İlimiz Niğde dahil memleketin dört bir yanında on binlerce yıldır özgürce akan derelere irili ufaklı barajlar yapılmakta. Karadeniz bölgesinde yapılmak istenen HES lere karşı mücadele dinamikleri organize şekilde hareket edip mücadelelerini iv meletirken maalesef bölgemiz içanadolu illerinde gerçekleştirilen HES inşaatları hızla yükselmeye sessiz sedasız devam ediyor.

 

      Burnumuzun dibindeki Hançerli Baraj inşaatı ile ilgili en ufak bir tepki yada Niğde de örgütlü çevre derneklerinden iç Anadolu çevre platformundan bir açıklama, eylemsellik duyduk mu? Ne gezer? Duymadık! Melendiz Dağından akan derelere bir bir kelepçeler takılıyor. Yeşilburç barajı tamamlandı. Kira ihalesi için geri sayım başlatıldı bile. 49 Yılığına mı olur? 99 Yıllığına mı olur? Bilemem. Latin bildiğim içilebilir temiz su kaynaklarının özel sektöre hızla peşkeş çekildiğidir. Elektrik üretimi bahane edilerek temiz su kaynakları sermeyenin hegemonyasına geçmesi su üzerinden elde edilecek karın ilk on senede yatırımcısını ihya edeceği gerçekliği dere yataklarımıza kelepçe misali baraj yapımını hızlandırıyor.

 

      Geçmişten günümüze birçok düşünür, her şeyin “öz”ünü bulmak istemişlerdir. Bu düşünürlere, tabiat ve tabiatın değişimi dönüşümü süreçleriyle ilgilendikleri için Tabiat Filozofları denir idi. Her şeyin başının ne olduğu, yıllarca herkesin düşüncelerini bir sarmaşık gibi sarmıştır. Bugün pek çok insan bir şeylerin uzun zaman önce yoktan var olmuş olması gerektiğine inanıyor. Eski Yunanlarda ise bu düşünce yaygın değildi, onlar “bir şeylerin” hep var olmuş olduklarından hiç şüphe etmiyorlardı. 

 

      Tüm filozofların üzerinde anlaştığı nokta, bütün değişimlerin arkasında bir “öz” olması gerektiğiydi. Bilebildiğimiz tek şey, tabiattaki tüm değişimlerin ardında pusuya yatmış bir şey olması gerektiği düşüncesinin yaygın olduğudur. 

 

      Bu düşüncelerin ilk adımı, Miletos’ta (Aydın Didim) yaşamış Thales’tir. Thales, dünyayı çok gezip dolaşmış, tüm yolları eskitmişti. Ayrıca çok zeki bir adamdı. Mısır’daki bir piramidin boyunu yerdeki gölgesini ölçerek bulduğu söylenir. 

 

      İşte bu Thales nam düşünür her şeyin özünün su olduğunu öne sürmüştür. Yaşamın suda oluştuğunu ve her şeyin yine suya döneceğini anlatmak istiyordu. Bir yandan da burada anlatmak istediği, “zamanın da” su gibi akıp gittiğidir belki de... Bu düşüncede, Herakleitos ile gelişmiştir. “Her şey akar,” diyordu Herakleitos, “Her şey hareket etmektedir ve hiçbir şey kalıcı değildir.”

 

   Su, yıllardır ortaya sürülen düşüncelere işlemiştir. Tabiatta somut halde bulunurken, düşüncelerin doldurduğu soyut bir yanı da olmuştur. Taşlar, su yatakları suyun akmasını sağlarken, düşünceler suyu yaşatmıştır. Su sadece düşüncelerin değil, canlıların da başıdır.   

 

      Her şey sudan oluşmamıştır, elbette. Ancak her şey suyla devam etmiştir. Akan her damla, geçen her dakikayı temsil etmektedir. Zaman da su gibidir. Ne insanları ne bu günü ne dünü ne de yarını bekler. Su, bununla kalmayıp doğa döngüsüne de taht kurmuştur.

 

   Temeller dört elementle atılmıştır: Ateş, hava, toprak ve su. Ancak bunlar içinde bir sürekliliği olan tek şey sudur. Tabiatta birçok halde bulunur ve bu hallere gelmesi devam eden bir döngüdür. Hem bu döngüye hem de tabiatla zincirlenmiş olan su, insan hayatının da başrolünü kapmıştır.

 

     İnsanlar, suyun değerini bilmemeye devam ediyorlar. Su bir yaşam kaynağıyken, bazı insanlar için bir para kaynağına dönüyor. Yıllık yaşamlarını, göreceli bir kâğıt parçasıyla eşdeğer tutmaları ise hem kendilerine hem de hayatlarına verdikleri değeri gözler önüne seriyor. Hareketleri aciz bir bencillikten ileri gidemeyen insanlar, kendi hayatlarını önemsemedikleri gibi başka hayatları da tehlikeye atıyorlar. 

 

       Sözün özü özeti su insanlara ait bir şey değildir. Su tabiata aittir. Tabiat ise hiçbir zaman insanların olmamıştır. Ama insanlar, tabiata karşı yersiz bir üstünlük görmektedirler. Suyu tükettikleri yetmezmiş gibi bir de gamsızca içindeki hayvanların hayatlarını da sonlandırmaktadırlar. Ufukta hayvanlar da görününce, suya duyulan ihtiyaç yeni bir boyut kazanıyor. Unutulmaması gereken en önemli gerçeklik dinozorları ıslatan yağmur damlalarıyla bu gün bizi ıslatan yağmur damlaları hemen hemen aynı yağmur damlarıdır. Su döngüsüne yapılan her müdahale küçük büyük önemi yok tabiatın dengesinin bozulmasını hızlandırmaktadır.

 

     Paraya çevrilen her damla, canlıların neslinin sonuna akıyor. Ne demişti o Kızılderili bilge kişi. Son ağaç kuruduğunda, son balık öldüğünde, son su damlası da kuruduğunda tabiatın satın alınamayacağını anlayacak insan.