Giriş notu: bu yazı Ankara’da Bakanlar Kurulu toplantısı devam ederken kaleme alınmıştır.

***

Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, Nevruz bombasını patlatıp ertesi günde Recep Erdoğan’a diklenişine devam edince ülke gündemi doğal olarak iktidar içindeki fay kırıklarına ve buna bağlı hareketlenmelere kilitlendi. Dün,öğle saatlerinde saltanat kapışmasına Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek’in de sosyal medya üzerinden katılıp Arınç’ı “istenmeyen adam” ilan etmesi tuz biber oldu. Gökçek, Erdoğan nezdinde yeni bonuslar kazanırken bir yandan da geçmişin (Arınç son iki yerel seçimde Gökçek’in aday olmaması için son derece etkili uğraş vermişti) rövanşını alıyordu. Aynı zamanda AKP’den Ankara milletvekili aday adayı olan oğlu Osman Gökçek için mayın temizleme harekatına girişiyordu. Kafasında aynı anda bin tane üç harfli dolaşabilen Melih Gökçek, Arınç ve diğer fay hatlarını tetikliyor.

Gelelim sizlere geçtiğimiz Cumartesi yaşanan ve Pazar günkü yazımızda ön bilgi ve perde arkasını verdiğimiz büyük kapışmanın esas nedenlerine;
Önce, (bence) bazı yanlış bilgilendirme ve yorumlara cevap verelim. Bülent Arınç’ın bu son çıkışının “Başbakan” Ahmet Davutoğlu onayı ve talimatıyla Hükümeti korumak için yaptığına
-bana gelen somut bilgiler de o doğrultuda- hiç inanmıyor ve ihtimal vermiyorum. Arınç’ın çoğu siyasi görüş ve icraatlarını eleştirsem de kendisinin birilerinin mayın tavşanlığını yapmayacağını, talimatlı konuşmayı asla kabul etmeyeceğini yakından tanıdığım kadarıyla çok iyi bilirim. Ayrıca, Davutoğlu’nun da Erdoğan tarafından çok yakından takip edildiği halde Arınç’a “Çık şöyle bir rest çek de rahat nefes alalım diyebilecek” kadar cesareti olmadığını da bilirim. Yaşanan gerçeklikte de bu eleştiriler Hükümet adına yapılamaz. Çünkü şu andaki kabine 4 parçalı; Tayyipçiler, Gülcüler, Hocacılar ve ortada gezinenler. Ve hepsi birbirini yiyor.

O zaman, yakın zamanda Erdoğan’ın Gül için yaptığı “milletvekili adayı olursa iyi olur” tartışmalarına ve Gül’ün nasıl geri vitesine taktığı krizi hatırlayalım. Bu kavganın tüm perde arkası bilgilerini YENİÇAĞ’da okumuştunuz. AKP içindeki derin deprem aslında bu fay hattında devam ediyor. Erdoğan, yalnızca Davutoğlu’nun hal ve hareketlerini takip etmiyor hala Gül’ün ve başta Arınç olmak üzere 3 döneme takılan ağır topların kendisine karşı yaptıkları gizli hamleleri ve nefes alışlarını bile izliyor, izletiyor. AKP içinde bir taraftan milletvekili aday listelerinde son kararı kim verecek kapışması şiddetli şekilde devam ederken diğer taraftan 7 Haziran sonrası hükümranlık kavgası içinde yeni hamleler yapılıyor.

Geçen hafta, peş peşe düşen şu 2 haber gözünüzden kaçmamıştır. Çankaya Köşkü’nden ayrılırken intifada başlatacağını söyleyen Hayrünnisa Gül’ün Al-Manitor sitesine verdiği röportajda “evimin bahçesine dönüyorum” mesajları. Ardından da Abdullah Gül’ün “İslam İşbirliği Örgütü tarafından kurulan İslam Kalkınma Bankası’nın Başkanlık Danışma Kurulu’nda görev yapacak” haberi.

Gerçekten öyle mi?

Ben iddiamda ısrarlıyım; Abdullah Gül savaşarak siyaset yapmaz. Hele Erdoğan’a karşı asla ve kata.

Sorunun yanıtına geçelim. Ne Hayrunnisa Gül ne de Abdullah Gül aktif siyaset hırslarından vazgeçmiş değiller.

Ankara’da derin siyaset kulislerinden ulaştığım bilgilere göre, Abdullah Gül yine yeni bir siyasi parti kurulması için harekete geçti. Az sonra aktaracaklarıma hem Başbakanlık hem de Cumhurbaşkanlığı kaynakları doğrular nitelikte bilgiler verdi. Şöyle;
Gül, yeni parti için Ali Babacan, Taner Yıldız ve Hüseyin Çelik gibi isimlere görev verdi. Arınç da yeni parti çalışmalarına destek veriyor. TBMM Başkanı Cemil Çiçek’in de bu oluşum içinde yer aldığı iddia ediliyor. Yeni parti çalışmalarında AKP’nin kuruluşuna benzer metotlar uygulanıyor. Kanaat önderleri ve yeni teşkilatlanma için belirlenen tüm isimlerle bire bir özel görüşmeler yapılıyor. Görüşmeler tutanak altına alınıyor. Görüşülen şahıslara, yeni parti programı, Türkiye’nin sorunları, çözüm süreci, başkanlık sistemi tartışmaları, dış politika gibi belli alanlarda sorular soruluyor. Düşünceler not ediliyor. Konuyla ilgili bilgi aldığım kaynağım, parti programının yazım aşamasına bile geldiğini ileri sürdü, Gül’ün, “Parti programına bugüne kadar Erdoğan’ın yaptıklarının tersini ve AKP’nin yapamadıklarını yazın” talimatını verdiğini iddia etti. Konuşulanlara göre, Gül’ün yeni parti çalışmaları 7 Nisan’da milletvekili aday listelerinin YSK’ya teslim edilmesinin ardından ivme kazanacak. Çalışmalara AKP’den çok ağır isimler katılacak. Partinin resmileşme tarihi için 7 Haziran sonrasına işaret ediliyor. AKP’den kopan isimlerin kurdukları partilerin de bu oluşumun içinde yer alacağı ileri sürülüyor. Daha seçim olmadan erken seçim hesapları yapılıyor. Gül’ün yeni partiye genel başkanlık edip etmeyeceği henüz netleşmemiş. Kesin olan bir şey var; Gül’ün 2019’da Cumhurbaşkanlığına aday olacağı hesapları.

Söz konusu tabloda durumu en sıkışık olan “Başbakan” Ahmet Davutoğlu. Kendisine yakın kaynaklar Davutoğlu’nun “Sen kalk o koltuğa ben oturayım diyor Abdullah Gül. Böyle şey olur mu?” diyerek tepki gösterdiğini ifade ediyor.

Köşk ve Başbakanlık kaynaklarından aldığım bilgiye göre son krizlerin diğer bir sebebi de Erdoğan’ın Merkez Bankası krizindeki tutumu. Çok özel bir toplantıda Erdoğan ekonomi yönetiminin başına 7 Haziran seçiminden sonra damadı Berat Albayrak’ı uygun gördüğünü açıkça dile getirmiş. Bugüne gelen büyük kopuşta “bu dayatmaya” gösterilen iç tepkiye işaret ediliyor.
Anlayacağınız!.. Ne çözüm süreci ne izleme heyeti, aslı kavga saltanat için. Erdoğan’ın son zamanlarda askeri toplantılara katılıp “aldatıldım” açıklamaları da yeni ittifak arayışlarında tezgahın bir başka boyutu.

Hele bir de, 18 Mart’ta İngiliz Büyükelçinin Türkçe attığı “Çanakkale Geçilmez” tiviti var.

Saf olmayın..

Yeni bir İngiliz oyunu kurgulanıyor. Yine İslam Kalkınma Bankası üzerinden.

Uyanık olmakta fayda var. “Demedi” demeyin!..