Aklı selim tüm finans kapital yönetici ve danışmanları ülkemizin 2015 yılını badiresiz atlatması için “ekonomik reformların devam etmesini ve düşük enflasyon ile büyüme hızının en az % 6-7 seviyelerin de” gösteren başarı hikâyelerinin şart olduğunu dillendirmekteler.
 
       Bu dillendirmeler boşuna değildir. Kapitalizm üretim yasası gereği sürekli kriz üretir. Finans kapital yöneticileri ve danışmanları bu krizleri ön görerek yatırım portföyü oluşturur. Daha akıllıları ise kriz yokmuş gibi hikâyeler üreterek milyonlarca “küçük ve orta ölçekli” yatırımcıyı bir gecede yoksulluk düşürerek kendi servetlerine servet katar.
 
      2000’li yılların ortasından bu yana gelişen Türkiye ekonomisi hikâyesini sık sık dinliyorduk, ABD öznelinde yaşanan mortgage krizi olarak bilinen bir krizde ise Türkiye’de “teğet geçti” süslemeleriyle hikâye anlatımlarına devam edildi. 2013 Haziran Direnişinden sonra 2008’den bu yana kendisini hissettiren ekonomik kriz belirtileri, Direniş günleri ardından bu ağırlıktan kurtulmak isteyen siyasal iktidar sözcüleri başka bir hikâye anlatmaya başladı; “faiz lobisi”...
 
      Yaşamları tahakküm altına almak adına yapılan onlarca baskı, evde, işte, okulda, yurtta, metrobüste, vapurda, trende günlük yaşamın her alanına müdahale, çalışma koşullarının giderek zorlaşması, çalışma sürelerinin uzaması, tek işte çalışmanın artık yetmemesi, kendimize ayırdığımız saatlerin giderek kısalması ve yok olmaya yüz tutması sonucunda zamana ve  mekâna sıkışan hayatlarımız giderek daha da sıkışarak bizi duygusal robotlara dönüştürmeye başlaması gibi saymakla bitiremeyeceğimiz, irili ufaklı, satır arasına gizlenmiş onlarca neden yazarız, yaşamlarımızı emen sisteme karşı Gezi’yle içimize attığımız her şeyi nasıl da öfkeyle dışarıya attığımızı anlamanız için. Burada sizin anlamanız gereken Haziran Direnişi anlattığınız hikâyelerin yetmediğinin göstergesiydi. Gelecek süreç için artık hikâye dinlemeye ihtiyacımız da yok tahammülümüz de yok!
 
       Kapitalizm en fazla 10 yılda bir yakaladığı küresel kriz periyotlarına bir yenisi daha eklenerek geliyor görüyoruz! Enflasyon düşüyor mu? Düşecek mi? Ne olacak bizim sonumuz? Soruları arasında, cari açığın, kapanmayacak biçimde açılmasını izliyoruz. Doların değeri arttıkça, dış borçların giderek arttığını da, bunun önüne ise faiz artırımlarıyla geçmek istemlerinin beyhude bir çaba olduğunu görüyoruz, göreceğiz. Karşımızda sadece finans kapitalin emrine amade iktisatçılarının gözümüze soktuğu “döviz krizi” yok, faiz artırımıyla beraber hesaplanan TL’nin, dolar karşısında değer kaybetmesini engellemek ve tüm dikkatleri buraya yoğunlaştırmak. Burada da bir hikâye anlatıyorsunuz, anlatmayın! Ortada ağır bir krizin ayak sesleri var. Geri dönülemez, Türkiye’yi Dünya’yı saracak olan bir kriz; birikim krizi!
 
      Tıkanan kapitalizm, artı-değer üretimi üzerindeki sonsuz açlığı, “daha fazla kar için daha fazla meta” sloganıyla üretim kapasitesini arttırıyor, bu açlığın getirdiği/getireceği kemer sıkma politikaları, Ulusal İstihdam stratejisiyle beraber hakların gaspı ya da hakları budama, uzayan iş saatleri, emeğin giderek değersizleşmesi, işçi kıyımları… Bir yanda bu ağır saldırılar, diğer yanda ise  “asgari ücret” te zammın en alt seviyede olması buna karşın sürekli olarak ulaşımda, gıdada, enerjide, konut kiralarında, vergilendirmede ücretlere getirilen zamlarla aradaki farkın uçurumlaşması, yaşamlarımızda katmerleşerek artan sürekli bir krize neden oluyor. Dünya’da ise enerji ve gıda sektöründeki azgınlaşan rekabet ve kriz dengeleri alt üst etmeye yüz tutmuş durumda.
 
       Tüm bunların yanında “iliğimize kadar sömürülüyoruz” cümlesini tam anlamıyla yaşamımızı kuşatmış durumda. Yaşamın her yerinde, evimizde, sokakta, iş yerimizde… Patronlar ve egemenler her mekânı ve her anı kar hırsıyla yeniden örgütlemeye girişiyor, dokunabildiği her yerden artı-değer sömürüsü çıkarmaya çalışıyor. Yine bu durum aşırı meta üretimi ve artı-değeri her zamankinden fazla çalma istemi sonucu olarak patlak verecek olan krizin sibobu olma girişimi olarak açığa çıkıyor.
 
        Finans Kapitalin ideologları CEO’ları ve bili mum siyasetçileri kapitalizmin yapısından kaynaklanan bu krizi geçici ekonomik oynamalar olarak yansıtıyor, yansıtacak. Hikâye okumayı kesin artık! Bu sisteminiz iflah olmaz, düzeltilemez! İster reformlarla gelin, ister yeni açılımlarla ne yaparsanız yapın bu üretim kaosunu düzeltilmez, bu kaosun tek sebebi var o da; sistemin kendisi!
 
      Kapitalist kar hırsı her geçen gün bizleri katlediyor, her geçen gün işsizler ordusunu yeni işten atmalarla besliyor, güvencesiz çalışmayı bize reva görüyor, doğayı ve yaşamlarımızı talan ediyor! Kar hırsınız bir yanda toplumu işçileşme dalgasıyla vuruyor bir yanda bu işçileşme sürecinde yaşamlarımız kar hırsınıza kurban gidiyor.
 
     Tarihsel bir sözü hatırlatarak yazıyı bağlayayım. Hiç istemeseniz de elinizde olmadan önleyemeyeceğiniz bir hızla “Kendi mezar kazıcılarınızı yaratıyorsunuz!”