Hiç vaz geçmeden, daima “Birlikte rahmet ayrılıkta azap var” diyeceğiz.

Ülkemiz adına birlikten, ülkümüz adına birlikten, milletimiz adına birlikten, yarınlarımız adına birlikten söz edeceğiz.

Dört tarafta ihanet kol gezerken ve içerde de taşeronlar ayrılık ateşine odun atmaya çalışırken biz hep Şah-ı Bektaşi gibi “Bir olalım, iri olalım, diri olalım” diyeceğiz.

Bin yıldır kardeşçe yaşanan bu topraklarda gelecek bin yılı da birlikte yaşamak için, Akif gibi “Girmeden tefrika bir millete, düşman giremez; Toplu vurdukça yürekler, onu top sindiremez.” Diyeceğiz.

Unutmayacağız Alparslan’ın duasını, Osman Gazi’nin idealini, Fatih’in Kızıl Elma’sını, Atatürk’ün hitabesini…

Yürekten bir iman ile yaşadığımız topraklara milliyetçiliğin millete karşılıksız hizmet ile olduğu bilinciyle hizmet edeceğiz.

Çünkü bu topraklar ecdadın emaneti ise milletçe de birliğimize halel getirecek tutumlardan uzak duracağız.

Nitekim, Türk milleti de bu noktada gereken hassasiyeti göstermiş, çağlar boyunca “Türk Cihan Hakimiyeti” diyerek, on asırdır da “Allah Davası” inanışı ile nesilden nesile emaneti muhafaza etmeye gayret etmiştir.

Buradan hareket ile, Türk milletinin tarihi misyonunu ebedi bir ülkü olarak, büyük bir medeniyet mefkuresi şeklinde yarınlara taşımayı gaye edinen milletimiz de emanete liyakat noktasında vazifesini tam olarak ifa etmelidir.

Kendilerine devredilen hak ve hakikat mücadelesini aynı hakkaniyet ile yaşamalı ve yaşatmalıdır.

Bunu yaparken de bir ahde ve vefa şuurunu unutmadan, ilim-iman coşkusu ile atiye taşımalıdır.

Evet!

Zaman, toplumun tamamını birlik ruhu ile bütünleştirecek şekilde insani, İslami, milli şuur ile kucaklama zamanıdır.

Bu şuur diri tutuldukça, milletçe bir kenetlenme sağlandıkça yarınlarımızı güvenle inşa edebileceğimiz hakikatine olan inancımızda kuvvetlenecektir.

O zaman bir kez daha hatırlatalım:

Birlikte rahmet ayrılıkta azap vardır.