Niğde Eğitim-Sen ; “AKP hükümeti, zorunlu eğitimin süresini arttırma bahanesiyle, temel eğitimi 4+4+4 şeklinde kademelendirerek, eğitim sistemini kendi siyasal ve ideolojik amaçlarına uygun bir şekilde biçimlendirmek istemektedir.”

 

 

KESK’e bağlı Niğde Eğitim-Sen, Milli Eğitim Bakanlığının  4+4+4 Düzenlemesine karşı bu gün Niğde Cumhuriyet Meydanında bir basın açıklaması yaptı.

 

Basın açıklamasına Eğitim-Sen üyelerinin katılımının çokluğu dikkat çekti. Eğitim-Sen yönetim kurulu adına yapılan basın açıklamasında serbest kürsü oluşturuldu ve diğer üyelerde kürsüden konu ile ilgili fikirlerini iletme imkanı buldu.

 

Cumhuriyet Meydanında yapılan basın açıklaması şöyle ;

 

 

Çocuklarımızın ve Öğrencilerimizin Geleceğine Sahip Çıkıyoruz!

 

Başbakan’ın “Dindar nesil yetiştirmek istiyoruz” söylemlerinden hemen sonra gündeme gelen zorunlu eğitimin kendi içinde kademelendirilerek 12 yıla çıkarılması girişimleri, bütün itirazlarımıza rağmen sürmektedir. AKP hükümeti, zorunlu eğitimin süresini arttırma bahanesiyle, temel eğitimi 4+4+4 şeklinde kademelendirerek, eğitim sistemini kendi siyasal ve ideolojik amaçlarına uygun bir şekilde biçimlendirmek istemektedir.

 

12 yıl kademeli zorunlu eğitim tartışmaları, milyonlarca öğrenci başta olmak üzere, tüm ülke nüfusunu yakından ilgilendirmektedir. Bu nedenle eğitim ve bilim emekçileri olarak bizlerin çocuklarımızın, öğrencilerimizin ve ülkenin geleceği açısından son derece önemli ve tehlikeli düzenlemeler içeren söz konusu yasa teklifine karşı sessiz kalmak, yaşananları ve gelecekte yaşanacakları kabul etmek mümkün değildir.

 

Kanun teklifi, Meclis Milli Eğitim Komisyonu’nda görüşülürken yaşanan kavga ve iktidar partisinin zorbaca tavırları, Hükümetin düzenlemeyi yasalaştırmak için ne kadar kararlı olduğunu göstermektedir. Ancak meydan boş değildir. Bu düzenlemenin doğrudan muhatabı olan eğitim emekçileri, öğrenciler ve veliler olarak eğitimin piyasalaştırılması ve dinselleştirilmesi uygulamalarına karşı kitlesel duruşumuzu göstermeye kararlıyız.

 

 

 

Önümüzdeki günlerde Meclis Genel Kurulu’na gelmesi gereken düzenlemelere baktığımızda neden bu kadar kaygılı ve öfkeli olduğumuzun kamuoyu tarafından anlaşılmasının kolaylaşacağını düşünüyoruz; 

 

NEDEN KAYGILIYIZ….

 

¨       Kanun teklifinde yer alan, ilköğretim devlet okullarında parasızdır ifadesi komisyon görüşmelerinde metinden çıkarılarak, ilköğretimin tamamen paralı hale getirilmesinin ilk adımları atılmak istenmektedir. 

¨       İlk 4 yılın “ilkokul”, ikinci 4 yılın “ortaokul” olarak tanımlanması nedeniyle, 5. sınıf okutan bütün öğretmenlerin “norm fazlası” haline gelmesi ve bakanlık tarafından başka görevlerde görevlendirilmesinin önü açılmıştır.

¨       Daha önce 4. sınıftan sonra getirilmek istenen “açık öğretim” sistemi, tepkiler üzerinde 8. sınıf sonrası için öngörülmüştür. Çocuk gelinlerin ağırlıklı olarak 13, 14, 15 yaşında olduğu düşünüldüğünde mevcut düzenleme ile “çocuk gelinler” uygulaması iktidar tarafından desteklenmektedir.

¨       Yıllardır okulöncesi eğitimi yaygınlaştırmak için çalışmalar yapılmasına rağmen, yasa teklifinde okulöncesi eğitim zorunlu eğitimin dışında bırakmıştır. 

¨       Zorunlu din dersinin kaldırılması ve anadilinde eğitim taleplerini karşılaması yönündeki toplumsal talepler göz ardı edilmiş, zorunlu din dersleri yanında seçmeli din dersleri getirilmesinin önü açılmıştır.

¨       Arapça, fıkıh ve Kur’an derslerinin ikinci 4 yılda seçmeli hale getirilmesi sağlanarak, bütün okullarda fiilen imam hatip modeline geçilmek istenmektedir. 

¨       İlkokul ve ortaokulun, “bağımsız binalarda” gerçekleşeceği iddia edilse de, okulların bu uygulama için yeterli altyapı ve donanıma sahip olmadığı gerçeği göz ardı edilmektedir. 

¨       4+4+4 şeklindeki kademeli eğitim sisteminin piyasa ile ilişkilendirilmesi, meslek okulu açacak firmalara öğrenci başına destek sunulması ile eğitim sisteminin sermayeye ucuz işgücü sağlar duruma getirilmesi amaçlanmaktadır. 

¨       Bir taraftan uzun vadede seçme sınavlarının kaldırılacağı iddia edilirken, diğer taraftan kademeli eğitim uygulaması ile çocuklarımızın daha erken yaşlarda dershaneye gitmeleri teşvik edilmesi kesinlikle kabul edilmez bir durumdur. 

 

Eğitim sisteminin ve çocuklarımızın ihtiyaçlarından çok, tamamen siyasal ve ideolojik amaçlarla hazırlanan kanun teklifi ile eğitimde çok başlılığın önü açılarak, eğitim sistemi sonu görünmeyen derin bir karanlığın içine doğru itilmek istenmektedir.

 

Başbakan Meclis’teki grup toplantısında tüm Türkiye’ye meydan okumuş ve “hangi dilden anlıyorlarsa, o dilden konuşacağız” diyerek, 4+4+4 düzenlemesine itirazı olanlara resmen meydan okumuştur. Biz de buradan kendisine meydan okuyoruz. Bugün sevk alarak uyarımızı yapıyoruz. Eğer itirazlarımız dikkate alınmaz ve geri adım atılmazsa asıl o zaman, kimin hangi dilden anladığını hep birlikte göreceğiz.

 

Eğitim ve bilim emekçileri olarak, toplumun büyük bir bölümünün kaygıyla takip ettiği 4+4+4 tartışmalarında çocuklarımız, öğrencilerimiz ve velilerimizle aynı taraftayız ve benzer kaygıları taşıyoruz. Yıllardır sorunlarla boğuşan eğitim sisteminin ve çocuklarımızın Başbakanın “dindar nesil” sevdasına kurban edilmesine izin vermeyeceğiz.

 

BURADAN HÜKÜMETİ SON KEZ UYARIYORUZ ;

 

Hangi siyasal ve ideolojik amaçlarla gündeme getirildiği açıkça belli olan düzenleme geri çekilmelidir. Bu konuda eğer gerçekten bir düzenleme yapılmak isteniyorsa bilimsel veriler ışığında, eğitim sisteminin ve toplumun gerçek ihtiyaçları doğrultusunda hareket edilmesi gerekmektedir.

Eğitim emekçileri ve veliler olarak öğrencilerimizin, çocuklarımızın geleceği üzerinden ucuz hesaplar yapanlar, asla ve asla amaçlarına ulaşamayacaklardır. Düzenleme geri çekilmediği ve mevcut haliyle meclis gündemine geldiği takdirde, hizmet üretiminden gelen gücümüzü kullanarak tüm Türkiye’yi eylem alanına çevireceğimizin bilinmesini istiyoruz.

 

12 Eylül rejimi ile “hesaplaşma” adı altında, askeri darbenin generallerinin yargı önüne çıkarılmaya hazırlanıldığı bir dönemden geçiyoruz. Ancak böyle bir dönmede kamu emekçilerinin, işçilerin çalışma hayatına ilişkin yapılmak istenen düzenlemeler AKP iktidarının 12 Eylül zihniyetinin emek düşmanı temel karakteriyle herhangi bir sorunu olmadığını, aksine bu konuda darbe dönemi yönetimleri bile gölgede bırakmaya hevesli olduğunu göstermektedir. 

 

Kayıt dışı, taşeron, esnek ve güvencesiz çalıştırma biçimlerini yaygınlaştırarak emek sömürüsünü her geçen gün daha da artıran AKP iktidarı, hazırladığı yasa tasarılarıyla; bir taraftan örgütlenmenin önündeki engelleri korurken diğer taraftan var olan örgütlenmeleri, sendikaları işlevsiz hale getirmek istemektedir. 4688 Sayılı Kamu Görevlileri Sendikaları Yasasında değişiklik yapılmasına ilişkin tasarının yanı sıra 2821 ve 2822 sayılı yasaların birleştirilmesiyle oluşturulan Toplu İş İlişkileri Yasa Tasarısı da bu emekçilerin örgütlü güçlerine, sendikalarına yapılan saldırıların bir parçasıdır. 

 

Anayasada kamu emekçilerine sözde toplu sözleşme hakkı tanıyan 12 Eylül referandumunun üzerinden 16 ay, Üçlü Danışma Kurulu toplantılarının üzerinden 6 ay, Yasa Taslağının Bakanlar Kurulu’na gönderilmesinin üzerinden tam 100 gün geçti.

 

Üzülerek ifade ediyoruz ki bunca zamandır sendikal hak ve özgürlükleri genişleten bir yasa bekleyen 2 milyon kamu emekçisi bir kez daha aldatılmıştır.

23 OCAK 2012 Tarihinde Bakanlar Kurulu tarafından onaylanarak TBMM Başkanlığına gönderilen 4688 Sayılı yasa tasarısı bu aldatmanın açık belgesidir.

 

Bu yasa tasarısı, Üçlü Danışma Kurullarında konfederasyonların görüşlerinin taslağa yansıyacağına, kamu emekçilerinin toplu sözleşme hakkı yönünde düzenlemeler yapılacağına dair söz verenlerin bizi yanıltamayarak sözlerinin arkasında yine durmadığını göstermektedir. Kısacası bugüne kadarki pratiğinde defalarca şahit olduğumuz gibi AKP iktidarı, kamu emekçilerinin toplusözleşme hakkı konusunda da takiyede sınır tanımadığını göstermiştir.

 

 

Tasarı ile toplu görüşmeden bile daha geride bir düzenleme getirilmek istenmektedir. Hizmet kolu toplu sözleşmelerine yer verilmeyen tasarı ile sendikaların talepleri yok sayılmaktadır. Bu resmen sendikaların var oluş gerekçesinin ortadan kaldırılması demektir.

 

Tasarıya göre hizmet kollarına ait mali ve sosyal haklar 11 yıldır sürdürülen toplu görüşmelerde olduğu gibi genel toplu sözleşme görüşmelerinin bir parçası olarak ele alınacaktır. Bu düzenleme ile yüzlerce belediyede yapılan toplu sözleşmelere AİHM kararları ve uluslararası sözleşmeler hiçe sayılarak yasak getirilmektedir.

 

Dünyanın hiçbir yerinde böyle bir sendikalar yasasının ve toplu sözleşme düzeninin örneğini görmek mümkün değildir. Varsa da bunun “sendika yasası” ve “toplu sözleşme” olarak adlandırılması mümkün değildir.

 

Yasa tasarısında grevli toplu sözleşme hakkımız yasal teminat altına alınmadığı gibi, örgütlenme özgürlüğünün önündeki engeller de varlığını korumaktadır. Kapsamından tarafların belirlenmesine, uyuşmazlık halinden Hakem Kurulunun yetki ve bileşimine kadar özgür bir toplu pazarlık düzeni ile uzaktan yakından hiçbir ilgisi olmayan, hemen her alanda özgürlükleri tamamen kısıtlamayı hedefleyen bu yasa tasarısının özüne de ruhuna da tamamen yasakçı ve sınırlayıcı bir mantık hâkimdir.

 

 

 

Bizler, Hak ve özgürlüklerimizi yok sayan bu yasa tasarısına karşı;

 

¨       Grev hakkımızın yasal teminat alındığı özgür bir Toplu Sözleşme düzeni için

¨       Örgütlenme özgürlüğü önündeki tüm engeller kaldırılması için

¨       Her sendikanın üyeleri adına toplu sözleşme yapabilmesinin sağlanması için,

¨       Belediyelerle yıllardır yapılan Toplu Sözleşmelerin devam etmesi, bu konuda herhangi bir sınırlama getirilmemesi için

¨       Tüm çalışanlara insan onuruna yakışır bir ücret ve sağlıklı çalışma koşulları sağlanması ve çalışma yaşamının demokratikleştirilmesi için

 

Mücadelemizi kararlılıkla sürdüreceğimizin bilinmesini istiyoruz. Komisyonlarda görüşüldükten sonra TBMM Genel Kuruluna sevk edilecek olan yasa sürecinin her aşamasına, tüm olanaklarımızı ve enerjimizi kullanarak müdahil olmaya devam edecek, eylem ve etkinliklerimizi artırarak sürdüreceğiz.

 

Uluslararası sözleşmelere, evrensel sendikal hak ve özgürlük normlarına aykırı, kazanılmış haklarımızı gasp etmeyi hedefleyen tüm düzenlemelere karşı geçmişten beri mücadele eden Konfederasyonumuz bundan sonra da

 

Bütün kamu emekçilerinin haklarına yönelik saldırılara karşı tutum almaya,

Yalanları teşhir etmeye,

Sahte demokratların maskelerini düşürmeye

Kamu emekçilerinin grevli toplu sözleşmeli sendika mücadelesini yükseltmeye devam edecektir.

 

Yıllardır verdiği fiili meşru mücadeleyle “hak verilmez alınır” ilkesini rehber edinen KESK’in, kamu emekçilerini kapı kulu olarak gören mevcut zihniyetin ürünü olan bu yasa tasarısına karşı, mücadelesinde yarattığı değerlere yakışır bir direnç ve kararlılık göstereceğinden kimsenin şüphesi olmamalıdır.

 

 

 

 

Editör: TE Bilişim