Nedeni ne olursa olsun bir Türk uçağına ateş açılması Suriye yönetimi için intihar anlamına gelmektedir. Suriye yönetimi ya bilincini ya da kontrolünü kaybetti. Şam yönetiminin, “savaş uçağı bir kilometre kadar kara sularımıza girdi, egemenlik hakkımızı kullandık,uçağın milliyetini bilmiyorduk” türünden mazeretleri geçersizdir.
Bir defa, sınır uçuşlarında bir ya da beş kilometrelik ihlaller her zaman mümkün olabilmektedir. Ülkeler sınır ihlalleri sırasında hemen bataryalarını harekete geçirmez. Uçaklarını havalandırırlar, ihtar, önleyici müdahaleler, it dalaşları ve geriye dönmeye zorlama gibi çeşitli yöntemlerle ihlal şartlarını ortadan kaldırırlar.
Elleri tetikte bataryaların başında bekleyen Esad’ın askerleri, hiçbir ikaz ve başka bir yöntem denemeye gerek duymadan keşif ve eğitim uçuşu yapan, silahsız Türk savaş uçağına saldırmışlardır.
Suriye yönetiminin ‘İran, Çin ve Rusya her şart altında bizi destekliyor bize kimse bir şey yapamaz’ psikolojisine kendisini kaptırdığı anlaşılıyor. Sürekli kendi yurttaşlarının kanını döken Suriye yönetiminin duyduğu güven gerçek değil sanaldır. Bu güven, Suriye için tam anlamıyla bir çılgınlık ve intihar anlamına gelmektedir.
Diğer yandan Türkiye’de Suriye’nin muhaliflerini örgütleyen, teçhiz eden, Suriye’ye müdahale yollarını tartışmak için “Suriye’nin dostları” toplantısını İstanbul’da yapan bir iktidar var. Bu iktidar Suriye’de olan bitenler için  “sözün bittiği yerdeyiz” ya da “bıçak kemiğe dayandı” diyor. Şartların bu denli vahim olduğu bir dönemde Suriye’nin tavrı anlaşılır değildir.
Türkiye ile Suriye arasındaki gerilim orta yerde iken, Türkiye’nin Suriye sınırına gönderdiği keşif uçaklarına yönelebilecek bir saldırıyı dikkate almaması stratejik derinlik değil stratejik körlüktür. Saldırı anında Suriye’ye anında cevap verilmemesi ise tam anlamıyla bir zafiyettir. Durum ilk andan itibaren yeterince açık değil midir ki, Türkiye hâlâ olanın bitenin ne olduğunu anlamaya çalışmakla meşgul olmuştur!
Türk uçağına saldırarak düşüren Suriye ile kurtarma çalışmaları yapmanın da izah edilir bir yanı yoktur!
Bütün dünyanın gözü Türkiye üzerindedir. Türkiye, Suriye’ye hak ettiği cevabı vermediği takdirde Başbakan Erdoğan’ın dile getirdiği her şey blöften ibaret kalacaktır.
İsrail’in Mavi Marmara’da katlettiği dokuz vatandaşı için Türkiye, İsrail’in canını acıtacak bir adım atamamıştır. Türkiye’nin “özür ve tazminat” talepleriyle İsrail adeta dalga geçmiştir. Benzer bir durum Süleymaniye’deki  “çuval vakasında” ABD ile yaşanmıştır. ABD’ye konuyla ilgili olarak “nota” bile verilememiştir.
Şimdi de Suriye, Türk uçağını düşürmüş bulunmaktadır. Aslında Suriye’de düşen Türk uçağı değil Türkiye’nin prestijidir.
Türkiye, bu durumda kendisine karşı konuşlanmış olan Suriye füze bataryaları ve askeri birliklerine karşı Suriye’nin canını acıtacak adımları atmak durumundadır.
Olayla ilgili olarak, “Sükûnet içerisinde olmalıyız. Tahrik edici konuşma ve davranışlara kesinlikle prim vermemeliyiz”  deniliyor. Başbakan Erdoğan, liderler toplantısı yapıyor. Suriye’den açıklamalar geliyor. Bütün bu konuşma ve toplantılar gerçeğin üstünü örtmeye ve sonuçları değiştirmeye yetmeyecektir. 
Türk savaş uçağının düşürülmesi büyük bir tahrik, provokasyon ve meydan okumadır. Şam, Türkiye’ye bir ders vermiş olduğunu düşünmüş olabilir. Türkiye konuyu zamana yatırıp uyutmadan Suriye’ye hak ettiği, ölçülü ama etkili cevabı vermek zorundadır. Türkiye bunu yaparken de Suriye ile topyekün bir savaşa girişecek şartların yaratılmamasına da dikkat etmelidir. ABD ve Batı’nın sürekli olarak Türkiye’yi ittiği yere Türkiye gitmemelidir. Türkiye, ortaya çıkan yeni şartlar bağlamında kendi belirlediği kurallarla oyunu oynamalıdır. Türkiye yeni provokasyonlara imza atma kabiliyeti olan NATO’yu ve diğer emperyalist güçleri bölgeye çağırmamalıdır!