Bir yandan var gücüyle çalışarak çocuklarına en iyi imkânları sağlamaya çalışan anne babaların, bir yandan da yoğun iş yükü ve artan mesai saatleri sonucu yorgun düşmelerine rağmen neredeyse geriye kalan tüm vakitlerini de çocuklarına vakfetmeye çalıştıkları görülüyor. İşte tam da bu noktada iş yaşamı ile aile yaşamını dengede tutma savaşını veren modern dünyanın anne ve babalarını son zamanlarda daha da öne çıkar bir derecede yeni bir ikilem bekliyor: acaba çocuklarıyla geçirdiklerin zamanın miktarı mı yoksa kalitesi mi onların gelişimi ve ilişkileri açısında daha önemli? Yıllardır tartışılan bu soruya yaklaşım önceleri ebeveyn ve çocukların esas ihtiyaç duydukları şeyin birlikte daha fazla zaman geçirip ebeveynlerin çalışmaya daha az zaman ayırmaları yönündeyken son yıllarda birlikte geçirilen zamanın süresinden çok “nasıl” değerlendirildiği gerçeği büyük bir önem kazanmaya başladı.


Son yıllarda yapılan yabancı kaynaklı araştırmalar özellikle babaların çocuklarıyla hem bakım verme hem de eğlenceli aktivitelerde bulunma anlamında geçirdikleri zamanı arttırdıklarını ve eskiye oranla anne babaların daha az sayıda çocuk sahibi olmaları sebebiyle çalışan ebeveynlerin önceki yıllara kıyasla çocukları ile daha fazla zaman yaratma çabası içerisinde olduklarını göstermektedir. Ancak buna karşın çalışma saatlerinde bir iyileşme ya da azalma olmadığından bu denklem ancak anne babaların kendilerine ayırdıkları zamanı oldukça kısıtlamaya başlamaları şeklinde açıklanabilir ki bu aslında işten geriye kalan zamanlarda birçok ebeveynin çocuklarıyla geçirdikleri süreye odaklanarak bu süreyi “nasıl” ve dolayısıyla ne kadar “kaliteli” geçirdikleri kısmını ister istemez geri planda tuttuklarını göstermektedir.


Kaliteli zamanı süre değil içerik belirler!


Kaliteli zaman ebeveyn ve çocuğun birliktelik ve keyif hissini içerisinde barındıran, karşılıklı etkileşim ve aktivitelerde buluştuğu zamanlardır. Bunlar ebeveynin dikkatinin tamamını çocuğuna verdiği, ilgisini ve sevgisini çocuğuna hissettirdiği duygusal yakınlaşma ve paylaşım anlarıdır. Bu anları küçük sohbetlerde, birlikte oynanan oyunlarda, ya da birlikte gidilen gezilerde yakalamak mümkündür. Duygu ve düşüncelerin paylaşıldığı, çocuğa duygusal ve sözel olarak tepki verildiği ve anne baba olarak kendinizi spontan şekilde ilişkiye bıraktığınız hemen hemen her yakın ilişkide deneyimleyebileceğiniz bir süreçtir bu aslında. Bu nedenle belirli bir reçete vermek çok mümkün değildir. Ancak çocukların dünyasına dahil olmanın ve ilişkide olduğunuzu hissetmenin, tüm bu paylaşımları yakalayabilmenin yolunun en temel olarak oyundan geçtiğini söylemek mümkündür. Bilindiği gibi oyun özellikle okul öncesi çağda çocuğun kendini ifade etme, dünyayı anlama, çeşitli rolleri deneyimleme, kendisini sıkan meseleleri çözmeye çalışma ve aslında en temelde eğlenme yoludur. Oyunlara dahil olma anne baba için hem çocuğunu yakından tanıma fırsatı sağlarken hem de çocuğuyla etkileşime girerek çocuğunun zihinsel ve özellikle de duygusal gelişimine katkı sağlamış olur. Bu etkileşimi en kuvvetli hale getirecek yöntem anne ve babanın oyunda yönlendirici olmaması, çocuğun serbestliğine ve özgürlüğüne eşlik edebilmesidir. Amaç hiçbir zaman o anlarda çocuğa bir şeyler öğretmek olmamalıdır; aksine anne baba olarak kendinizi oyunun ve size verilen rolün akışına bırakarak ya da sadece gözlemci veya eşlikçi olarak çocuğunuzla duygusal anlamda aynı frekansta buluşabilmektir. Onun oyun sırasındaki duygularını takip edebilmek ve ona bu duyguları ifade ederek anlaşıldığını hissettirebilmek çocuğunuzla ilişkiniz açısından en değerli anlar olacaktır. Örneğin her çocuğun aile içi kuralları ve sınırları belirlediği kadar aynı zamanda bir savaş oyununda yerlerde sürünen ve düşüp kalkan, o esnada çocukla birlikte eğlenen, bağıran, gülen ve kendisi de çocuklaşabilen bir babaya da ihtiyacı vardır. Babasının da o esnada çocuklaşabildiğini görebildiği oranda çocuk da ona kendi dünyasının kapılarını aralayacak ve onu iç dünyasında davet edecektir.


Birçoğumuz için geriye dönüp baktığımızda anne ve babamızla ilgili anılarımızı, o dönemlere dair ne hatırladığımızı belirleyen en önemli şeyler ne yaşandığından, bize ne tür hediyeler alındığından, bize ne yedirip ne içirdiklerinden çok onlarla ne kadar doyurucu ve tatminkâr bir ilişkimiz olduğu, ne kadar sevildiğimiz, önemsendiğimiz, anlaşıldığımız, onlarla bir olduğumuzu hissettiğimiz, ihtiyaç duyduğumuzda yanımızda olacaklarına dair beslediğimiz güvenle şekillenir. Ancak her anne babanın en büyük amacının çocuklarını mutlu etmesi olduğundan yola çıkarsak günümüz ebeveynlerinin yaşadıkları suçluluk duygusuyla çok sayıda hediyeler alarak ve çocuklarının keyif alacaklarını düşündükleri oyun merkezlerine onları sürüklercesine taşıyarak ve çocuğunun her isteğini yerine getirmeye çalışarak ayrı kaldıkları zamanı kapatmaya çalıştıklarını görmekteyiz.


Çocukla kaliteli zaman geçirmek, hediye vermekten daha değerli!


Çocuklara yapılacak her türlü kişisel ve ilişkisel yatırım her koşulda onlara alınan değerli hediyeler ve oyuncaklardan kat kat daha kıymetlidir. Hatta bu hislerle birlikte aile içi kuralları ve disiplin çerçevesini de zayıflatmalarına sıklıkla rastlanmaktadır. Ancak tüm bu çabalar duygusal bir doyum getirmemekle birlikte boş olan tüm vaktini çocuğuyla geçiren anne ve babada aşırı bir yorgunluğa ve bir zaman sonra da farkında olmadan bir bıkkınlığa yol açabilmektedir. Hâlbuki her çocuğun az da olsa birlikte olduğu süre içerisinde kendisiyle birlikte olmaktan keyif alan ve ilişki içerisinde bıkkın ve tükenmiş değil canlı ve istekli bir ebeveynle buluşmaya ihtiyacı vardır.


Özetle, kaliteli zaman hiçbir koşulda iş dışında sahip olduğunuz tüm vakti çocuğunuza adamanız anlamına gelmemelidir. Kaldı ki çalışmayan annelerin dahi her zaman için çocuklarından başka meşguliyetleri olmasının da çocuğuyla birlikte olduğu anların kalitesini arttırma ve çocuğun bireyselleşmesine katkı sağlama açısından büyük önem taşıdığı bilinmektedir. Örneğin, çocuğunun sağlıklı gelişebilmesi adına çok istemesine rağmen çalışmaktan vazgeçerek kariyerine ara veren anneler için de aynı riskin söz konusu olduğunu, ilişki içerisine ister istemez bu hislerin yansıyarak birlikte olunan sürenin kalitesini azalttığını söyleyebiliriz. Öte yandan çalışmakla ilgili kendisini oldukça mutlu hisseden bir anne çocuğuna çalışmayan bir anneye göre görece daha az vakit ayırıyor olsa da kendisi keyifli ve tatmin olduğu için çocuğuyla ilişkisinde kendisini çok daha istekli bir şekilde var edebilir ve onunla çok daha yakın ve etkin bir iletişim içerisine girebilir.


Çocuğunuzla kalite zaman geçirmek için olağandışı şeyler yapmanıza gerek yok!

“Aile ile” bir şeyler yapmak ile “aile olarak” bir şeyler yapmak arasında çocuğun bütünlük ve tatmin hissi ile ebeveynleri ile arasında bağ kurduğuna dair hisleri açısından önemli farklar vardır. Örneğin yan yana oturup pasif bir şekilde televizyon izlemek ile sizin de aktif katılım göstereceğiniz şekilde on dakika bir hikâyeyi birlikte okuyup üzerine konuşmak arasında oldukça büyük bir fark vardır. Birlikte olduğunuz anın kaliteli olarak geçebilmesi adına özel ve olağandışı şeyler yapmanıza gerek yoktur. Birlikte yenen akşam yemekleri ya da yemek sonrası birlikte oynanan oyunlar gibi günlük rutinler dahi zengin paylaşım anlarına dönüşebilir. Ancak burada anne ve babaların da robot olmadıklarının, onların da yorulmaya ve dinlenmeye, mola almaya hakları olduğunu vurgulamak gerekir. Yorgun bir şekilde eve gelerek görev gibi oynanan bir oyundan ziyade anne ve babanın “bu akşam ben de seninle oyun oynamak çok istiyordum ancak çok yorgunum ve biraz dinlenmeye ihtiyacım var, evet bu akşam oynayamadığımız için üzgünüm ama ister misin yarın akşam birlikte (çocuğun da keyif aldığı bilinen herhangi bir şey) yapalım?” şeklinde bir paylaşımda ve öneride bulunması daha sonraki daha kaliteli ve doyurucu bir birlikteliğe yön verebilir. Veya benzer bir durumda söz konusu ebeveyn aynı açıklama ile birlikte fiziksel anlamda daha az yorucu bir aktivite yapmayı önerebilir. Birlikte olunan her anın oyun vakti olarak değerlendirilmesi yerine belirli zamanları oyun vakti olarak ortaklaşa belirlemek anne babalara da iyi gelecek bir yöntem olabilir.


Ne yazık ki modern yaşamın gerektirdiği çalışma koşulları beraberinde getirdiği suçluluk duygusuyla ebeveynleri anne babalığı da bir iş, bir görev gibi görme tehlikesine iterek, çocuğuyla ilişki kurmanın ve duygusal birlikteliğin keyfini, güzelliğini ve önemini görmelerine engel oluyor. İş yaşamı ve aile yaşamı arasında denge kurmaya çalışan ebeveynler mükemmel anne babalık olmadığı gerçeğine ve çocuklarıyla ilişkilerinde kendilerini spontan bir şekilde onun duygusal ihtiyaçlarına bırakabildikleri ölçüde ilişkilerinin çok daha doyurucu ve tatminkar olacağını söyleyebiliriz.


* * * * * * * * * * * * * * * * * * * * 

Çocuğunuzla kaliteli zaman için altın öneriler




Çocuklar yaşı kaç olursa olsun anne-babalarından ilgi ve sevgi bekler. Her yaştaki çocuk için ilgi ve geçirilen zaman onun için önemli bir ihtiyaçtır. Bu süreçte birlikte neler yapılabileceği, yaşla birlikte değişse de, onunla gerçek bir kaliteli zaman için dikkat edilecek en önemli husus duygusal olarak birlikte olduğunuzu ona hissettirmek olmalı. Anlayacağınız kaliteli zaman için süreden çok bu süre içinde yaşanan birlikteliğin niteliği önemli. NPİstanbul Nöropsikiyatri Hastanesi’nden Psikolog Hande Sinirlioğlu Ertaş, konu hakkında bilinmesi gerekenlere değindi, İşte dönem dönem çocuğunuzla birlikte kaliteli zaman geçirmenin yolları…



KALİTELİ ZAMANLAR…

Çocuklar doğduklarından itibaren beslenme ve bakım konusunda anne-babalarına ihtiyaç duyarlar. Oysa duygusal olarak, kişilik gelişimi ve özgüven gelişimi açısından da ihtiyaçları vardır anne-babalarına… Ancak özellikle çalışan anne-babalar günlük hayatın koşuşturması içinde sık sık çocuklarına vakit ayıramamaktan yakınırlar. Aslında çocuğun ihtiyacı olan, sürenin uzunluğu değil, birlikteliğin niteliğidir. Böyle düşünüldüğünde ona ayıracağınız gün de elbette ki var olacaktır.



0-2 YAŞ DÖNEMİ

0-2 yaş çocukları, hayatın güven ve bağlanma dönemindedir. Bu süreç çocuğun aynı zamanda dünyayı tanıyacağı, sözel ve motor becerilerini geliştireceği yıllardır. Bu dönemde göz teması kurmak oldukça önemlidir. Çocukla birlikte onun dil gelişimini destekleyici şekilde oyunlar oynarken konuşmak gerekir. Oyun sırasında başka bir şeyle İlgilenmek, oyunu aniden kesip ortamdan uzaklaşmak, çocuğun güven duygusuna zarar verebilir. Anne-baba-çocuk İlişkisini ve çocuğun kendine olan güvenini arttırmak İçin, oyunlar ve birliktelikler süresince, ona başardıklarını fark ettirmek ve olumlu geri bildirimlerde bulunmak gerekir.

3 YAŞ DÖNEMİ

3 yaş ve sonrası çocuklarda oyunlar belli limitlerle sınırlandırılabilir. Bu sınırlar çocuğun yaşına uygun şekilde anlaşılır olarak belirlenir. Örneğin; çocuk bir oyunla sınırlandırılabilir. Oyunlar ise çocuğun zihinsel gelişimini destekleyici “hayali oyunlar” şeklinde olabilir.

Hamurla, kumla, legolarla oynamak ve boyalarla resim yapmak çocuğun hayal gücünü geliştirir.

4-5 YAŞ DÖNEMİ

4-5 yaş itibariyle çocuğun özdeşim figürü olan hemcinsi ebeveyniyle İlişkisi ve paylaşımları oldukça önem kazanır. Kız çocuğu anneyle mutfakta yemek yapmaktan, erkek çocuğu İse babasıyla eşya tamir etmekten vs. oldukça keyif alır. Yine bu dönemde çocukların kas becerilerinin ve hayal dünyalarının gelişimiyle sanatsal faaliyetler; resim yapma, kesme-yapıştırma, birlikte boyama yapma, resimli hikayeleri birlikte yorumlama gibi oyunlar oynanabilir. Ayrıca çocukta anne-baba gibi davranma eğilimi bu dönemde artış gösterir.

İLKOKUL ÇAĞI

Okul çocuğu artık kendinin ve İsteklerinin farkındadır. Bu dönemde onunla aktivite planını paylaşmak, ondan beklentilerini almak ve hatta uygun zaman ve aktlviteyl planlaması yönünde onu teşvik ederek sorumluluk vermek doğrudur. Bu yaş çocuklara aktivite önerisi sorulduğunda seçenekler; televizyon seyretmek, bilgisayar oynamak, alışveriş yapmak ve sinemaya gitmek olabilir. Bazen bu talepler, aileleri çıkmazda bırakabilir. Çünkü çocukları mümkün olduğunca farklı aktivitelere teşvik etmek gerekir. Televizyon izlerken veya bilgisayar oynarken önemli olan, bu süreci herkesin ekrana baktığı, sessiz geçirilen bir süre olmaktan kurtarmaktır. Bu zamanlarda onunla fikir alışverişinde bulunmayı, yani birlikte iletişim içinde olmayı ve mümkün olduğunca çok fazla göz teması kurmayı unutmamalısınız. Bu yaş grubunda alternatifler aileler tarafından kutu oyunları olarak tercih edilmelidir.

ERGENLİK DÖNEMİ

Ergenlik dendiğinde ilk akla gelen, çocuğun aileden uzaklaşıp blreyselleşme çabası ve ailelerin sıklıkla söylediği gibi gencin “odasına kapanması, tüm zamanını arkadaşlarıyla geçirmek istemesi”dir. Birlikte zaman geçirirken çocuğun yaşı ilerledikçe onun da bir birey olduğu unutulmamalıdır. Mutlaka anne-babayla birlikte belirlenen aktiviteyi yapması gerektiği düşünülmemelidir. Ancak onunla ortak karar verilerek planlanan aktivitelerin tercih edilmesi ve bu aktiviteler sırasında yaşanan olumsuzlukların gündem oluşturmaması gerekir.

Psikolog Hande Sinirlioğlu Ertaş: “Geçirilen zamanlarda mutlaka sınır olmalıdır!”

Çocukla geçirilen özel, kaliteli zamanlarda hedef, aktivitenin kendisinden çok hangi amaca hizmet ettiğinin unutulmamasıdır. Bazen birlikte dağınık olan bir odayı toplamak; çocuğun en sevdiği oyunu oynamak veya onu parka götürmekten daha çok işe yarar. Amaç paylaşımdır, çocuğu tanımaktır, duygusal olarak onunla birlikte olduğunuzu ona hissettirmektir. Çocukla kaliteli zaman geçirirken anne-baba olduğunuzu unutmayın. Geçirilen zamanlarda mutlaka sınır olmalıdır. Diğer yandan çocuğa yönelik uyguladığınız kurallar ve sınırlar da net bir şekilde sürdürülmelidir. Esnekliklerin de sınırları vardır elbette. Örneğin; birlikte gidilen bir parkta yol boyunca çocuğun her gördüğünü almak, kaliteli bir birliktelik değildir. Çocuğa “hayır” demek kalitesiz bir birlikteliğe yol açmaz.

Editör: TE Bilişim