İnsanlar sosyal mahlûklardır. Mutlaka topluluk halinde yaşamak zorunluluğundadır ki, sosyal ihtiyaçlarını başka insanlardan temin edebilsinler. Yani berberiniz, ayakkabıcınız, terziniz olmak zorunluluğunda ve bu kişiler ile ekonomik de olsa bir diyalog içinde bulunmak zorunluluğundayız.
Düşüne biliyor musunuz? Sabah namazı ile işlerine giden erkekler. Evlerinde temizliğini aşlarını ve çocuklarını eğiten iyi eğitim almış eşler. Büyüklerini sayan ve sevgiyle büyüyen, çevresine zarar vermeyen ve yardımcı olmak, faydalı bir şeyler yapabilme bilinci verilmiş çocuklardan oluşmuş bir toplum. Akşam işin yorgunluğu ile gelmiş eşi karşılayan, güler yüzlü kanaatkâr bir eş, özlem ile babaya sarılan saygı ile yetiştirilmiş evlatlar.
Çünkü bu aileler, büyüklerinden ve atalarından gelen bir terbiye sistemi ile yetişmiş. İsraf ve tefrite gitmeyen, çağdaş olacağım diye bir duble içki ile kişiliğini değiştirmeyi düşünmeyen. Başkalarına gösteriş olsun diye harcama yapmayıp, alamayacak durumda olanların üzülmesinin doğru olmadığını bilen. Haset’i yaratır ve birbirini çekemeyen insanlar olmasın diye dikkat eden. Ölçülü hareket edebilecek bir terbiye ile yetişmiş. Atalarının saygınlığını devam ettiren aileler ve bu ailelerden oluşmuş bir topluluk.
Peki, bu topluluk reddi miras, yani atalarını kabul etmez ve karalarsa. Atalarını gerici, tutucu, çağdışı görerek kendilerini çağdaş olmak için sınırsız bir harcama ile lüks bir yaşantıya kendilerini kaptırıp. Ezik olmasın ve fırsatçı olsun diye çocuklarını başkalarını imkânlarını gasp edecek bir zihniyetle büyüten, kendisinden başkasına yaşam şansı tanımayan çocuklar yetiştiren bir ailelerden oluşursa. Kendisinde olmadığı için başkalarında olmasından kıskançlık duyan, elde edemediği şeyler için düşmanca tavırlar takınan, sahip olabilmek için başkalarına zarar veren bir yeni kuşak yetiştirip de bir de ekonomik sıkıntılar ve çıkarcılıktan dolayı yaygın bir işsizlik oluşursa…
SİZCE BU TOPLULUĞUN GELECEĞİ OLUR MU?
Nedense insanlar işi olmayınca başkalarının meşgul olduğu iş alanlarına ve onların sosyal yaşantısına müdahale edecek bir iş edinirler. İnsanlar arasında, dedikodu ve iftiraya varan laflar üreterek insanları birbirine düşman kılarlar. Bu tür yaşantıda, insanların mutsuz bir topluluğu oluşturması ve bir süre sonra da fırkalaşan bir topluluk haline gelmesine neden olur.
Hâlbuki geçmişinden ders alan insanlar toplumun nasıl bir arada mutlu ve huzurlu olacağını bilir ve toplumun içinde hiçbir zaman düşmanlık tohumu ekilemez.
Atalarımız çalışan demir ışıldar demiş. Allah ise “Ve en leyse lil insâni illâ mâ seâ. Ve insan için, çalışmasından başka bir şey yoktur.”(NECM-39) diyor. Bu gün ülkemizde, istihdamın olmayışından dolayı işsizlik had seviye ye ulaşmıştır. Özellikle varken yok denildiği bir dönem de beklenen iki şey var. Ya elim bir azap ile helâk olunacak veya elim bir azabı tadıp akıllanacağız. Peki, bize toplum ahlakı ile doğru davranışı, hak ve adaletli davranmayı öğretmekle görevli, fakat bu topluma hiçbir şey veremeyenler vebalden nasıl kurtulacaklar. Aldıkları maaşları helal ettirebilecekler mi? Bilmiyorlar mı? Hidayeti verebilmek için hidayete ermiş olmak lazım. Ama bu Allah’ın kanunudur yaşadığınız din sizi Allah’ın evliyası kılmıyorsa aslında işiniz zor, ama seçenek gene de sizin. 
Vellezîne kesebûs seyyiâti cezâu seyyietin bi mislihâ ve terhekuhum zilleh(zilletun), mâ lehum minallâhi min âsim(âsimin), ke ennemâ ugsîyet vucûhuhum kita'an minel leyli muzlimâ(muzlimen), ulâike ashâbun nâr(nâri), hum fîhâ hâlidûn(hâlidûne).Seyyiat kazanan kimselerin seyyiatlarının cezası, onun misli kadardır. Ve onları bir zillet(horlanma ve aşağılanmayı)kaplar. Ve onların Allah'a karşı bir koruyucusu yoktur. Onların yüzleri karanlık geceden bir parça ile kaplanmış gibidir. İşte onlar, ateş halkıdır. Onlar, orada devamlı kalanlardır (kalacak olanlardır).(YÛNUS-27)
Allah’a emanet olun.