Niğde Baro Başkanı Av. Hüseyin Demirbilek; T.C. Cumhurbaşkanını ziyaret eden Türkiye Barolar Birliği Başkanı ve eşlik eden Barolar tarihi sorumluluğunu yerine getirmiştir" dedi. 

Niğde Baro Başkanı Av. Hüseyin Demirbilek açıklamasında; 15 Temmuz 2016 tarihinde Türkiye Cumhuriyeti devleti büyük bir felaketin eşiğinden dönmüştür.

Şüphe yok ki düşmanlarımız umulmadık senaryolarla üzerimize gelmeye devam edeceklerdir. Yazılan senaryoları önü sonu belli Yeşilçam filmi izler gibi okumak tam anlamıyla bir uyku halidir.

Anadolu coğrafyasında yaşamak istiyorsanız güçlü olmak zorundasınız. Tarih böyle söylüyor.  Güçlü olmak için ise AMA FAKAT demeden ortak paydalarda akıl ve sağduyu ile kenetlenmek en önemli koşuldur. Oluşacak güven duygusuyla ülke ve toplum faydasına olan fikirler rahatça ifade edilebilecek ve öneriler uygulama alanı da bulacaktır.

Türkiye Barolar Birliği Başkanı Prof. Dr. Metin Feyzioğlu’ nun Cumhurbaşkanımızla yapacağı görüşmenin gün ve saati, “şehit astsubay Ömer HALİSDEMİR’ in” mezarını ve baba evini ziyaret için geldiği Niğde’ de belli olmuştur.

Sayın Birlik Başkanı görüşmeye -arzu etmeleri halinde- Baroları da davet etmiştir. Bu davete üç büyük kentin Barosu iştirak etmek istememiştir.

Sonuç olarak Türkiye Barolar Birliği ve 70 Baro tarihi bir sorumluluğu yerine getirerek Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanını ziyaret etmiştir. Bu ziyarette her türlü işgal girişimi ya da ülkemizle ilgili hain düşüncelerin karşısında ve devletimizin yanında olduğumuz vurgusu yapılmış, hukukun üstünlüğü ve savunma hakkının önemi de dile getirilmiştir. Görüşmenin ülke televizyonlarından canlı olarak verilmiş olması bir araya gelmenin ne kadar çok önemsendiğini de gözler önüne sermiştir.

Burada yapılması gereken sağduyuyla hareket eden, iletişim kanallarını açan ve bundan sonra yapılacaklar için de tarihi bir sorumluluk üstlenen Metin Feyzioğlu’ nu kutlamaktır. Nitekim bu görüşme kamuoyu tarafından çok olumlu karşılanmış devletimizin içinden geçtiği bu zor dönemde halkımızı mutlu etmiş ve umutlandırmıştır.

Ancak bu ziyaret, öncesinde ve sonrasında, hiç de şaşırmadığımız bir şekilde bir kısım çevrelerde adeta kıyamet koparmıştır. Üç büyük kent barosunun görüşmeye katılmaması fırsata çevrilmeye çalışılmış, katılan baroların avukatları temsil etmediği yaygarası koparılmış, iyi niyetten uzak bir biçimde görüşmenin Sayın Metin Feyzioğlu’ nun Sayın Cumhurbaşkanı ile ara düzeltme çabası olarak göstermeye çalışanlar olmuş, gücün karşısında pervane olduğumuz söylenmiş hatta saygısızca saray soytarısı ifadeleri bile kullanılmıştır. Ülke bir ateş çemberi içindeyken insanlarda algı yaratmaya çalışmak, konuyu siyasi malzeme haline getirip sonra da kenardan olanları seyretmek olumsuz bir özelliktir.

Türkiye Barolar Birliği Başkanı ve Baroların Türkiye Cumhuriyetinin Cumhurbaşkanı ile görüşmesinden daha doğal hiç bir şey olamaz. Türkiye’ nin başkenti bombalanmış ise burada bir geçmiş olsun, devletimizin yanındayız demek neden bu kadar rahatsızlık doğurmuştur?
Kavgacı, iletişime kapalı yöntemlerin mesleği de getirdiği nokta ortadayken ziyarete giden 70 baroya etkisiz eleman gözüyle bakılarak küçümsenmesi anlaşılır ve kabul edilebilir gibi değildir. Türkiye’ de avukatların sorunlarını çözme işi bu küçümsenen, barolara bırakılsa iddia ediyoruz yargı bağımsızlığı dahil, mesleğinin pek çok sorunu halledilir savunma bugünkünden çok daha saygın bir yerde olurdu.
Niğde Barosu Türkiye’ de hangi yüzdelik dilime giriyor bilmiyoruz.  Ancak bizler meselelere sadece iki bin dört yüz nüfuslu bir kasabada doğup büyüyen Şehit Astsubay Ömer HALİSDEMİR’ in şehrinden bakıyoruz. “ Bugün değil de ne zaman” diyerek karısı ve çocuğu ile birlikte sokağa çıkıp, bomba parçalarının vücuduna isabet etmesiyle hayatını kaybeden, kızı hala tedavi gören, bir idealist, demirci Mahmut ustanın oğlu Dr. Ramazan KONUŞ’ un memleketinden bakıyoruz. Tankları kepçesiyle önlerken şehit edilen Değirmenli kasabasından Yalçın ARAN’ ın gözüyle bakıyoruz.

Her mikrofon uzatıldığında olumsuz bir beden diliyle kavgacı söylemler de bulunmak, hiçbir işe yaramayan ancak söyleyenleri popüler hale getiren sözler sarf etmek genel yarara hizmet etmemektedir. Bilakis zarar vermektedir. Zira yargının ve avukatların hızla büyüyen sorunları çözüm beklemektedir.

Yargı Bağımsızlığı elbette bizim önceliğimizdir. İdare edenler dahil herkesin hukuk kurallarıyla bağlı olması gerektiği tartışmasız bir gerçekliktir. Ancak sorunların çözülmesi iletişim ve tekrarlanan diyalog ile mümkün olabilir.

Şimdi de Adli Yıl açılış tartışmaları yapılıyor.

Adli Yıl açılış törenine katılıp katılmama konusu Barolar Birliğinin seçilmiş organlarının takdirindedir. Türkiye Barolar Birliği’ nin seçilmiş organları bu kararı tüm şartları değerlendirerek verir. Ancak daha TBB konuyla ilgili herhangi bir açıklama yapmadan bilgi kirliliği yaratılmıştır. TBB daha konuyla ilgili bir beyanda bulunmadan bazı çevrelerden peş peşe açıklamalar gelmiştir.

Genç yaşlı binlerce avukatın çaresizliği, mesleğin geleceği ile ilgili belirsizlikler, yargıda niteliğinin düşmesi,  itelenmek, kakalanmak bunlar sorun değil ama TBB’ nin davete katılıp katılmayacağı büyük bir sorun.

Ülke terör belasıyla boğuşuyor, devlet var olma mücadelesi veriyor, yargıda deprem olmuş, toplumun yargıya olan güveni kalmamış, yargı siyasallaşmış. Ancak tüm bunlar yargı bağımsızlığını etkilemiyor Barolar Birliğin konuşmacı olarak davet edildiği adli yıl açılışında yargı bağımsızlığı tehlikede.

Doğrusu çok bağıranlar haklıdır diye bir şey yok.

Niğde’ de faydasız söylem ve eylemler için kullanılan “İt Kılı Postal Bağı” diye bir deyim vardır. Bu zor günlerde toplum biz hukukçulardan, daha yapıcı, birleştirici ve çözüm odaklı olmamızı beklemektedir. Karşılıklı güven ortamı oluşturmak, herkesin faydasına olan konularda karşıyı ikna etmek, biz hukukçuların mahir olduğu hususlar olması gerekir. Sadece suçlamanın, temsil makamlarını baskı altında tutmaya çalışmanın, tukaka etmenin kimseye faydası olmadığı gibi binlerce avukatın aklını ve iradesini de hiçe saymak anlamına gelmektedir.
Barolar olarak aynaya bakacağız. Ahvalimiz ve muradımız nedir belirleyeceğiz. Bizler kendi içimizde ne kadar demokratız, farklı fikirlere ne kadar hoş görülüyüz, birbirimizi dinliyor muyuz bunları kolaylaştıracak kurumsal adımlar atıyor muyuz?

Bize göre yapılacak iki düzenlemeyle kervan yola düzgün dizilecektir.

Sorunların temelinde, baskıcı, çözümü tıkayan ve en önemlisi demokratik olmayan bir seçim sistemi var. Hep beraber bunu tartışalım. Madem katılımcı demokrasi istiyoruz azınlığın çoğunluk tarafından baskı altına alınmaması gerektiğini düşünüyoruz o halde işe seçim sistemimizi değiştirmeyi teklif etmeyle başlayalım.

Baro Başkanı Av. Hüseyin Demirbilek önerilerini de belirttiği açıklamasında;

ÖNERİMİZ;

BAROLARIN DELEGE SAYILARI İLE İLGİLİ DAHA DEMOKRATİK VE KATILIMCI BİR DÜZENLEME GETİRİLMELİDİR.

Barolar avukatlık mesleğini geliştirecek meslek düzenini ve saygınlığını sağlayacak, hukukun üstünlüğünü insan haklarını savunacak ve koruyacak, avukatların ortak ihtiyaçlarını karşılayacak çalışmalar yapan kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşlarıdır. Türkiye’ nin tamamında örgütlenmişlerdir.

Mevcut durumda Barolar Birliği seçiminde oy kullanacak toplam sayı 473’ dür. Bu sayının 79’u Baro Başkanı 390’ ı ise delegedir. Doğal delegelerinde 4 oy hakkı vardır.

İstanbul Barosunun delege sayısı 108 başkanla birlikte oy kullanacak kişi sayısı 109’ dur.

Ankara Barosunun delege sayısı 47 başkanla birlikte oy kullanacak kişi sayısı 48’ dir.

İzmir Barosunun delege sayısı 23 olup başkanla birlikte oy kullanacak kişi sayısı 24’ dür.

Bu durumda sadece İstanbul Ankara ve İzmir’ in toplam oyu 181’dir.

Niğde Barosu ise 2 delegeye sahiptir. Böylece birkaç baronun iradesi Türkiye Barolar Birliği’ nin yönetim yapısını belirlemektedir. Barolar Birliği, seçimlerde etkin rol oynayanların görüşleriyle ters düştüğü anda kızgınlık baş göstermektedir.

Biz elbette delege sayılarının her baro için eşit olması gerekir iddiasında değiliz ancak makasın bu kadar açık olmasına da şiddetle karşıyız. Mevcut sistem ile yargının üç kurucu unsurundan biri sayılan savunmanın iki ileri bir geri gidecek kadar dahi yol aldığını söylemek ise bu güne kadar mümkün olmamıştır.

İKİNCİ ÖNERİMİZ;

BAROLARDAKİ BÜTÇE ADALETSİZLİĞİ GİDERİLMELİDİR.

Baroların her yıl Barolar Birliğinden gelen bir bütçesi vardır.

Bir gerçek de vardır ki her baro aynı sistemi işletmektedir.

Hiçbir baro kayıtlı avukatlarının her birine ayrı ayrı bireysel hizmet sağlamamaktadır.

Ancak bütçelere bakıldığında kahır ekseriyetteki baro, yıl sonuna kadar kılı kırk yararken bazı baroların ise çok geniş mali imkanlara sahip olduğu görülmektedir.

Bu da pek çok baroyu bir de bu noktadan etkisiz kılmaktadır.

Halbuki Türkiye’nin baroları ve avukatları vardır.

Avukatlık mesleği Türkiye’ nin her yerinde geliştirilmeli ve saygınlığını ve etkinliğini artırıcı faaliyetler Türkiye’nin her yerinde eşitlik ilkesine ve hakkaniyete uygun olarak yapılabilmelidir” dedi.  
 


 
Editör: TE Bilişim