İkinci Dünya Savaşı yıllarında İstanbul’da bir turist yasak bölgeye girmekten tutuklanır. Savcı karşısında turist, buranın yasaklı bölge olduğuna dair bir uyarı levhası yoktu, yasak olduğunu nerden anlayacaktım, der.

Savcı, uyarı levhası koyarsak yakalamayız.

İktidardan istediğimiz artık, harbi olun, bir uyarı levhası, muhalif gazete çıkarılmaz, eleştiri yapılamaz, deyin…

Sayıştay raporu yıllarca gelmediği halde yıllarca bütçe meclisten çıkarıldı, sıradan bir hukuksuz değil, bir parlamento darbesi. Ve meşhur bakanın saati, genel müdürün ayakkabı kutusundaki dolarları, Fetö metö, ört üstünü gitsin. Sebep gösterilmeksizin milli iradenin Başbakanı Davutoğlu’nu bir emirle yaka paça al görevden, göm gitsin. Ve 15 temmuz gecesi genelkurmay başkanının dahi karanlıkta kalan rolleri. Ört gitsin. 16 Nisan’da seçim sonucuna sandık oy sayımı değil hakimlerin karar vermesi, ört gitsin. AKP’ye yuvalanmış Fetö'cüler, ört gitsin. Çocuklarını Fetö okullarında okutan onlarca-yüzlerce AKP’li ve saraylı, ört gitsin. Askeri okullara ve hakimlik kurumlarına kayıtlar AKP binalarında yapılıyor, ört gitsin, bu satırlar, yüzlerce sayfa devam eder.

HUKUK'LA DEVLETİN BAĞI KAÇ DEFADIR KESİLİYOR

Her aşamada hukuksuzluklar.
 

Her aşamada "ben yaptım oldu".

Her aşamada "sür eşeği Niğde’ye"...

Hukuk’la devletin bağı her yönden kaç defadır kesiliyor.

Eski toplumlar meşruiyetini kraldan soydan kandan alırdı, modern toplum meşruiyetini hukuk’tan alır.

Hukuk yoksa devlet yoktur.

Türkiye dünyaya korsan haydut devlet görüntüsü vermek için çırpınıyor.

Ülkemizde dinci diye tabir edilen bir siyasi parti tarihin hiçbir döneminde görülmemiş şekilde hem hukuksuzluk içinde hem de çok aşırı bencil…

Bu kadar kendine yontan bencil bir partinin-davanın-siyasetin sonu iyiye alamet değildir, bu bencillik, Yahudi tarihini hatırlatıyor.

Dünya güzeli Sümer-Akad kültürünü bitiren Yahudiler’dir. Sonra, Roma’yla savaşan, Kudüs’ü kana bulayan, sonra Avrupa’da İspanya’dan Fransa’dan İngiltere’den kovulan ve sonra yüzyılımızda Avrupa’nın ortasında gaz odalarında yakılıp dünyalıların kalbini ağlatan, ve hala Ortadoğu'da bitmeyen savaşlara konu olan Yahudiler... Bunların hepsi bir arada yaşayıp yaşayamama gibi büyük insanlık sorunlarıdır.

Yani Yahudilerin başkalarıyla yaşamak konusunda Mısır’da anlaşamadıkları, sonra Kudüs’ten sürüldükleri Babil’de de anlaşamadıkları, sonra yeniden geldikleri Kudüs’te yine anlaşamadıkları ve sonra büyük göçle gittikleri ülkelerin hiç birinde de anlaşamadıkları, tarihi bir gerçek.

Türkler’e amiyane ağızla "göçebe" derler ancak Türkler’in başkalarıyla anlaşamamak gibi bir sorunu olmamıştır, Çinlilerle Hintlilerle İranlılarla Slavlarla Araplarla Ermenilerle Rumlarla en çok evlenen karışan bir millettir, geçtim, bir çok dini kaynaştıran Maniheizm milattan sonra ikinci yüzyılda ortaya çıktı, ancak, Maniheizm sekizinci yüzyılda Uygurlar tarafından bir devlet dini haline getirildi, Budizm, konfüsyüzm, zerdüşlik, Musevilik, Müslümanlık, Hristiyanlık, içinde ne istersen var.

Bu "çoklu" din ihtiyacı niçin baş gösterdi, "şehir" yüzünden, başkalarıyla bir arada yaşamak ihtiyacı yüzünden.

Modern şehirlerde yaşayanlar başka insanlara başka kültürlere başka kavimlere karşı "bencil" olamaz yoksa yaşamaları mümkün değildir ve unutulması imkansız felaketlerin savaşların önünü açarlar.

AKP ÜRKÜTÜCÜ ŞEKİLDE BENCİL

AKP’nin tıpkı Yahudiler gibi kıskanç bir tanrısı var.

Tıpkı Yahudiler gibi onlar Tanrı’yı değil Tanrı bu partiyi ‘seçmiş’ gibi, seçkin, imtiyazlı, korunaklı, baksanıza, haklarında dava soruşturma açabilmek mümkün değil.

Ülkemizde ilk gazetenin çıkma nedeni, hükümdarın emir ve kararlarını duyurmaktı, işte aradan iki yüzyıl geçti, döndük başa.

Bütün gazetelerimiz hükümdarın emir ve kararlarını duyurmak için var.

Aksini söyleyene yaşam hakkı yok.

Yüz yıl önceye kadar bu topraklarda sadece bir kişinin nutuk atma hakkı vardı, o da hutbeleriyle fetvalarıyla padişahın, oysa, yüz yıl içinde dünya çok gelişti, bugün her insanımız nutuk çekebiliyor, kahvede, internet sayfasında, bir şekilde hepimiz "nutuk" hakkına sahibiz, (şimdilik).

Gazetenin kitabın matbaanın yaygınlığı Tanzimat’la kıvılcımlanır ve alevlenmesi için elli altmış yıl beklememiz gerekir, ki, Londra’da ilk radyo istasyonundan henüz üç yıl sonra Türkiye’de radyo yayını başlamıştır.

Bugün elimizde yazı fabrikaları, yüzlerce gazete yazı fabrikası yüzlerce internet sayfası vardır, ve gücünü, modern dünyanın yeni fikir ve hak anlayışları ve tekniklerinden alır.

"MESLEKSİZ" İSLAMCILIK

Osmanlı deyip geçme, bugün eski Osmanlı mezarlarına bakın her bir mermer taşında sarık göreceksiniz, ancak sarık’lar, o mezarda yatanların "mesleklerini" gösteriyordu.

Bugün "mesleksiz" bir İslamcılık-dincilik aldı başını gidiyor.

Sendikalar konuşamıyor, mesleki örgütler konuşamıyor, mühendisler ziraatçılar yazarlar konuşamıyor, peki kim konuşuyor?

Kendine dinci diyen işsiz güçsüz takımı.

Bütün bu mesleksiz işsiz güçsüz takımı toplayalım, hepsi tek bir tane Sözcü yazarı Necati Doğru eder mi?

Kelimenin tam anlamıyla gazete yazarı.

Kelimenin tam anlamıyla muhalif eleştirel bir kalem.

Kırk yıldır her sabah zevkle ve kurcalayıp sorduğu sorularla endişeyle okuduğumuz bir yazar.

Köylülüğü henüz çözülmeden siyasi iktidara yerleşenlere bir ‘yazar’ın ve meslek’in ne olduğunu anlatmak zordur.

Köylülüğün çözülmediği toplumlarda adamı vardır, bizden vardır, ağbi vardır, büyük vardır, ama "yazar" yoktur.

Necati Doğru tek başına bir yazı fabrikası!

Tek başına ‘eleştiri’ fabrikası!

Geçin bunları, bu Sözcü’ye operasyon, çok aşina olduğumuz tam bir "sarı öküz" hikayesine benziyor.

Bugün alınan birkaç kişiye ses çıkartmazsak yarın daha başkası şeklinde mutlak hakimiyete kadar devam edecek, bakınız Fetö operasyonları.

Tabii bu tür operasyonları savcılardan çok başka güçlerin akıl ettiği ve adına "kumpas" dendiğini hepimiz öğrendik, bakınız Fetö operasyonları.

GESTAPO BOZUNTULARI

Mesela şu Pelikan grubu ne iş yapar?

Meşhur oldukları ilk iş çok sevdikleri(!) milli iradenin başbakanı Davutoğlu’na kumpasları, sonra, ona buna tehdit, geliyorum diyen davalar hep önce bu gestapo bozuntuları tarafından seslendirildi.

Tıpkısı Fetö, sanki Fetö’nün meşhur operasyonlarını takip ediyorlar, önce, dedikodusunu yalan yanlış ortaya atıyorlar, sonra birden bir sabah polisler kapınızda beliriyor.

Ve ama acı ve kahırla yaşadık ve gördük ki Fetö’nün bütün operasyonları fos çıktı ve bu memleketin milyar dolarlarını ve kırk yıllık enerjisine mal oldu.

Bu ve benzeri "karanlık odaklara" tavsiyem şudur, Fetö gibi, kör talih zar atmayın, onlar Amerikalı ajanlara sizler saraya biraz fazla güveniyorsunuz, bir davaya inanıyorsanız hukuk içinde ve kurallarıyla oynayın, mesela satranç gibi düşünce ve sabırla yol alın.

Yoksa, Fetö’nün başına gelenler ortada, özellikle siz ergen gestapolara hatırlatmak, yazarlık namusumuzdur.

NEYE UĞRADIĞINIZI ŞAŞIRIRSINIZ

Fetö’nün kendini haşa Allah sanıp savcı ve hakim ve medyada kelle kestiği günlerde Fetöcüler’e söylediklerimizi aynen size de söylüyorum:

Bu topraklarda hukuka inanmış milyonlar yaşıyor, efendilik, ağalık, reisçilik’i bu halk başınıza yıkar, neye uğradığınızı şaşırırsınız.

Çünkü bu toprakların halkı İstiklal savaşından bugüne efendiye beyfendiye değil sadece ‘hukuk’a baş eğer..

Hukuksuzlukları, dedikoduları, kumpasları, tek tek başınızda patlatmak hem insanlık hem hukuk hem vatan görevimizdir.

Kodesdeki Fetöcülerin acıklı hallerine bakın ve yalandan dedikodudan hukuki belge inşa etmekten vazgeçin.

Delikanlı olun, açıkça bize "gazete" çıkartamazsınız, deyin, açıkça "eleştiri muhalefet" yapamazsınız deyin, Fetö’nün kapatma karılarının salya yazıları ve ithamlarıyla bu ülkenin en büyük muhalif gazetesine dokunmayın.

Muhalefetteyken de hukuksuzca para çaldınız iktidardayken de, ne deniz fenerlerinizi soruşturan çıkabildi ne ayakkabı kutularınızı, o yalandan siyaseten sevdiğiniz Menderes için en yakın arkadaşları söylemiştir, Menderes demokrasinin babasıdır, diyorlardı, doğrudur diyordu hatıratlarında, demokrasinin anasını düdüklemiştir.

Hukuk’tan düdüğe çoktan geçtik, sonrası, nereye?