"Yılın Öğretmeni" Niğde’nin Alay Kasabası İlkokulu'nda Sınıf öğretmeni olarak görev yapan yazarımız Hatice Yağmur seçildi.

Milli Eğitim Bakanlığı 24 Kasım Öğretmenler Günü'nde "Öğretmen Mesleğinde Fark Yaratanlar" başlığı ile yayımlandığı genelge ile "Yılın Öğretmeni" Niğde’nin Alay Kasabası İlkokulu'nda Sınıf öğretmeni olarak görev yapan Hatice Yağmur seçildi.
  


Öğretmen Hatice Yağmur, 24 Kasım'da Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün davetlisi olarak Çankaya Köşkündeki Öğretmenler Günü törenlerine katılacak ve Niğde'yi temsil edecek. 


İl Milli Eğitim Müdürü Celalettin Ekinci, Hatice öğretmenin emek ve gayretleri ile bunu hak ettiğini vurgulayarak, "Öğretmenimizin kalem tutamaz diyenlere inat, azmini ve başarısını kutluyor, Ankara'da Niğde'yi en iyi şekilde temsil edeceğine inanıyorum" diye konuştu.

Niğde'de yayın yapan edebiyat ve fikir sitesi Defterk.com yazarı da olan öğretmenimizi kutluyor, kendi kaleminden ibretli hayat hikayesini yayımlıyoruz:

***

Kalem tutamaz diyenlere inat...


1982 senesinin Mayıs’ının Engelliler Günü olarak kutlanan 10. gününde dünyaya gelmişim.

Vekil öğretmen olarak çalışan devlet sevdalısı henüz 21 yaşında bir baba ile ilkokul mezunu olmasına rağmen müthiş bir eğitimci, psikolog ve çocuklarının eğitimi  için hayatını adayan henüz 19 yaşında bir annenin evlatlarıyım. Ve ismiyle tam bütünleşmiş güzelliği ve insanlığıyla Sırma gibi tüm zerafetin işlendiği dünya ve ahiret dostum ablamın doğumundan 3 yıl sonra bu fani dünyadaki hayat yolculuğum başlamış.

Ben de tıpkı adını gururla taşıdığım Hz. Hatice annemin beklediği gibi erkek evlat olarakbekleniyormuşum. Ama 4,5 kilo, bembeyaz bir ten, simsiyah gözler ve yüzünde bir “yıldız” işaretiyle sırf babamın tahsili için birçok vilayet değiştirmiş dedemin şimdiki odasında bir kız çocuğu olarak gülümsemişim bu dünyaya…

Doğumuma yardımcı olan ebe korkulu ve endişeli halde fırlamış odadan müjde bekleyenlerin yanına “çocuğunuz engelli, özürlü doğdu” (artık kendi dilinde durumu nasıl izah ettiyse) “Ben de göbek bağını kesmedim” demiş.

Şimdi anlıyorum ki sırf bu farklılığımdan dolayı ebenin ilkel bakış açısıyla yaşama hakkım elimden alınacakmış!

Annem hâlâ habersiz durumdan… Sadece varlığımdan haberdar… Ve dedem… Koca çınar 15 yıl muhtarlık yapmış. Anlattığına göre Adnan Menderes arkadaşıymış ve bulunduğu yerin en varlıklı insanlarındanmış. Ebenin o ilkel sorusuna cevap vermiş hemen: “Çocuğun göbek bağını kes ve kundakla! Ben ona annemim adını vereceğim. Kimse bakmasa da ben bakar, büyütür, okuturum” demiş. Böylece göbek bağım kesilmiş ve bağlanmışım bu dünyaya…

Adım da konmuş bu vesileyle: Hatice...

Yüzümdeki işaretten dolayı Yıldız koymak isteyenler olsa da emir büyük yerden olduğu için kimse itiraz edememiş. Annem çok sevinmiş ismime çünkü en az 3 yakınının kızının adını annem koymuş “Hatice olsun” demiş ve Hz. Hatice annemizin adını vermiş...

Artık gerçekle yüzleşme vakti gelince; annem ve babamın sevinçleri ciddi bir acı ve kaygıya dönüşmüş. Annem “İnsan açlıktan ölmüyormuş” kızım diyor tam 40 gün babamla beraber sofraya oturmamışlar. Acılarından acıktıklarını fark etmemişler…

Sonra Ankara'da görev yapan dayım (hakkını ödemem mümkün değil) gelmiş ve beni Hacettepe Hastanesine götürmüş ve küçük Hatice henüz 40 günlük...

Doktorlar tepeden tırnağa incelemişler. Annem“Gelen çocukların içinde en sağlıklısı sendin çünkü onlar Çernobil mağduruydu. Sen hamileliğimin ilk üç ayında yanlış yapılmış bir iğne ile bilinçsiz bir doktorun...” diye anlatıyor o günleri. (Kimseye kırgın değilim çünkü her şey sebepler dairesinde…)

Tüm tetkiklerin sonunda doktor, annemi ve babamı çağırmış:

“Çok sağlıklı bir kızınız var. Yalnız onu hayata kazandırmak sizin elinizde. Ablasından asla ayırt etmeyin ve her işini yapmasına müsaade edin” demiş...

Annem “Ondan sonraki süreçte çok fazla üzülmedim, çünkü hastanede beterin beterini gördüm şükrettim ve yoluma devam ettim” diyor…

Ancak annem aklında hep bir soru işareti olduğunu söylüyordu; “Acaba Sırmam okur da Haticem okuyamaz mı diye kaygım ve üzüntüm tek bu yöndeydi...”

Bu arada babam polis okulunda öğrenci. (Aslında Gazi Matematik Öğretmenliğini kazanmış ama 80'li yılların kaygısıyla Babaannem razı olmamış ve babam kayıt yaptırmamış) ve Hatice 6 aylık bir bebek…

Hayatımın dönüm noktalarından biri…

O yıllar dedem ve babaannem hac vazifelerini yapmakta; annem ev temizliği yapıyormuş elindeki ot süpürgesiyle. Beni de görebileceği bir yere oturtmuş ve düşüp kendime zarar vermeyeyim diye etrafımı minderlerle desteklemiş…

Birden sol elimle annemin süpürgesinden yere düşen bir  çöpü alıvermişim. Bunu fark eden annem sevinç çığlıkları atmış. Saatlerce mutluluktan ağlamış: “Sol eliyle saman çöpünü tutan yavrum sağ eliyle de kalem tutar ve okur” demiş “Okuturum, gerekirse yatağımı satar yine okuturum” demiş...

 
Evet, bugünkü öğretmen, yazar Hatice bir saman çöpündeki umutla gelmiş bugünlere...

Babamın okulu bitirmesiyle Gaziantep'e tayin olmuşuz. Artık 15 aylığım ve benim özel durumumu babamın rüşvet almasına bağlayan bağnaz insanlara cevabım ben dünyaya geldiğimde;
“Ben milletim uğruna adamışım kendimi,
Bir doğrunun imanı bin eğriyi düzeltir,
Zulüm Azrail olsa hep Hakkı tadacağım,
Mukaddes davalarda ölüm bile güzeldir...”
mısralarının altına doğum tarihimizi yazan onurlu, memleket sevdalısı bir köy öğretmeniymiş benim babam…

Ve sonrasında her daim yanımızda durabilen asla hayatımıza müdahil ya da kısıtlayıcı olmayan yıkılmaz bir kale gibi bize helal kazanç getirebilmek adına kendini önce Yüce Türk Devletine sonra ailesine adayan Şerefli bir Türk Polisiydi benim Babam...

2 yıl sonra Deryamız geldi dünyaya… Cıvıl cıvıl şen kahkahalarıyla yüreğimizi ısıtan ve adını benim koyduğum Deryam... 3 yıl sonra Tubam doğdu ve artık kızları dörtledik... Doğumunu hatırlıyorum yemyeşil gözleriyle bana bakan dokunmaya kıyamadığım küçüğüm büyüdü Türkçe sevdalısı bir eğitimci oldu. O benim Küçük öğretmenim…

Evet, 6 aylıkken saman çöpünü tutan, 4 yaşında yazı yazmaya başlayan ancak fakülteyi bitirdikten sonra kalem tuttuğuna inanılmayan ve herkesin sadece 15 dakikada aldığı sağlık raporunu 15 günde alabilen Hatice Öğretmen şimdi 7 yıllık öğretmen...

Şu an merkeze 45 km uzaklıkta bir kasabada tohum ekiyor hiçbir özürlü hakkını kullanmadan (çünkü buna ihtiyaç duymuyor) ancak Hatice Öğretmen bu seferde ehliyet engeline (!) takılıyor… Her iki kolunun da olmadığını iddia eden doktor, Özürlü sınıfı ehliyeti bile almasına müsaade etmiyor!

Her işini kendi yapabilen, çoğu zaman evde yalnız yaşayan ve hiç kimseye -Yardana şükürler olsun- ihtiyaç duymayan kalem tutan Hatice direksiyon tutamaz diyorlar.

Asla üzülmüyorum çünkü onun bakan (!) gözleriyle göremediği her iki kolumun ve elimin varlığı için şükrediyorum... Çünkü ben bardağı her haliyle dolu görebilen (ya havayla ya da içecekle), tohum eken, insan yetiştiren bir suretim ben Hatice Öğretmenim...

Kalem tutamaz diyenlerin inadına 'Eli kalem tutanların' sitesi  DefterK.com ailesinin bir üyesiyim...

Ben eğitim ordusuna dört tane pırlanta gibi nefer yetiştirmiş, sevgi, hoşgörü ve umudun huzurun her daim demlendiği bir ailenin eseriyim...

Ben öğretmenim… Hatice Öğretmen…

Hatice Yağmur, sadece yaşadıklarını yazdı; engel-siz bir dünya diledi…


Editör: TE Bilişim