Müezzin…
Malum, gezi olayları sırasında, bizzat başbakan tarafından “Dolmabahçe Camisi’nde içki içildiği”iddia edilmiş; CHP ve MHP milletvekilleri size sormuş, siz de “içki içildiğini görmediğinizi”söylemiştiniz.
*
Yalancı din tüccarlarının cirit attığı bi dönemde, yalan söylemeyen din adamını görmek, takdire şayandı; ülkemiz adına umut verici, dinimiz adına gurur vericiydi.
Bu nedenle, şahsınızı konu alan iki yazı kaleme almıştım.
Birinin başlığı “Müezzin”di.
Diğerinin başlığı “Müezzini bir de FBI sorgulasın”dı.
*
Okur-yazar olan herkesin gayet kolaylıkla anlayıp, kavrayabileceği şekilde… Her iki yazı da, sizi onore ediciydi.
Hayat mücadelenizden kesitler aktarıyor, namuslu din adamı olduğunuzu, helal süt emdiğinizi anlatıyordu.
*
Ayıptır söylemesi, benim yazılar birazcık okunur, milyonlarca defa tıklandı. O yazılarla alakalı olarak yağmur gibi e-posta aldım. Yurttaşlar, size destek veren yazılarım için teşekkür ediyor, kula kulluk etmeyen din adamlarıyla onur duyduklarını ifade ediyorlardı.
*
Aradan birkaç gün geçti.
Sabahın körü…
Peş peşe telefonum çalıyor.
- Duydun mu?
- Neyi?
- Müezzin seni dava etmiş…
- Hadi len!
*
İnan ki, inanmadım. Tivitır palavrasıdır dedim. Sonra, gazeteleri bi açtım… “O müezzin Yılmaz Özdil’e dava açtı” yazıyor, iyi mi! Yandaşları, yalakaları boşver, Cumhuriyet’te Sözcü’de bile yazıyor. Belli ki, sihirli bi el tarafından servis yapılmış; televizyonlar dahil, her platformda yayınlanması sağlanmış. Okudum haberleri… “Müezzine hakaret ettiğim, onur ve saygınlığını zedelediğim” öne sürülüyor!
*
İnan ki, gene inanmadım. Adımızı kullanarak internette sahte yazılar yazılıyor, herhalde onlardan biridir dedim. Bizim başbakanlık mesela, sahte tivitır mesajıyla beni Avrupa Birliği büyükelçilerine şikâyet etmişti… Gene öyle bi şeydir zannettim.
*
Az biraz sonra tebligat geldi, harbi harbi savcılığa suç duyurusunda bulunmuşsun müezzin… “Kamu görevlisine hakaret, kişisel verileri hukuka aykırı olarak ele geçirmek, yaymak, halkı kin ve düşmanlığa alenen tahrik etmek”le suçlamışsın!
*
“Suçlamalar arasında cinayet iddiası da var mı?” diye sordum… Avukatım “galiba bi tek o yok” dedi!
*
Günlerce sakız gibi çiğnendi bu mevzu… Aleyhimde atıldı tutuldu. Henüz ortada dava bile yokken, manşetlerden karar’lar verildi. Sustum, bekledim.
*
“Hakaret” demişsin, hakaret yok, aksine övgü var. “Halkı kin ve düşmanlığa alenen tahrik”demişsin, söz konusu yazıları Türkçe bilmeyen Ugandalılara bile okutsak, böyle bir anlam içermediğini söylerler. “Kişisel verileri hukuka aykırı olarak ele geçirmek, yaymak” demişsin, ben o verileri Beyoğlu Müftülüğü’nün internet sitesinden aldım, gizli saklı değil, orada alenen yazıyor… Bekledim.
*
Beklerken, “niye acaba?” diye düşündüm, sebebini anlamaya çalıştım… “Sen bu adamı mahkemeye ver, gazetelerde linç etsinler, ibretiâlem olur, senin hakkında yazılan yazılar kesilir, büyüğümüz efendimiz belki yumuşar, bakarsın seni affeder” demiş olamazlar di mi? Sanmıyorum. Bekledim.
*
Suç duyurusunu, Hürriyet’in yayınlandığı yer itibariyle Bakırköy Cumhuriyet Başsavcılığı’na yapman gerekirken, İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’na yaptın. Senin adına, ilk hayal kırıklığıydı. Çünkü, evrakı inceleyen Cumhuriyet Savcısı kabul etmedi, burasıyla alakası yok, doooğru Bakırköy Cumhuriyet Başsavcılığı’na dedi. Evrak, Bakırköy Cumhuriyet Başsavcılığı’na geldi. İncelendi.
*
Ve, Bakırköy’deki Cumhuriyet Savcısı kapı gibi, adeta ders gibi gerekçe yazdı. Özetlersek: “Yazının içeriğinde, tarzında, yazılışında ve şüphelinin kendisinde, bu suçu işlemekle ilgili olarak kasıt unsurunun bulunmadığı saptanmıştır, kovuşturmaya yer olmadığına karar verildi.”
*
Bu ülkede hâlâ hukuktan yana savcılar var, dava bile açılmadı, temize çıktım.
Artık konuşabilirim.
*
Şimdi bak müezzin…
AKP’liler mahkemeye verir, önemsemem, başbakan tazminat ister, gerekirse yemeyiz içmeyiz, öderiz. CHP’liler hapse girmem için suç duyurusunda bulunur, vız gelir tırıs gider. AKP’li belediye başkanı iftira atar, güler geçerim, CHP’li milletvekili benim hakkımda yalanlarla linç kampanyası başlatır, başlatmazsa hatırım kalır. Yandaş medya küfreder, sokakta büyüdüm, arkamdan havlanmasına alışığım, yadırgamam.
*
Ama, sen din adamısın.
Yakışmadı müezzin.
Bi çuval inciri berbat ettin.
*
Hakkımı sana helal etmiyorum, Allah affetsin.