Dolar’ın son bir aydır önlenemeyen yükselişi, ekonominin olduğu kadar, siyasetin de en yakıcı gündemlerinden birisi olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz.
   ABD doları yılbaşından bu yana TL karşısında 13.43 değer kazandı. TL, 13.43 oranında devalüe edilmiş oldu. Bunun sosyal yaşamdaki karşılığı, ücretlerin erimesi ve fiyatların tırmanmasıdır. Yoksul halkın kredi kartı borçlarındaki tırmanma da bunun en yakıcı ifadesi olmaktadır. Burjuva iktisatçılar, doların tırmanışını Amerikan Merkez Bankası’na (FED) bağlıyorlar. FED, son 6 yılda dünyaya bolca saçtığı dolarları geri topluyor diyorlar. Ancak, FED’in neden altı yıldır dünya piyasasına dolar pompaladığını açıklamıyorlar. Biz izah edelim.
    Dünyada sadece tek bir para birimi -ABD doları- hem ulusal para, hem de dünya parası olarak işlem görmektedir. Dolar, bir yandan ABD’in ulusal parasıdır ve iç piyasasında dönmektedir. Ama aynı zamanda dolar, bir dünya parasıdır ve dünyanın en ücra köşelerinde dahi geçmektedir. Bu durum, ABD emperyalizmine paha biçilmez bir ayrıcalık sağlıyor. Eğer ABD ekonomisi krize girerse, karşılıksız dolar basarak dünya piyasalarına salıyor. Böylece, kendi krizinin maliyetini dünya halklarından çıkartıyor. Bu dönemde karşılıksız basıldığı için doların da değeri düşüyor. ABD ekonomisi krizden çıktığında ise, dünyaya yaydığı karşılıksız dolarları, iç piyasada kullanmak üzere topluyor. Bu kez de doların değeri yükseliyor ve yine maliyeti dünya halkları ödüyor.
    Bugün, dünya üzerinde dolaşan toplam basılı dolar miktarı 600 trilyon dolardır. Bunun yüzde 85′i ABD dışındakilerin cebindedir. “Dünya parası” niteliğine sahip tek para birimi dolardır ve küresel ekonomide yegane sığınak da odur. Ne yen, ne yuan, ne sterlin, ne de euro “dünya parası” değildir. O yüzden, ABD ekonomisi krize girdiğinde bile “dünya parası” olduğu için dolara talep artmaktadır.
    Dünyadaki tüm devletlerin gayri safi milli hasılalarını (GSMH) topladığımızda (2012) 72 trilyon dolar ediyor. Demek ki dünya pazarında dolaşan 600 trilyon doların en azından 528 trilyonu karşılıksızdır. Aslında daha çoğu karşılıksızdır. Zira dolar dışında da geçerli çok sayıda para birimi ülke ya da bölge bazında işlev görmektedir. Ama tek para biriminin dolar olduğunu varsayarsak dahi dokuz kat dolar fazlası olduğunu görüyoruz.
     İşte Obama yönetimi devasa finans tekelleri için kurtarma paketleri açarken, ihtiyaç duydukları doları böyle elde ettiler. Bir ülkede merkez bankası, mal ve hizmet üretiminin üstünde (karşılıksız) para basarsa, enflasyon olur ve para değer kaybeder.
    Ama işte bu para aynı zamanda bir dünya parasıysa, o zaman FED keyfince dolar basarak dünyaya pompalayabiliyor!
    Peki, dolar nasıl dünya parası oldu? 2. Emperyalist Paylaşım Savaşı’nın sonunda, 1944′te toplanan Bretton Woods Zirvesi üç önemli karar aldı. IMF’nin kuruluşu, Dünya Bankası’nın kuruluşu ve tüm ulusal para birimlerinin dolara, doların da altına endekslenmesi. 1 ons altın 35 dolara sabitlendi. Sterlin ve bütün diğer paralar da dolara sabitlendi. İngiliz temsilcisi M. Keynes’in dünya parası için önerdiği “milliyetsiz” para “Bancor” reddedildi. Savaşın galibi        
     ABD’nin, bu iştah kabartan ayrıcalığı kimseye kaptırmaya niyeti yoktu.
Ancak Ağustos 1971′de ABD artık “altın standartını lağvettiğini” açıkladı. Artık Amerikan Merkez Bankası dolar karşılığı altın ödemeyecekti. 1 ons altın=35 dolar sabiti de iptal ediliyordu.
      İşte, 1971′den bu yana, ABD doları sınırsızca basılmaktadır. Ancak diğer emperyalist devletlerin ve yeni sömürgelerin merkez bankası rezervleri yine de çoğunlukla dolar cinsinden tutulmaya devam etmektedir. Yani, ABD 1971′de doların altına denkliğini iptal ederek, hiçbir şey kaybetmemiş ama dünya parası olan doları dileğince basma ayrıcalığını elde etmiştir.
Doların değerlenmesi, hem yoksul tabanını mahva sürükleyeceği, hem de dayandığı Konya-Kayseri sermayesini köşeye sıkıştıracağı için AKP ve Erdoğan panik halindedir. Merkez Bankası Başkanı Başçı, “doların belini kıracağız” gibi saçma sapan cümlelerle AKP’ye hizmet etmeye çalışmaktadır. Oysa 11 yıldır Türkiye’yi iliğine kadar emperyalist mali sömürü çarkına bağlayan aynı AKP’dir. Şimdi ABD Avrupa ekonomilerindeki sınırlı toparlanma Türkiye, Brezilya, Endonezya gibi ekonomilerde dönemsel bir çalkantıya yol açacaktır. Bugüne kadar “ekonomiyi ustaca yönettik” diyorlar, değer düşürme (devalüasyon) ve faizlerin yükselmesi zorunluluğuyla karşılaşacaktır.
     “Faiz lobisi” zırvaları, bu zorunluluğun maliyetini de “Gezicilere” yıkmak için uydurulmuştur. ABD emperyalizminin Türkiye üzerindeki iktisadi-mali egemenliğini sorgulamadan, bunun sonuçlarına veryansın etmek sadece ucuz/popülizm ve demagojidir. Başbakanımız, 2001 krizinin “üçlü koalisyon” partilerini (MHP, DSP, ANAP) nasıl sıfırladığını unutmamıştır.