Şu üç günlük dünya için bu kadar kalp kırmaya, hırçınlık yapmaya gerek var mıdır?   Bu ülkeyi yönetenlerle, yönetmeye talip olan arasında ağız dalaşları, küfürleşmeler, Türkiye Büyük Millet Meclisini adeta arena haline getirip, siyasi rant uğruna tefrikadan nemalanmaya çalışanlar bilsinler ki, halkımız bu olanlardan bıktı, usandı ve yeterince de gerildi.
İkbal için, koltuk ve oy uğruna her yolu mubah görmek bu millete yapılacak en büyük ihanettir.
Bu dünyanın birde ötesi olduğunun neden farkında değiliz. Herkesin bir hesabı varsa, Cenab-ı Hakk’ın da bir hesabının olduğunu bilmek gerekir. Kuran-ı Kerimde; “ Kim ki, zerre miktarı iyilik yaparsa onun yararını görür. Kim de zerre kadar kötülük yapmışsa onun karşılığını mutlaka alır”. (Zilzal s.a. 7-8).” İlahi emri, inanan insanların şiarı olmalıdır?
Çanakkale ruhuyla milli mücadele vererek kurtuluş destanı yazan ve Türkiye Cumhuriyetinin sınırlarını çizen bir milletin huzuru huzursuzluk olmamalıdır. Yedi düvele karşı mücadele veren, zor günlerde tek yürek olan bu milletin evlatları nasıl böyle acımasız bir şekilde birbirlerine hakarete varan sözler sarf edebiliyor?
Yarın ülkemize hain bir saldırı olsa yine birlik, beraberlik, kardeşlik ruhuyla, yine aynı cephelerde omuz omuza çarpışacağız. Aramızda böyle bir bağlılık varken bu ülkeyi neden bölünmenin eşiğine sürüklüyoruz?
İçerden ve dışarıdan bizi bölüp parçalamaya çalışanlar her zaman olmuştur. Olmaya da devam edecektir. Önemli olan onlara bu fırsatı vermemektir. Cennet ülkemizi cehenneme çevirmeye çalışanlara karşı uyanık olmalıyız.
İslamiyet, renkleri dilleri ve kökenleri ayrı olan insanları aynı inanç etrafında birleştirmiş, kin ve düşmanlıkları ortadan kaldırarak insanlığa huzur ve barışı getirmiştir.
Bu milleti bölüp parçalamak için “fitne ve fesat “tohumları ekerek, milletimizi içten ve dıştan çökertmeye çalışanların gerçek yüzlerini görmek gerekir.
Bu gün Anadolu’nun çevresi ateş çemberi altındadır. Bu dönemde daha çok birlik ve beraberlik içinde olmalıyız. Bu sadece millî bir görev değil, aynı zamanda çok büyük dinî bir sorumluluktur.“Bölünüp parçalanmayınız”  ilâhî emri ile “Birlikte rahmet, ayrılıkta azap vardır” diyen bir peygamberin ümmeti , “Milletimin ayrılığa düşmesi kabrimin köşesinde bile beni rahatsız eder” diyen bir ecdadın torunları olduğumuzu asla unutmamalıyız.
 Rabbimiz şu ayetine kerimesinde: “Allah’a ve onun Resulüne itaat ediniz. Birbirinizle çekişmeyiniz, yoksa gevşersiniz, kuvvetiniz dağılıp gider” buyurmaktadır.
İnsan mutlu olmadan huzurlu olabilir ama huzurlu olmadan mutlu olamaz.
Huzursuz insanın mutlu olması, hayattan zevk alması mümkün değildir. Bazı insanlar huzursuzluğu ruhunda taşır, bazılarının da huzursuzluk yüzüne yansır.
İnsan geleceğinden kaygı duyarsa, huzursuz olur. Arzu ettiği birçok şeyi elde edemez de huzursuz olur. Elde ettiklerini kaybetme endişesi taşır, yine huzursuz olur. Elde fırsat var iken huzuru, huzursuzlukta arayan riyakârlara bu fırsatı vermemek gerekir.