Peygamberimizin bir sözü, yani bir hadîs-i şerîf ile söze başladım. Nedeni mi? Çünkü bu söz bir vahiy ürünüdür.
53 / NECM - 3. Ve mâ yentıku anil hevâ.
Ve o, hevasından (kendiliğinden) konuşmaz.
53 / NECM - 4. İn huve illâ vahyun yûhâ.
(O'nun söyledikleri), sadece O'na vahyolunan vahiydir.
O zaman faydasız ilim derken neyi kast etmiş Allah ve Resulü. Bu fikre katılıp katılmamanız sizin faydalanmadan neyi anladığınıza bağlıdır. Genel insanlığın faydalanacağı tek bir konu var ki o da insanlara faydası dokunması, o insanı mutlu etmesi ile belli olur.
Siz şimdiye kadar hiç mutlu oldunuz mu? “EVET” diyeceksiniz tabiî. Bu evet sözcüğü, biraz sonra “ehh”! olacak, sonra da” PEK DEĞİL”.
Sayın okurlarım “MULULUK” kesintisiz iç ve dış dünyanızın huzur içinde olmasıdır. Yaşantınızda sizi yönlendiren tüm veriler sizi bu huzura ulaştırmıyorsa o zaman siz mutlu değilsiniz ve öğrendiğiniz ilim sizi mutlu etmediğine göre de faydasız bir ilimdir.
Gelin bir misal ile başka açıdan bu huzur ve mutluluk konusuna bakalım.
-Diyelim ki birkaç fakülte bitirdiniz ve her birinden akademisyen olarak gördüğünüz ilme çok büyük katkıda bulundunuz. Size o yılın Nobel ödülünü verdiler ama siz o kadar şaşaaya ve debdebeye rağmen mutsuzsunuz ve Cehenneme gideceksiniz. Bu ilimin size bir faydası var mı?
Meselâ, insanların pek çoğu Peygamberimiz (S.A.V.) ve sahabesini öyle güzel anlatır ki inanın gözleriniz dolar, duygularınız en üst seviyededir ve hattâ ağlarsınız hıçkırarak.
O hatip olan kişiye kimse sormaz, ama biriniz “Ben de sahâbe gibi olmak istiyorum”. Allahın adaletsizliği olmaz. Onları nasıl yaşattı ise, bilmediğimiz ama onların yaptığı şey neyse yaparsak bizi de yaşatır, diye düşünür de sorarsa ve ona nasıl sahâbe olunacağını anlatamıyorsa, işte o zaman faydasız bir ilim ile karşı karşıyasınız. “KENDİSİ MUHTAÇ HİMMETE NERDE BAŞKASINA HİMMET EDE” derler ya, aynen böyle bir durum ile karşı karşıya oluyoruz.
Demek ki insanların ve kendisinin dünya ve ahiret saadetine vesile olan her şey faydalı. İnsanı huzursuz eden ve insana dünyada ve ahrette saadetini sağlamayan her şeyde faydasızdır.
Öyleyse aradaki fark şu: Sahip olduğumuz şeyler bizi huzursuzluğun da huzurun da sahibi kılabiliyor. “e, nasıl olacak şimdi?” dediğinizi duyar gibi oluyorum. Düşünelim (tefekkür edelim),sahip olduğumuz bedenimizin, nefsimizin ruhumuzun, aklımızın, irademizin Sahibi kim? sahip olduğumuz işimiz, eşimiz, çocuklarımız, kazancımız, hanlarımız, evlerimiz Kimin? “BENİM DİYORSANIZ” bu yazı sizi ilgilendirmiyor. Eğer “Allah’ın,, diyorsanız, o zaman bakın Allah ne diyor?
 
9 / TEVBE - 24. Kul in kâne âbâukum ve ebnâukum ve ıhvânukum ve ezvâcukum ve aşîretukum ve emvâlunıktereftumûhâ ve ticâretun tahşevne kesâdehâ ve mesâkinu terdavnehâ ehabbe ileykum minallâhi ve resûlihî ve cihâdin fî sebîlihî fe terabbesû hattâ ye' tiyallâhu bi emrih(emrihî), vallâhu lâ yehdîl kavmel fasikîn(fasikîne).
De ki: “Şayet babalarınız ve oğullarınız ve kardeşleriniz ve zevceleriniz ve aşiretiniz ve kazandığınız mallarınız, kesada uğramasından (satışının durmasından) korktuğunuz ticaret ve razı olduğunuz (hoşunuza giden) evler, Allah'tan ve O'nun Resûlünden ve O'nun (Allah'ın) yolunda cihad etmekten size daha sevgili ise artık Allah, emrini getirinceye kadar bekleyin. Ve Allah, fasıklar kavmini (topluluğunu) hidayete erdirmez.
Sahip olduğunuz her şey sizin Allah ve Resulünün sevgisini arttırması gerekir ki Allahın dediği fasıklar toplumundan olmayın. Çünkü hidayete eremezsiniz ve dalalette olanlardan olursunuz.
13 / RAD - 27. Ve yekûlullezîne keferû lev lâ unzile aleyhi âyetun min rabbih(rabbihi), kul innallâhe yudillu men yeşâu ve yehdî ileyhi men enâb(enâbe).
Ve kâfirler: “Ona, Rabbinden bir âyet (mucize) indirilse olmaz mı?” derler. De ki: “Muhakkak ki Allah, dilediği kimseyi dalâlette bırakır ve O'na yönelen kimseyi Kendine ulaştırır (hidayete erdirir).”
İnsanlar durumlarını değiştirmek istemiyor ve bizi yaradan Rabbimiz için olmak istemiyorsa Allah bu düşüncede olanları bırakıyor ve onlarla ilgilenmiyor. Sebep siz evet siz istemiyorsunuz diye. Ona, sizi yaradan Allahın kendisine davetine icabet etmediğiniz için “Lehu da’vetul hakk(hakkı), Hakkın daveti O'nadır (Kendisinedir, Allah'adır).”Rad 14. Peygamberimiz (S.A.V.) Efendimiz ve sahabesinin de davet ettiği Allah’ın daveti ile aynıdır.
12 / YUSUF - 108. Kul hâzihî sebîlî ed’û ilallâhi alâ basîretin ene ve menittebeanî, ve subhânallâhi ve mâ ene minel muşrikîn(muşrikîne).
De ki: “Benim ve bana tabi olanların, basiret üzere (kalp gözüyle basar ederek, Allah'ı görerek) Allah'a davet ettiğimiz yol, işte bu yoldur. Allah'ı tenzih ederim. Ve ben, müşriklerden değilim.”
Sabikunel evvelîn bu davete icabet ettiği için sahabe olmuştur. Bizim de yapmamız gereken bundan farklı değildir. Ama önce bizim de davete icabet edip Rabbimize ruhumuzu, veçhimizi, nefsimiz ve irademizi teslim etmemiz gerekiyor.
41 / FUSSİLET - 33. Ve men ahsenu kavlen mimmen deâ ilâllâhi ve amile sâlihan ve kâle innenî minel muslimîn(muslimîne).
Allah'a davet eden ve salih amel (nefs tasfiyesi) yapan ve: “Muhakkak ki ben teslim olanlardanım.” diyenden daha güzel sözlü kim vardır?
Kendinizi her türlü ilim açısından söz sahibi görebilirsiniz. Mal ve para yönünden de herkesten daha güçlü göre bilirsiniz. İnsanları yöneten seçilmiş veya atanmış olabilirsiniz. Allah’ın istediği gibi olamazsanız, insan olamazsınız. Değil mi ki sahip olduğunuz ve olacağınız her şeyin sahibi Allah. Bu verdiklerini gene kendi istediği gibi kullanmamızı istemez mi? Biz ne yapıyoruz, bir gösteriş, bir gurur, bir kibir vesilesi. Ama sahip olduklarımızdan ne ilim ne de mal bizi mutlu etmediği gibi bizi Allah’tan uzaklaştırıyor. Ahir yaşantımızda da Cehennemi kendimiz seçmiş oluyoruz.(Sakın biraz yanıp çıkılacak diyen saflardan olmayın, Kur’ân da böyle bir şey yok)
Bal arısını örnek alın. Çok çalışır, ürettiği balın %1-2 sini kendisine ve yavrularına harcar. Geri kalan balın %99-98’ ini insanlara bahşeder. Çünkü o vahiyle yaşar.
16 / NAHL - 68. Ve evhâ rabbuke ilen nahli enittehızî minel cibâli buyûten ve mineş şeceri ve mimmâ ya’rişûn(ya’rişûne).
Ve senin Rabbin, balarısına, dağlardan, ağaçlardan ve onların (insanların) kurdukları çardaklardan, evler (kovanlar) edinmelerini vahyetti.
16 / NAHL - 69. Summe kulî min kullis semerâti feslukî subule rabbiki zululâ(zululen), yahrucu min butûnihâ şarâbun muhtelifun elvânuhu fîhi şifâun lin nâs(nâsi), inne fî zâlike le âyeten li kavmin yetefekkerûn(yetefekkerûne).
Sonra meyvelerin (çiçeklerin) hepsinden yiyin! Rabbinin emre amade kılınmış yollarında sülûk edin (uçun, dolaşın). Onun karnından muhtelif (çeşitli) renklerde içecek (bal) çıkar. Onda insanlar için şifa vardır. Muhakkak ki bunda, tefekkür eden bir kavim için elbette bir âyet (delil) vardır.
Arı. Küçük bir mahlûk. Onu bize örnek kılan ise Allah. Bizim de Allah’ın dostu olmamız ve teslim olanlardan (müslimin) olmamız gerekmiyor mu?
Bu güne kadar öğrendiğiniz ilim babalarımız ve atalarımızdan öğrendiğimiz ilim. Bizi bu ilim mutlu etmiyorsa o zaman Allah ne diyor bakın:
2 / BAKARA - 170. Ve izâ kîle lehumuttebiû mâ enzelallâhu kâlû bel nettebiu mâ elfeynâ aleyhi âbâenâ e ve lev kâne âbâuhum lâ ya’kılûne şey’en ve lâ yehtedûn(yehtedûne).
Ve onlara: “Allah'ın indirdiği şeye tabi olun!” denildiğinde; “Hayır! Biz atalarımızı üzerinde bulduğumuz (yola) tabi oluruz.” dediler. Ve eğer, onların ataları hiçbir şeyi akıl etmiyor ve hidayete ermemiş olsalar bile mi?
Ailenizden, öğretmenlerinizden ve kitaplardan öğrenemediğiniz ilmi Kur’ân’ dan öğreneceksiniz. İyi de Arapların dili Arapça, Kur’ân Arapça, Araplar okuduğu halde Kur’ân’ın onlara neden faydası olmuyor? Çünkü Kur’ân Allahın nebî veya veli resullerinden öğrenilir. Biz kibirimizden kimsenin aklına ihtiyaç duymayız ve ekranda dervişlikten nasibi olmayan yaldızlı söz sahipleri zatların sözlerini ağzımız açık dinleriz. Dediklerini yapmaya çalışır, himmet bekleriz. Çok beklersiniz. Allahın veli dostu ile onun ilmini bilmeyen bir olur mu?” men yehdillâhu fe huvel muhted(muhtedi), ve men yudlil fe len tecide lehu veliyyen murşidâ(murşiden).” “Allah, kimi Kendisine ulaştırırsa, işte o hidayete ermiştir. Ve kimi dalâlette bırakırsa (kim Allah'a ulaşmayı dilemezse) artık onun için veli mürşid (irşad eden evliya) bulunmaz.”(Kehf 17). “Allah ile kul arasına kimse giremez” diyen “mürşitler yedek ilahtır” diyen, Allaha karşı yalan söyleyenler… Ne olacak haliniz hiç düşündünüz mü?
GELİN DOSTLAR BİR OLALIM. EL ELE BİZİ YARADAN HAKKA VARALIM. O DOSTLARINA AZAB ETMEZ. İNSANLAR GİBİ ZULM DE ETMEZ. ONUN ÖĞRETTİĞİ İLİM İLE YÜRÜYELİM HİDAYET YOLUNDA. EN GÜÇLÜ, İLİMDE ÖNCÜ, ZENGİN, ÂLEME NİZAM VEREN, ALLAH DOSTLARINDAN, ALLAH’A ERMİŞ EVLİYALARDAN OLALIM.
Allaha Emanet Olun.