Eğitim-İş Sendikası 4+4+4  zorunlu kesintili eğitim yasa teklifine ilişkin raporunu TBMM Milli Eğitim Alt Komisyonu’na sundu.

 

 

Konu ile ilgili Eğitim-İş Niğde İl Başkanı Timur Özkan yazılı basın açıklaması yaptı. Açıklama şöyle ;

 

 

Eğitim-İş Sendikası, TBMM Milli Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu, Milli Eğitim Alt Komisyonu’nun 28 Şubat 2012 tarihli toplantısına katılarak 12 yıllık kesintili zorunlu eğitimi düzenleyen yasa teklifi hakkındaki görüşlerini sundu.

 

 

Eğitim-İş Sendikası adına Genel Başkanı Veli Demir in katıldığı komisyon toplantısında ilk olarak katılımcıların teklif hakkındaki görüş belirtme sürelerinin 20 dakikadan 30 dakikaya çıkarılması kararı alındı. Bu çerçevede söz alan Eğitim-İş yöneticileri, Komisyon Başkanı Fikri Işık’a basına yansıyan ve teklifin kamuoyunun hassasiyetleri doğrultusunda bazı değişikliklere uğradığı yönündeki haberlerin doğru olup olmadığını sordu. Komisyon Başkanı, böyle bir değişikliğin olmadığını, görüşmelerin mevcut yasa teklifi üzerinden devam edeceğini ifade etti. Daha sonra görüşülmekte olan kanun teklifi hakkında sendikamız tarafından hazırlanan rapor komisyona sunuldu ve meclis tutanaklarında yer aldı.

 

                                                                                    Timur ÖZKAN

                                                                                                                                               İl Başkanı  

4+4+4 ZORUNLU EĞİTİM RAPORU

 

GİRİŞ

 

Bir toplumun geleceğini, yetişmekte olan bireylerine verebildiği eğitimin niteliği belirler. Eğitimin en önemli amacı ise her türlü dogmalardan, kalıplaşmış düşüncelerden uzak, özgür ve bilimsel ölçütlerde düşünebilen insancıl yurttaşlar yetiştirmektir.

 

            Ulusal eğitim politikası, bireyin hakkı ile onun içinde yaşayacağı ve özgürleşeceği toplumun gereksinimleri, ulusal ve evrensel değerler dikkate alınarak düzenlenmeli, uygulanmalıdır. Böylece eğitim, hem insan aklını özgürleştirecek, hem ona yaşamsal becerileri, hem de yurttaşlık bilincini kazandıracaktır.

 

            Eğitimin ulusal, bilimsel, laik, karma, herkes için kamusal ve nitelikli, öz olarak da çağdaş olması gerekir.

 

Eğitim, iyi bir yönetimin olduğu kadar, ekonomik etkinliklerin ve gelişmelerin de temelini oluşturur.

 

 Eğitim sistemi, kişilerin çağdaş teknolojiye uygun bilgi ve becerilerle donatılması, her düzeyde ve her alanda kalkınmanın gerektirdiği nitelik ve sayıdaki insan gücünün yetiştirilmesi amacını güder. İnsanı eğitim yoluyla değiştirmeden kalkınma gerçekleştirilemez.

 

             Belirtilen amaçlara ve hedeflere ulaşabilmek için de öncelikle nitelikli bir temel eğitim yapısı oluşturulmalıdır. Çünkü temel eğitim, her yurttaşa yaşamında karşılaştığı ve karşılaşacağı kişisel, toplumsal sorunlarını çözmede, toplumun değerlerine uyum sağlamada, üretken ve tutumlu olmada temel yeterlilikleri kazandıran bir eğitimdir. Kesintisiz temel eğitim, çocuklara en azından üst ortaöğretime, yani liseye başlayana kadar sadece bir öğretim programı ile eğitim hizmeti sunuluyor olması, aynı yaştaki çocukların temel eğitim boyunca farklı program ve okul türlerine ayrılmamasıdır. Bu haliyle kesintisiz temel eğitim, dünyanın kalkınmış ülkelerinin çoğunluğunda uygulanan bir sistemdir.

 

 

 

                               TEMEL EĞİTİMİN AMACI

 

1-     İnsanı okur-yazar yapmak,

2-     Özgürlük ve demokrasi kültürü vermek,

3-     İnsan sevgisi aşılamak,

4-     Çevreyi ve doğayı korumayı öğretmek,

5-     Bağımsız düşünebilmeyi sağlamak,

6-     Yurdu ve dünyayı tanıtmak,

7-     Ulusal, çağdaş ve evrensel değerleri kavramış insanlar yetiştirmektir.

Amaç budur. Yoksa Sayın Başbakanın dediği gibi “dindar nesil” yetiştirmek değildir.

 

SEKİZ YILLIK KESİNTİSİZ EĞİTİM BİR DAYATMA DEĞİLDİR

 

Sekiz yıllık zorunlu eğitim 1997’de apar topar başlatılmış bir uygulama değildir. Sekiz yıllık zorunlu eğitime ilginin geçmişi 1946’ya kadar uzanmaktadır. Bu tarihte gerçekleştirilen 3. Milli Eğitim Şurası sekiz yıllık zorunlu eğitime geçişi öneriyor. Ancak 222 sayılı ilköğretim ve Eğitim Kanunu 1961’de yasalaşana kadar somut bir adım atılmıyor. Bu yasa ile zorunlu öğrenim suresi, 7-14 yas grubunu kapsayacak bicimde 8 yıla çıkarılıyor; ancak 5+3 formülü benimseniyor ve sadece ilk kademe zorunlu olarak uygulanıyor. Bunu takiben 10. Milli Eğitim Şurası’ndan başlayıp, 15. Milli Eğitim Şurası’na kadar uzanan süreçte sekiz yıllık kesintisiz zorunlu eğitim, akademik olarak tartışılıyor ve 1971’de 16 ilde, 18 okulda ve 1981’de 10 okulda kesintisiz zorunlu ilköğretimin pilot çalışmaları yapılıyor.

 

1983’te 2842 sayılı kanunla 1739 sayılı Milli Eğitim Temel Kanunu’nun 7 ve 22. Maddeleri değiştiriliyor ve ilköğretimin 6-14 yaslarındaki çocukların eğitim ve öğretimini kapsadığı, ilköğretimin kız ve erkek bütün vatandaşlar için zorunlu ve devlet okullarında parasız olduğu kanunlaşıyor. Ancak 2917 sayılı kanuna eklenen bir madde ile ortaokullar yurt sathına yaygınlaştırılana kadar ilköğretimin sadece ilkokul bölümü zorunlu kılınıyor.

 

Bütün bu çabalardan sonra 1997’de 4306 Sayılı Kanun ile 222 sayılı ilköğretim ve Eğitim Kanunu’nun 9. maddesi ve 1739 sayılı Milli Eğitim Temel Kanunu’nun 23. maddesi "ilköğretim kurumları sekiz yıllık okullardan oluşur. Bu okullarda kesintisiz eğitim yapılır ve bitirenlere ilköğretim diploması verilir." olarak değiştiriliyor ve sekiz yıllık kesintisiz zorunlu eğitim ilköğretimde muazzam bir yeniden yapılanma sağlıyor. Bu çerçevede, 11 milyar Amerikan doları karşılığı TL’nin harcandığı tahmin ediliyor. Sekiz yıllık kesintisiz zorunlu ilköğretim, daha fazla çocuğun okullu hale gelmesine büyük katkıda bulundu. Sekiz yıllık kesintisiz zorunlu eğitim hamlesi sayesinde 5. sınıftan sonra okul ile bağlantısı kopacak 3,5 milyon çocuk eğitimde tutuldu. Bunun doğal sonucu olarak okullulaşma oranları hızla yükseldi ve kesintisiz zorunlu eğitim sayesinde çocuklar daha fazla eğitim aldılar.

 

                    YASA TEKLİFİNİN SAKINCALARI

 

5/1/1961 tarihli ve 222 sayılı Kanun ile 1739, 3308, 2547, 4734 ve 5018 sayılı kanunlarda değişiklik yapan kanun teklifinin;

 

  1. Eğitim reformu anlayışının gerektirdiği uzlaşı ve demokratik katılım yaklaşımı ile hazırlanmadığı; bilimsel araştırma ve geliştirme (AR-GE) veri ve bulgularını içermediği; bir reform bildirgesi ile halkın tam, doğru ve anlaşılır nitelikte bilgilendirilmesinin sağlanmadığı; 1739 sayılı Milli Eğitim Temel Kanununun “Bilimsellik” başlıklı 13. maddesinin 2. fıkrasında geçen; “Eğitimde verimliliğin artırılması ve sürekli olarak gelişme ve yenileşmenin sağlanması bilimsel araştırma ve değerlendirmelere dayalı olarak yapılır” amir hükümlerine uyulmadığı görülmektedir.

 

  1. İlköğretimin kesintili iki kademe halinde yapılandırılması gerekçesinin, haklı nedenlerinin veri ve bilgi temelinde belirlenmediği görülmektedir.

 

  1. a.İkinci kademenin hangi programlarının açık ilköğretim ile ilişkilendirileceği;

b. Hangi ortaöğretim programları için ilköğretim ikinci kademe okullarının oluşturulacağı;

c. 12 yıllık zorunlu eğitimin başlangıç tarihinin belirlenmesi hususlarının Bakanlık veya Bakanlar Kurulunun yetkisinde belirlenecek olması “eğitim hakkının” yasa koyucu değil idarece belirlenmesini getirmektedir. Yasada açıkça çerçevesi belirlenmeden idarenin bu nitelikte bir yetki kullanmasının anayasaya aykırı olduğu görülmektedir.

 

  1. Mesleki yönlendirme ve mesleki ve teknik ortaöğretimle ilişkilendirmenin çok erken yaşta belirlenmesi “Yaşam boyu öğrenme” yaklaşımına uygun değildir. Aday çıraklığın 14 yaştan 10 yaşa indirilmesi çocuk işçiliğini artırma niteliği taşımaktadır.

Mesleki ve teknik ortaöğretimde temel bilgi derslerinin ağırlığının artırılması, mesleki ve teknik derslerin ağırlığının azaltılması ve mesleki ve teknik derslerin ön lisans seviyesinde verilmesi eğilimi yeterince değerlendirilmemiştir.

Yasa teklifine göre, 4 yıllık birinci kademeden sonra çocukların bir bölümü  10 yaşında mesleki eğitim merkezlerine gidecekler, çırak olarak çalışacaklardır. Böylece “çocuk işçi” sayısı artacak ve buna bağlı olarak  “çocuk istismarı” oluşacaktır. Çocuk çalıştırmak ve çocuk istismarı suçtur. Ayrıca beceriler yetersiz kalacak, meslekler yanlış seçilecek; sonuçta mutsuz bir toplum yaratılacaktır.

Zorunlu eğitimin 4+4+4, 8+4 ya da 5+3+4 gibi kademelere ayrılması eğitimi kesintili yapmamaktadır. Temelde Eğitim-İş için tek bir eğitim programı içerisinde olmak önemlidir. Aslında zorunlu eğitim sürecinde çocukların mesleki eğitime kaydırılması eğitimi kesintili yapmaktadır. Sanayi toplumunun gereksinimlerini karşılamak için ve ara insan gücü yetiştirmek için ortaöğretim düzeyinde önem kazanan mesleki eğitim, içinde bulunduğumuz bilgi toplumunda, öğrenme toplumunda, teknoloji toplumunda ve de küreselleşen dünyada teknolojidense bilgiyi üreten ve kullanan kişilere gereksinim duyulduğundan geçmişteki önemini yitirmiş bulunuyor.

Örneğin; sanayi toplumuna geçiş sürecinde metal bir parça üretilirken eğeleme işlemi ve torna kullanılırken, bugün aynı parçalar bilgisayar kontrolü ile çalışan CNC tezgâhlarında yazılım ile yapılmaktadır. Yani geçmişte el becerisinin ve melekelerin gelişmiş olması önem taşırken, bugün teknolojiyi kullanma becerisine sahip, yaratıcı zekâsı gelişmiş ve matematiksel zekâsı yüksek bireylere ihtiyaç duyulmaktadır. Bunun eğitiminin verileceği yerinde Yüksek okul seviyesi olduğu görüşü dünya eğitim camiasında tartışılmaktadır. Dolayısıyla dünyada mesleki eğitimin verildiği kurumlar ortaöğretimden, yükseköğretime kaymaktadır.

 

  1. AKP grubu tarafından TBMM’ye verilen yasa teklifiyle eğitimi 4+4+4 şeklinde kesintili hale getirmek, aslında gerçek anlamda temel eğitimi 4 yıla düşürmektir. İlk 4 yıldan sonra devam zorunluluğu ortadan kaldırılarak çocuklar imam hatip liselerine, Kur’an Kurslarına, çıraklık eğitimine ve okul dışı her türlü eğitim alanlarına yönlendirileceklerdir.

Bu yasal düzenlemeyle bir devrim yasası olan Öğretim Birliği (Tevhid-i Tedrisat) Yasası ortadan kaldırılmaktadır. Mektep-medrese ikilemi yeniden yaratılmaktadır. Hâlbuki cumhuriyet devriminin en önemli yasalarından biri olan Öğretim Birliği Yasası’nın gerekçesinde: “Bir millet bireyleri ancak bir eğitim görebilir. Bir ülkede iki türlü eğitim iki türlü insan yetiştirir. Bu ise duygu ve düşün birliğini ve dayanışma amaçlarını bütünüyle yok eder.” denilmektedir.

Fransız devrimci Danton: “Çocuklar, ana-babalarından önce cumhuriyetin yavrularıdır.” demektedir. TBMM’de bulunan zorunlu eğitim yasası teklifi yasalaşınca ne olacak?  Çocuklar, ana-babalarından önce cemaatlerin ve tarikatların yavruları olacaklardır.

 

  1. Mevzuat Hazırlama Esas ve Usulleri Hakkında Yönetmeliğin 24. maddesinde geçen; “Yürürlüğe konulması halinde etkisinin 10 milyon TL’yi geçeceği tahmin edilen kanun ve KHK taslakları için düzenleyici etki analizi yapılması zorunludur” hükümlerine göre düzenleyici etki analizi yapılması gerekmektedir. Zira 32.797 ilköğretim okulunun sadece % 20’si kadar dahi 2. kademe ilköğretim okulu yapılmasının maliyeti 10 milyon TL’nin üzerinde olacaktır. Yönetici, Öğretmen, araç gereç vb. ihtiyaçlarının hesaba katılması ile bu rakam çok daha fazla miktarlara ulaşacaktır. Ayrıca ilköğretim 5. Sınıflarının ortadan kalkmasıyla 70.000 civarında sınıf öğretmeni norm fazlası durumuna düşecek, kurum değiştirmek zorunda bırakılacaklardır. Bu yer değiştirmenin yaratacağı verimsizlikler ve maliyetler hesap edilmiş midir?

Yönetmeliği yürürlüğe koyan idareden “İdarenin kanuniliği ilkesi” bağlamında herkesten ve her şeyden önce kendi koyduğu kurallara kendisi uyarak “Düzenleyici etki analizini” yapması beklenilmektedir.

 

  1. Asıl önemli bir risk ise kırsal kesimdeki kız öğrencilerin birinci 4 yıllık süreden sonra okulu bırakmak zorunda kalabilecek olmalarıdır. Bu da eğitim sistemimizin yapısal sorunlarından birisi olan kız öğrencilerin okula devamsızlık oranını tekrar yükseltecektir. Kız öğrencilerin ilköğretimdeki okullaşma oranı 1997 yılında %78 iken, 8 yıllık kesintisiz eğitim sayesinde bu oran %98’leri aşmıştır.  Ancak kademeli eğitim anlayışı ile bu oran tekrar aşağılara düşecektir. Buna bağlı olarak da  “Çocuk gelin”, “çocuk işçi” sayısı hızla artacaktır. Dolayısıyla uygulama, uluslararası evrensel çocuk hakları sözleşmesine de aykırı olacaktır.

 

  1. İlk 4 yıllık 1. Kademe eğitiminden sonra, 4 yıllık 2. Kademe eğitime geçişler sınavla olacağından “Seviye Belirleme ve Yönlendirme Sınavları” ilköğretim 4.sınıf öncesine kadar düşecek, dershaneler çığ gibi artacaktır. Eğitimin veliler üzerindeki maliyeti de katlanacaktır.

 

  1. Yasa teklifinin gerekçesinde üç kalkınmış ülke örneğine yer veriliyor. Gerekçeye göre, ABD, İngiltere ve Fransa’da eğitim sistemleri, okulöncesi, ilköğretim, ortaokul/lise öncesi ve lise olmak üzere dört kademeye bölünüyor. Bu örneklerden yola çıkarak, Türkiye’de de eğitim sisteminin 4+4+4 şeklinde yapılandırılması teklif ediliyor. ABD, İngiltere ve Fransa’daki temel eğitim modellerinin ortak özelliği, temel eğitimin ilkokul ve ortaokul gibi farklı kademelerde olsa bile, öğrencilere en azından üst ortaöğretime erişene kadar sadece bir öğretim programı ile eğitim hizmeti sunuluyor olmasıdır. Bu üç ülkede öğrenciler 16 yaşına gelene kadar temel eğitimin dışında bir öğretim programı ile karşılaşmıyorlar ve mesleki programlara yönlendirilmiyorlar. Öğrencilerin farklı yetenekleri aynı program içinde, seçmeli dersler ve ders dışı etkinliklerle geliştiriliyor. Oysa Türkiye için teklif edilen 4+4+4 sisteminin ikinci dört yıllık bölümünde meslek eğitimi, çıraklık ve açıköğretim gibi farklı program türlerinin devreye sokulması öngörülüyor.

 

Asıl “kesinti”, henüz kişilikleri ve yetenekleri tam olarak şekillenmemiş çocukların farklı öğretim programlarına yönlendirilmeleriyle ortaya çıkıyor.

 

Ülkeler

Öğrencilerin

farklı eğitim

programlarına

ayrıştırıldıkları

en erken yaş

Öğrencilerin

15 yasında

kayıtlı

olabilecekleri

öğretim

programı

sayısı

Ülkeler

Öğrencilerin

farklı eğitim

programlarına

ayrıştırıldıkları

en erken yaş

Öğrencilerin

15 yasında

kayıtlı

olabilecekleri

öğretim

programı

sayısı

Avustralya

16

1

İsrail

15

2

Kanada

16

1

Japonya

15

2

Danimarka

16

1

Meksika

15

3

Finlandiya

16

1

Portekiz

15

3

Fransa

16

1

İtalya

14

3

İzlanda

16

1

Kore

14

3

Yeni Zelanda

16

1

Belçika

12

4

Norveç

16

1

Hollanda

12

7

Polonya

16

1

İsviçre

12

4

İspanya

16

1

Çek Cumh.

11

5

İsveç

16

1

Macaristan

11

3

İngiltere

16

1

Avusturya

10

4

ABD

16

1

Almanya

10

4

Kaynak: OECD, Equity and Education: Supporting Disadvantaged Students and Schools, 2012, s. 57.

 

Bir çok Avrupa ülkesinde temel eğitim kesintisiz olarak 8 yılın üzerinde uygulanmaktadır. Örneğin Avrupa ülkelerinde zorunlu eğitim 8 ülkede 8 yıl, 9 ülkede 9 yıl, 12 ülkede 10 yıl, 2 ülkede 11 yıl ve 3 ülkede de 12 yıldır. Avrupa’da bazı ülkelerde kademeli geçiş vardır. Örneğin İsveç’te 9 yıllık ilköğretim 3 aşamadan oluşmaktadır. Burada ayrımın gerekçesi çocukların gelişim evreleridir. Bu ülkede ilk 6 yıl çocuklara karne bile verilmemektedir. Bir diğer örnekse Almanya’dan. Almanya’da “Dini Rüşt Yaşı” diye bir yaş bulunmaktadır. Bu 15 yaş olarak belirlenmiştir. Bu yaşa gelen çocuk, din eğitimi alıp almayacağına kendisi karar verir. Bu konuda ne devlet, nede aile dayatmada bulunamaz.

Türkiye’de 1926’dan 1981’e dek isteğe bağlı olan din dersi bu yıldan sonra “Din Kültürü ve Ahlak Öğretimi” adıyla yeniden zorunlu duruma getirilmiştir. Bunu, 12 Eylül 1980 darbesinin 1982 anayasası (md.24) düzenlemiştir. Anayasanın “Kültür ve Ahlak” olarak tanımladığı bu ders, uygulamada farklılaştırılarak  dönüştürülmüştür.

10.  Milli Eğitim Bakanlığı bile devre dışı bırakılarak AKP grubunca TBMM’ye sunulan yasa teklifine gerekçe olarak; üyelerinin %75’i Milli Eğitim Bakanlığınca belirlenen ve tarafsızlığı tartışılan 18. Milli Eğitim Şurası gösterilmektedir. Bu da inandırıcı değildir. Çünkü Milli Eğitim Şura kararları bağlayıcı değil tavsiye niteliğindedir. Ancak Milli Eğitim Bakanının onayı ile uygulanabilecek kararlardır. Ayrıca kesintili eğitim konusu şura alt komisyonlarında tartışılmamış, bireysel tekliflerde bir delegenin ideolojik bir önergesiyle kabul edilmiştir. Çünkü önergeyi veren şahıs kürsü konuşmasında, “28 Şubat’ın Rövanşını Aldık” ifadesini kullanmıştır. Dolayısı ile karar bilimsel ve pedagojik değil, ideolojiktir. Yine 28 Şubat’ta tasarının komisyona gelmesi acaba bir tesadüf müdür? Kaldı ki 18. Milli Eğitim Şurasında öğretmenlere 1 maaş ikramiye verilmesi ve ek derslerin en az 2 katına çıkarılması kararı da alınmıştır. Fakat ne hikmetse bu konuda hiçbir uygulama yönüne gidilmemektedir. Ayrıca daha önce alınan şura kararları da bulunmaktadır. Örneğin;

      Onuncu Milli Eğitim Şurası temel eğitimin niteliklerini şöyle belirlemişti:

1-Temel eğitim bir bütündür, değişik süreli okullara bölünmemelidir.

2-Temel eğitim süresince öğrencilerin yeteneklerinin tanınması esastır.

  3-Temel eğitimde öğrenciler değişik alanlarda kendilerini deneyerek tanıyabilmelidir.

4-Zorunlu eğitim çağındaki herkes bundan yararlanmalıdır.

         

Temel eğitim bireye; iyi anne-baba, iyi yurttaş, iyi insan olma bilgi ve bilincini kazandırmak için verilir. Temel eğitimi 4 yıla indirerek 10 yaşındaki çocuğa bu becerileri kazandırmak mümkün müdür?

 

                        ÖNERİLERİMİZ

 

1- Temel eğitim dünyada yaygın olduğu biçimiyle 9 yıl kesintisiz olmalıdır.

2- Zorunlu eğitim 1 yılı okul öncesi olmak üzere 13 yıla çıkarılmalıdır.

3- Çok başlı eğitim sisteminden kaçınılarak Öğretim Birliği korunmalıdır.

4- Eğitimin her aşaması parasız olmalıdır.

5- Eğitimin içeriği laik, demokratik, bilimsel ve ulusal olmalıdır.

6- Karma eğitim sisteminden taviz verilmemelidir.

7- Eğitim sistemimizde toplumsal ayrıştırmaya yönelik uygulamalardan vazgeçilmelidir.

8- Eğitim, kişinin tüm yeteneklerini geliştirecek ve onu topluma etkin bir şekilde hazırlayacak nitelikte olmalıdır. Ezberci, eleyici, öğrencileri sınavlara odaklayıp koşullandıran, zihinleri günlük yaşamda kullanılmayacak gereksiz bilgilerle dolduran, günümüz eğitim anlayışı terk edilmelidir.

9- Din eğitiminin her türü seçmeli hale getirilmeli ve notla değerlendirilmemelidir.

10-   On beş yaşın dolmasıyla  “Dini Rüşt Yaşı” başlamış kabul edilmelidir.

11-   Din adamı yetiştirilmesi yüksek öğretime bırakılmalıdır.

12-   Yaratıcı ve üretken olmayan bu eğitim anlayışı, kişinin özgürleşmesini, kendi kişiliğini bulmasını engellemektedir. Yurttaş bilinci yerine başkalarına kolayca tabi olan, kararsız, kişiliksiz nesillerin yetişmesine yol açmaktadır. Böylece bilginin cesareti yerine cehaletin küstahlığı yapılandırılmaktadır.

 

                                                    SONUÇ

 

Eğitim-İş olarak; AKP grubu tarafından Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne sunulan zorunlu eğitimin kesintili olarak 12 yıla çıkarılmasını öngören yasa teklifinin geri çekilmesini, Milli Eğitim Bakanlığı ile ilgili sendikalar, demokratik kitle örgütleri, üniversiteler, bilim insanları, öğrenci ve velilerin temsilcilerinden oluşan, konunun tüm taraflarını kapsayıcı, eşit ve demokratik katılımla gerçekleşecek şekilde bir çalıştay düzenlenmesini, gerekli yasal düzenlemelerin de bu çalıştayın çıktıları doğrultusunda, zorunlu eğitimin okul öncesi eğitimi de kapsayacak biçimde kesintisiz 13 yıl olmasını talep ediyoruz. 

 

Yine Eğitim-İş Sendikası olarak; ulusal eğitimin temel ilkelerine bağlı nitelikli insan yetiştirmeyi çok önemsiyoruz. Araştıran, sorgulayan ve öğrendiklerini yaşamında uygulayan insanı yetiştiren,  çağdaş ve evrensel ölçütlere uygun, laik bir eğitim, “çağdaş uygarlık düzeyinin üzerine çıkma” hedefine ulaşmanın tek yoludur. Ruhunu, vicdanını ve aklını başkasına emanet edenlerle, birilerine biat edenlerle büyük hedeflere asla varılamaz. Ancak aklı ve vicdanı özgür olanlar büyük işleri başarabilirler.

 

 

 

Editör: TE Bilişim