Birleşmiş Milletler (BM) Kalkınma Programı Eski Müdürü, ekonomist Bartu Soral, “AB’ye girince kalkınacağını zanneden en son ülke Yunanistan’dı. Durumu ortada. İspanya, Portekiz hatta İtalya’nın durumu da pek farklı değil” dedi. 

Erdoğan’ın ŞİÖ’ye katılımının düşünülebileceği yönündeki açıklamasını da değerlendiren Soral, “21. yüzyıl Asya yüzyılı oluyor, önümüze büyük fırsatlar açılıyor” ifadelerini kullandı.

Bartu Soral ile ülkenin sıcak gündemine dair konuları konuştuğumuz söyleşimizde; CHP Genel Başkan Yardımcısı Selin Sayek Böke’nin “Avrupa Birliği (AB) Türkiye’yi refaha ve kalkınmaya taşıyacak” sözünden hareketle AB’nin ekonomik durumu, son günlerin en güncel konusu Şanghay Beşlisi’ne katılımın düşünülmesi ve Çin gündem maddesiydi. 

İşte o söyleşi:

“AB’YE GİRİNCE KALKINACAĞINI ZANNEDEN EN SON ÜLKE YUNANİSTAN’DI”

-Söyleşimize AB ile başlamak istiyorum. CHP Genel Başkan Yardımcısı Sayın Böke “AB Türkiye’yi refaha ve kalkınmaya taşıyacak” dedi. Böke’nin bu açıklamasını nasıl yorumluyorsunuz?

 

Şaşırdım. Selin hanım “Avrupa Birliği’nin Türkiye’yi refaha ve kalkınmaya taşıyacağını” söylemiş. AB’ye girince kalkınacağını zanneden en son ülke Yunanistan’dı. Durumu ortada. İspanya, Portekiz hatta İtalya’nın durumu da pek farklı değil. Sayın Böke bilim adamı hassasiyetinden ziyade, Cumhurbaşkanına muhalefet olsun diye konuştu herhalde. 

Kalkınma ekonomisi alanında yurt dışında yüksek lisansını tamamlamış, bu konuda biri İngilizce olmak üzere 6 kitap yazmış ve BM Kalkınma Programını yönetmiş birisi olarak henüz daha kendi kalkınma programını oluşturmadan, onu hayata geçirmeden kalkınan bir tane ülke görmedim.

Yani siz şu birliğe veya bu birliğe girdiniz diye kalkınacaksınız, refaha taşınacaksınız, yok öyle bir şey. Önce kendi kalkınma stratejinizi, kendi planınızı ortaya koyacaksınız, onu hayata geçirecek uygun partnerler bulacaksınız.

“AB 2008’DEN BERİ BÜYÜYEMİYOR, EKONOMİLERİ HAREKETSİZ”

-Türkiye’nin AB’de yeri yok mu sizce. Yani AB sizin deyiminizle “uygun partner” değil mi? 

Eğer Türkiye kalkınmak, büyümek, ekonomik olarak aktif olmak istiyorsa bunun AB ile olması mümkün değil. Zaten almıyor. İyi ki de almıyor, böylece yeni arayışları tartışabiliyoruz.

Bakın AB denen olayı kısaca özetleyelim. Bu birlik Almanya’yı zengin eden bir ekonomik yapıda. Nüfusu yaşlı, ekonomisi hareketsiz. Dış ticaret fazlası üretemiyor. Tek para birimi avro ile Almanya bütün üretim üstünlüğünü ele geçirdi. Diğer ülkeler nal topluyor.

2008’de AB’nin toplam ekonomik büyüklüğü, cari dolar fiyatı ile 19 trilyon dolardı. Kriz oldu. Piyasalara 1 trilyon doların üstünde para enjekte ettiler. 2015 yılı sonu toplam ekonomik büyüklüğü 16 trilyon dolar.

Yani AB son yedi 7 yıl içinde küçüldü. Kişi başı reel milli gelir ortalaması 2008’de 26 bin 200 avroydu, 2015’te 26 bin 500 avro oldu. Yani 7 yılda reel olarak büyüme sıfır.

“2008’DE KRİZE GİREN YUNANİSTAN, PORTEKİZ, İSPANYA HALÂ KRİZDE"

-Krizden çıkış için hangi politikalar dayatıldı?

Bakın şimdi bu AB, Almanya’nın dayatması ile, krizden çıkış için Ortodoks politikaları dayattı. Yani kemer sıkma, özelleştirme, sağlık ve eğitim harcamalarında kısıntı, sosyal devlette kısıntı, ama dış borcu tıkır tıkır ödeme programı. Özellikle, Yunanistan, İspanya, Portekiz için. Tipik bir neo-liberal IMF politikası. Sonuç tam bir felaket. 

Yunanistan’ın 2008’de kamu borcunun milli gelire oranı yüzde 109’du, 2015’te yüzde 177’ye çıktı. İspanya’nın 2008’de yüzde 39’du, 2015’te yüzde 99’a çıktı. Bu Almanya hariç her ülke için aynı. Yani büyüme yok, borçlulukta artış var. Yani bu ülkeler 7 yıldır AB içinde inim inim inliyor, sürekli dış borç ödüyorlar ama ekonomi öyle küçüldü ki, yüzdesel olarak borç arttı. Bakın Yunanistan’ın 2008 yılında kişi başı reel geliri 22.600 avroydu, 2015’te yedi yıl sonra bırakın büyümeyi 17 bin avroya geriledi. Portekiz, İspanya ve İtalya için de aynı.

“AB ÖNCE KENDİ BİRLİK ÜLKELERİNE REFAH VE KALKINMA GETİRECEK YOLLARI BULSUN”

Şimdi diyorlar ki efendim çok harcamışlar, siesta yapmışlar, ödesinler. Bu da tipik bir aldatma. Tek para birimi avroya geçince her ülkenin enflasyonu farklı oldu. Bakın, 1999-2011 arasında Almanya’da kümülatif olarak fiyat artışı yüzde 22 olurken, bu oran Yunanistan’da yüzde 47, İspanya’da yüzde 41, Portekiz’de yüzde 36, İtalya’da yüzde 32 olmuş. Bir başka anlatımla bu ülkeler rekabet etmek zorunda oldukları Almanya karşısında avroya girdiklerinden beri rekabet gücü kayıpları Yunanistan’da yüzde 25, İspanya’da yüzde 19, Portekiz’de yüzde 14, İtalya’da yüzde 10 olmuş. Kendi para birimleri olmadığında devalüe edip yola devam edemiyor.

-Peki, ülkelere bu nasıl yansıdı?

Sonuç bu ülkeler için devasa dış ticaret açığı ve ondan doğan cari açık! Almanya için ise dış ticaret fazlası.

Bakın 2004-2015 arası Yunanistan toplam 395 milyar avro, İspanya toplam 772 milyar avro, Portekiz toplam 228 milyar avro dış ticaret açığı verirken, Almanya 2 trilyon 300 milyar avro dış ticaret fazlası verdi. Yani bu ülkeler Pazar, Almanya’da onlara ortak oldu. Yani sizi kalkınmaya ve refaha taşıyacak AB önce üyesi olduğu ülkeleri refaha taşısın.

“21. YÜZYIL ASYA YÜZYILI OLUYOR, ÖNÜMÜZE BÜYÜK FIRSATLAR AÇILIYOR”

-AB meselesini değindik. Analizleriniz için çok teşekkür ederim. Ülkemizde yeni bir seçenek tartışılmaya başlandı: Şangay Beşlisi. Türkiye bu oluşumda yer almalı mı sizce?

Şangay Beşlisi ile konu başladı. 21. yüzyıl Asya yüzyılı oluyor, önümüze büyük fırsatlar açılıyor.

Çin’den başlayalım. Hayran olunan AB son 7 yıldır büyüyemeyip, borçlanırken, Çin’in 2008 yılında 4.6 trilyon dolar olan milli geliri 2015 yılında 11 trilyon dolara çıktı. Yani AB 7 yıl içinde sıfır büyüme yaşarken Çin yüzde 100’ün üstünde büyüdü. 3 trilyon dolar rezerv ve 15 trilyon dolar mevduat hesapları var.

Geçen gün CNN’de bir tartışma izledim. Tarihçi, Erdoğan isimli bir bey, AB savunucusu, “efendim diyor yüksek teknoloji AB’de, Çin’de değil”. Ben size verileri aktarayım ki bilgilenelim. Toplam sanayi malları ihracatı içinde yüksek teknolojiye dayalı sanayi malı ihracatında Çin, dünya sıralamasında Fransa ile beraber birinci, yüzde 25.4. AB ortalaması yüzde 15.4. Almanya yüzde 16. ABD ise yüzde 18.2’lik paya sahip. Türkiye’ninkini de vereyim; yüzde 1.9. Yani teknoloji AB’de söylemi fevkalade hamaset kalıyor.

Çin, 2013 yılında dev bir projeye başladı, “İpek Yolu Projesi”. Bu proje Çin’den başlıyor, Türk Cumhuriyetleri, Rusya, İran ve Türkiye de dahil 65 ülkeyi birbirine birleştiren bir proje. Proje dünya nüfusunun yüzde 60’ını kapsıyor. Bu projeye dahil olan ülkelerin toplam yıllık geliri 31 trilyon dolar. Tarihi ipek yolunu hızlı tren, oto yollar ve tüp geçitlerle donatıp müthiş bir ticaret ağı örüyorlar. Batı, doğu ve güney Asya entegrasyonu sağlanıyor. Keza deniz yolları için de hedef Güney Çin, Kızıldeniz ve Akdeniz entegrasyonu.

“ESAS İŞ BİRLİĞİ YAPACAĞIMIZ, ENERJİ HARCAYACAĞIMIZ YER BURASI”

İpek Yolu projesi için ayrılan bütçe yaklaşık 4 trilyon dolar. Çin’in 100. yılı olan 2049’da bitirilmesi planlanıyor. Çin, “bizden para istemeyin, proje getirin” diyor. Bütün batı ülkeleri, Asya ülkeleri Çin’de proje geliştiriyor. Hatta Avustralya bu projeye ilk katılan. İngiltere bu amaçla kurulan bankanın ilk ortağı olmak için başvuru yaptı. İşte esas iş birliği yapacağımız, enerji harcayacağımız yer burası.

Türkiye’nin kendi birikimlerini ortaya koyması, eldeki birikimleri ile hangi sektörlerde büyüyeceğini, seçtiği sektörlerdeki ürünleri hangi bölgelere pazarlayabileceğini ortaya koyan bir strateji planı hazırlaması gerekiyor. Sonra bu plana uygun projeler üreterek, Çin, Rusya ve Türk Cumhuriyetleri pek çok ortaklık kurabiliriz. Gelişen ilişkiler bizi ikili, üçlü çoklu ticari ortaklıklara götürür. Yani gümrük birliği gibi karar mekanizması içinde yer almadığımız bir örgütün kararlarını uygulamak zorunda kalmayız.

Çin’in yakın iş birliğinde olduğu Rusya ikinci büyük ticari ortağımız. Ayrıca en büyük petrol tedarikçimiz. Türk Cumhuriyetleri ile olan din dil ırk yakınlığımızı orada yaşadığım dönemde kendim tecrübe ettim.

Ne yazık ki bizim ikinci cumhuriyetçi, liberal solcuların batı ve Amerika hayranlığı, çıkar ilişkilerinin yanı sıra bir kompleks haline gelmiş. Başka türlü düşünemiyorlar. Kendi gemisini yüzdüremeyen AB’yi hala toplumun önüne umut diye koyuyorlar. AB’den ayrılan İngiltere ise kendine Asya pazarlarında yer arıyor.

Röportaj: Şenol Çarık

Odatv.com

Editör: TE Bilişim