildir. Daha da önemlisi “denetimin etkinliği” ifadesidir. Bu ifadeden çıkan sonuç, Ankara ağır ceza mahkemesi üyesi dışındaki hakimlere bu açıdan güvenilmediğidir. Onaya sunma süresinin kırk sekiz saate çıkarılmasının muhtemel gerekçesi, onay makamının sadece Ankara ağır ceza mahkemesi üyesi olması ve kararların buraya gönderilmesi olsa gerektir. 

    2911 SAYILI TOPLANTI ve GÖSTERİ YÜRÜYÜŞLERİ KANUNU’NDA YAPILMASI ÖNGÖRÜLEN DEĞİŞİKLİKLER

 Tasarı’nın 3. maddesiyle 2911 sayılı Kanun’da yapılmak istenen değişikliklerden ilki, kanuna aykırı toplantı ve gösteri yürüyüşü tanımına ilişkindir.

Tasarı’nın 3. maddesinin ikinci fıkrasında, “Toplantı ve yürüyüşe silahlı katılanlar” kenar başlıklı maddede öngörülen suç tanımı değiştirilmek istenmektedir. Mevcut suç tanımı, bu kenar başlığa uygun bir içeriğe sahiptir. Silah ve silah sayılan vasıtalarla toplantı ya da gösteri yürüyüşüne katılmak cezalandırılmaktadır. Önerilen değişiklik ile toplantı ve gösteriye sadece silahla katılanlar cezalandırılmamakta, Terörle Mücadele Kanunu’na paralel biçimde, toplantı ya da gösteride çeşitli amblem ve işaretleri taşıyanlar, üniformayı andırır giysiler giyenler, kimliklerini gizlemek için yüzlerini kapatanlar, kanunların suç saydığı afiş, pankart gibi nesneleri taşıyanlar, slogan atan ve ses cihazları ile böyle ifadeleri yayınlayanlar da cezalandırılmak istenmektedir. Böylece toplantı ve gösteri yürüyüşleri bakımından da terör rejiminin uygulanması gündeme gelmektedir.

Sınır tanımaksızın kullanılabilen, kimi olaylarda konutlara, kapalı alanlara dahi atılabilen biber gazı kapsüllerinden korunmak için gaz maskesi ya da kask takanlar, muhalif bir ifadeyi dile getirmek için simgesel bir maske kullananlar da, yüzlerini kapattıkları için iki yıl altı ay ila dört yıl arasında hapis cezasına mahkum edilecek midirler?

Önerilen metnin (b) bendinde, mevcut 23. maddede de yer alan “yasadışı topluluk” ifadesine yer verilmiştir. Ceza kanunlarında “yasadışı topluluk” tanımı yoktur. Halbuki önerilen suç tanımında yasadışı toplulukların amblem ve işaretlerini taşımaktan bahsedilmektedir. Bu tür düzenlemeler, keyfi cezalandırmanın önünü açacaktır. Kanunlarda tanımlanmamış bir kavrama dayanarak ceza müeyyidesi öngörülemez ve uygulanamaz. Aksi yönde düzenleme, Anayasa’nın 38. maddesinde güvence altına alınan suç ve cezalarda kanunilik ilkesini ihlal eder.

5271 SAYILI CEZA MUHAKEMESİ KANUNU’NDA YAPILMASI ÖNGÖRÜLEN DEĞİŞİKLİKLER

 Ceza Muhakemesi Kanunu’nda (CMK) yapılması öngörülen en önemli değişikliler, gözaltı tedbirine ilişkindir. Tasarı’nın 6. maddesinin ilk fıkrası ile, CMK’nun 91. maddesinin üçüncü fıkrasından sonra gelmek üzere, yeni bir dördüncü fıkra eklenmektedir. Eklenmesi önerilen dördüncü fıkrada, bu fıkrada sayılan suçlar bakımından, sadece suçüstü halleriyle sınırlı olmak üzere, mülki amirlerin belirleyeceği kolluk amirleri tarafından yirmidört saate kadar, “şiddet olaylarının yaygınlaşarak kamu düzeninin ciddi şekilde bozulmasına yol açabilecek toplumsal olaylar sırasında ve toplu olarak işlenen suçlarda kırksekiz saate kadar” gözaltı na alma kararı verilebilmesi öngörülmektedir.

Karar Veren Makam Bakımından: Bu düzenleme ile, sayılan suçlar bakımından soruşturma evresi çift başlı hale getirilmektedir. Mülki amirin belirleyeceği kolluk amiri gözaltına alma kararı verecektir. Hem mülki amiri hem de kolluk amirini, soruşturma evresinde yetkili konumuna getiren, Cumhuriyet savcısının fonksiyonunu elinden alan bir düzenleme söz konusudur. 1 Haziran 2005 tarihinde yürürlüğe giren CMK ile, gözaltına alma kararı verme yetkisi, kolluktan alınarak Cumhuriyet savcısına verilmiştir. Bu düzenlemenin en önemli nedeni, gözaltı sürelerine uyulmaması ve gözaltında işkence ile kötü muamele olaylarıdır. Türkiye, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi tarafından pek çok davada, uzun gözaltı süreleri, gözaltında işkence ve kötü muamele gerekçeleriyle mahkum edilmiştir. Bu nedenle, gözaltı kararı verme yetkisi Cumhuriyet savcısına tanınarak, yaşam hakkı, kişi dokunulmazlığı ve kişi özgürlüğü ile adil yargılanma hakkı güvence altına alınmak istenmiştir. Tasarı ile, daha da ağırlaştırılmış bir eskiye dönüş söz konusudur.

Gözaltı Süreleri Bakımından: CMK’nun mevcut 91. maddesinin ilk fıkrasında gözaltı süresi yirmi dört saat, hakim önüne gönderme süresi ise on iki saat olarak belirlenmiştir. Buna karşılık, kolluğun kişiyi gözaltında tutacağı süre yirmi dört saat iken, hakim önüne gönderme süresi yirmi dört saati bulabilecektir. Zira önerilen fıkrada, “..kişi en geç kırksekiz saat, toplu olarak işlenen suçlarda dört gün içinde hâkim önüne çıkarılır” denmektedir. Yani kolluk amiri tarafından gözaltı kararı verilmesi halinde, hakim önüne çıkarılma süresi on iki saatten yirmi dört saate uzatılmaktadır. Kişinin özgürlüğü savcı kararı olmaksızın toplamda kırk sekiz saat kısıtlanmış olacaktır. Cumhuriyet savcısının verdiği gözaltına alma kararı bakımından hakim önüne çıkarma süresi en fazla on iki saat iken, kolluk amiri tarafından gözaltı kararı verilmesi halinde bu süre yirmi dört saati bulacaktır. Kolluk amiri, savcı- dan güçlü kılınmaktadır. Toplu suçlarda ise, gözaltı süresi kırk sekiz saat olarak öngörülmüş, şüphelilerin dört güne kadar hakim önüne çıkarılmamasının yolu açılmıştır. CMK’nun 91. maddesinin üçüncü fıkrası uyarınca toplu suçlarda gözaltı süresi Cumhuriyet savcısının yazılı emriyle birer günü geçmemek üzere en fazla üç gün süreyle uzatılabilirken, kolluğa kırk sekiz saatlik bir yekpare süre verilmiş, savcının müdahalesine de engel olunmuştur. Avrupa İnsan hakları Mahkemesi’nin uzun gözaltı sürelerinin kötü muamele tehlikesini artırdığı görüşünü benimsediği kararları unutulmamalıdır.

Savcıya Haber Verilmesi Bakımından: Fıkrada, gözaltına alma kararının ve gözaltı işleminin Cumhuriyet savcısına derhal bildirilmesi öngörülmemiştir. Sadece gözaltı nedeninin ortadan kalkması ya da “işlemlerin tamamlanması” (her ne demek ise) durumunda haber verme yükümlülüğü kabul edilmiştir. Sürenin sonunda haber verilmesi durumunda, savcının talimatı beklenirken gözaltı süresi aşılabilecektir. Ancak Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin altı saatlik bir süre aşımını dahi kişi özgürlüğünün ihlali olarak kabul ettiği unutulmamalıdır. Söz konusu değişiklik önerisi, Türkiye’nin insan haklarına ilişkin acı tecrübesini dikkate almayan, sıkıyönetim, olağanüstü hal dönemleri ve Devlet Güvenlik Mahkemelerini hatırlatan bir öneridir. Genel değerlendirmede de belirtildi- ği üzere kolluk yetkilerinin genişletilmesi anlamına gelmektedir. Bazı Batı devletlerinin hukuk düzenlerinde benzer kolluk yetkilerinin bulunması, insan hakkı ihlallerine ilişkin sicili bu devletlerin çok ötesinde kabarık olan Türkiye bakımından kaygı duyulmaması için yeterli ve geçerli bir neden değildir.

 

 

5442 SAYILI İL İDARESİ KANUNU’NDA YAPILMASI ÖNGÖRÜLEN DEĞİŞİKLİKLER 

 Tasarı’nın 7. maddesinin ilk fıkrası ile, İl İdaresi Kanunu’nun 11. maddesine (G), (H) ve (I) fıkralarının eklenmesi öngörülmektedir. Eklenmesi öngörülen (G) fıkrası uyarınca “Vali, lüzumu halinde, kolluk amir ve memurlarına suçun aydınlatılması ve suç faillerinin bulunması için gereken acele tedbirlerin alınması hususunda doğrudan emirler verebilir. Kolluk, bu emirleri mevzuatta belirlenen usule uygun olarak yerine getirir”. (I) fıkrası uyarınca, ilçede kaymakamlar da bu yetkileri kullanabilecektir. Genel değerlendirmede de belirtildiği üzere, ilde vali, ilçede kaymakamın, “suçun aydınlatılması ve suç faillerinin bulunması” için gereken acele tedbirlerin alınması hususunda emir vermesi, kamu kurumlarının araç olanak ve çalışanlarından yararlanması ile ilgili düzenlemelerin öngörüldüğü 7. madde, soruşturma evresini iki başlı hale getirecektir. “Suçun aydınlatılması” esasen “bir suçun işlenip işlenmediği, işlendiyse kim ya da kimler tarafından işlendiği” sorularını yanıtlama amacını taşıyan ceza muhakemesinin kapsamında yer alan bir faaliyettir. Soruşturma evresinde yetkili makam Cumhuriyet savcılığıdır. Önleyici kolluk faaliyeti suç öncesi aşamaya ilişkindir ve suçun işlenmesini engellemek amacına yönelik olup, idarenin görevine girer. Buna karşılık, suç sonrası faaliyetleri kapsayan ceza muhakemesi adli fonksiyon içindedir. Soruşturma evresi adli makamlar tarafında yürütülür ve yönetilir. Düzenleme, adli bir fonksiyonun idare tarafından ele geçirilmesi ve kolluk yetkilerinde genişleme anlamına gelmektedir. Düzenlemenin, bu yönüyle kuvvetler ayrılığına aykırı olduğu kuşkusuzdur"denildi. 

                                                                          

Editör: TE Bilişim