Genel akım medyanın ekonomi bülten ve sayfaları bankaların, şirketlerin kar üzerine kar elde ettiğini, yatırımların katlanarak arttığı yönünde peş peşe yayınlar yaparken DİSK-AR Türkiye Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu Araştırma Enstitüsü TÜİK tarafından verilen rakamlarla oluşturulmuş kendi araştırmasını yayınlayarak hükümete ve genel akım medyanın vaaz ettiğin tersine işsizliğin 5 milyon insana ulaştığını, çalışa bilir nüfusun %25’ine genel nüfusun %14 - 15’ine tekabül eden bu rakamlar gerçekten korkutucu yüksekliktedir.
      Umudu kesik olduğu için ve diğer nedenlerle işsiz sayılmayanların dâhil edilmesi ile bulunan “geniş tanımlı işsizlik oranının” bölgelere göre en ciddi şekilde arttığı yer 5,87 puan ile Şanlıurfa ve Diyarbakır bölgesi oldu. Bölgede umudu kesik işsizlerin oranı % 60 artarak 120 binden 192 bine fırladı. Söz konusu illerde 42 bin işsize karşı son 3 aydır iş aramadığı için işsiz sayılmayan fakat işe başlamaya hazır 212 bin işsiz var. Bu veri ilave edildiğinde bölge için işsizlik oranı % 6,9’dan % 30,9’a fırlıyor. Geniş tanımlı işsizliğin en hızlı düştüğü bölge ise Tekirdağ, Edirne, Kırklareli illerinden oluşan Trakya ve Marmara bölgesi illeri olarak sıralanıyor.
     DİSK-AR değerlendirmesine göre “Türkiye’de çalışma çağındaki her iki kişiden biri çalışmıyor.” İşgücüne katılım oranı 2012 yılı için %50 düzeyinde. İşsiz sayılmayan umudu kesik işsizlerin sayısı ve ev içi emeğin görünmez olmasının sonucunda açığa çıkan bu durum, Türkiye’de işsizliği olduğundan düşük gösteriyor. AB ülkeleri için EUROSTAT 2011 yılı verilerine göre işgücüne katılım oranı %71,2 düzeyinde. Türkiye’de iş isteyenlerin ve istihdam edilenlerin oranı (işgücüne katılım) AB-27 ortalaması kadar olsaydı, Türkiye 11 milyon 624 bin kişiye daha ilave iş yaratmak zorunda olacaktı. Bu kişilerin iş bulamaması veya kendi işini kuramaması halinde işsiz sayısı 14 milyon 142 bin olacaktı. Buna göre işsizlik oranı ise yüzde 36,3 düzeyine çıkacaktı
      Ülkemizde cüretkâr neoliberal politikaların uygulamasından kaynaklı işsizlikle mücadele alanında etkin bir mücadele ne yazık ki yapılamamaktadır. İşsizlik ile mücadele işsizlik rakamları ile mücadeleye dönmüştür. Dolayısıyla işsizliğin tanımsal olarak görülmeyen boyutlarını ortaya koymak bir zorunluluktur. DİSK-AR’ ın yaptığı da tam olarak budur. Bu amaçla işsizlik verilerinin görünmek istemeyen yüzünü göstermeye kamuoyunun bilgisine sunma çabası takdire şayandır.
      Unutmamalıyız ki ülkemizin önündeki en önemli sorunlardan biri işsizliktir.  İşgücüne katılım oranı düşük, işsizlik oranı ise yüksektir. Bir yandan işgücüne katılım oranlarını yükseltirken, öte yandan işsizlik verileri ile mücadele etmenin yegâne yolu, gelir kaybına yol açmaksızın haftalık çalışma sürelerini azaltmaktan geçmektedir. Buna karşın sermaye çevreleri istihdam yapısının niteliğini bozarak, yani yoğun çalışma koşulları altında, daha kuralsız ve güvencesiz çalışma biçimlerini yaygınlaştırarak bu süreci kendi lehlerine çevirmek istemektedir.
     Hükümet işveren çevrelerinin bu taleplerini “Ulusal İstihdam Strateji” belgesi ile programlaştırmıştır. Ucuz işgücü için, taşeron çalışmayı yaygınlaştırmayı, kıdem tazminatını fona devrederek orta vadede ortadan kaldırmayı, kölelik bürolarını hayata geçirmeyi hedefleyen bu belge, işsizlik verilerindeki artışla birlikte daha sık gündeme gelecektir. İşsizlikle mücadeleyi, çalışma koşullarını kötüleştirerek, ücretleri düşürerek çözmeye çalışan bu anlayışa karşı durulmalıdır. Bu strateji işsizliğin “ne iş olsa yaparım” başlığı altında gizlenmesi stratejisidir. Hâlbuki işsizliği önlemenin yol ve yöntemleri gayet basittir. Yeter ki tercihler sermayeden değil emekçilerden yana yapılsın.
      İlk elde işsizliği önlemek için DİSK-AR’ın önerileri ise şöyle:
     “Haftalık çalışma süresi gelir kaybı yaşanmaksızın 37,5 saate, fazla mesailer için uygulanan yıllık 270 saat sınırı, 90 saate düşürülmelidir. Herkese en az 1 ay ücretli izin hakkı tanınmalıdır. Herkes için iş güvencesi ayrımsız bir biçimde uygulanmalıdır. Sendikal hak ve özgürlükler güvence altına alınmalı, sendikal barajlar, noter şartı kaldırılmalı, herkesin sendika hakkını özgürce kullanabilmesi için gerekli yasal düzenlemeler yapılmalıdır. Kamu girişimciliği ve hizmetleri istihdam yaratacak şekilde yeniden ele alınmalıdır. Kamuda personel açığı derhal kapatılmalıdır. Taşeronlaşma ve kayıt dışı istihdam engellenmelidir.”
      Nasıl? Yerine getirilmesi gayet kolay öneriler gibi görünüyor değil mi? Yeter ki emekten ve emekçilerden yana düşünülsün. Sermayeden yana değil!