Siyasal iktidarın tüm sözcüleri kendilerine karşı darbe girişimleri olduğunu ve milletten aldıkları güçle bu darbe girişimlerini bir bir püskürttüklerini, yolsuzluğu, hukuksuzluğu eleştirenlerin ise darbe yanlısı olduğunu sıklıkla ifade etmekteler. Bu söylemden öte gitmeyen ve kendisine oy verenlerin dahi inanmadığı söylemde neden ısrarcılar gelin yakından bakalım.

      Siyasal iktidar, biz aksini düşünsek de kendi seçmenlerine ve topluma yönelik etkili olduğunu ön görerek darbe girişimi söylemini sık kullanıyor. Üç adet başarılı, üç-dört adet de başarısız askeri darbe girişiminin gerçekleşmiş olduğu daha düne kadar “her on yılda bir kesintiye uğrayan demokrasimiz” teraneleriyle vücut bulmuş bir toplumuz.
 
      Her darbe döneminde bu ülkenin halkları, emekçileri, demokrasi ve barış güçleri çok ağır bedeller ödediler. Darbe ve askeri yönetim, Türkiye halklarının ezici çoğunluğu açısından arzulanır bir durum değildir.
 
      Siyasal iktidart, işte bu ruh halini iyi kullanarak, kendisine yönelik her muhalif gelişme karşısında, darbe kozunu eline alıp oynamaya başlıyor. 17-25 Aralık döneminde yolsuzluklar tartışılırken de konu döndü dolaştı darbeye geldi. Şimdi yüzde 10 seçim barajı tartışılırken de AK Partinin gazetelerdeki köşebentleri “darbe hazırlığı yapılıyor” çığlıkları atmaya başladılar. Bunun gerçek olmadığını Bülent Arınç geçen gün yaptığı konuşmada açığa vurdu. Hükümet Sözcüsü, “hükümet daha az oyla iktidar olsun istiyorlar” dedi.
 
       Peki, yüzde 10 barajını demokratik siyaset açısından yanlış bulduğunu 30 yıldır anlatan Kürt siyasal hareketinin, Türkiye demokrasi ve barış güçlerinin bu tutumu çok meşru değil mi? Barajla engellenenler, elbette ki, temsilde adaletin sağlanması, aldıkları oy oranına denk düşen bir Meclis temsilinin elde edilmesi için çabalayacaklar. Yenen haklarına, gasp edilen oylarına sahip çıkacaklar. AK Parti, demokratik meşruiyeti olmayan ve dünyanın hiçbir ülkesinde uygulanmayan, askeri darbe döneminin ürünü bir yasanın arkasına sığınacak, bu darbesel yönetim olmayacak; ama bu yasa olmasın, “temsilde adalet sağlansın” diyenler gayri meşru iş yapmış ve darbe yanlısı olmuş olacaklar. Gülünç olmayın koşarak geçin bu söylemi.
       Efendim, yolsuzluk uğursuzluk değil soruşturulan hükümetin düşürülmesidir bunların dertleri demenin toplum nezdinde itibar görmesi için demedikleri ve yapmadıkları operasyon kalmadı.Lakin söylemlerini destekler hiçbir kanıt olmadığından göz altına alınanlar birer birer Salı verilmekte.
 
      Gerçekte darbe yasalarını kullanarak kendi hükümdarlıklarını sağlamlaştırmaktalar. Başta Cumhurbaşkanı Erdoğan ve AK Partinin, var olduğu kadarıyla bile çok eksikli olan parlamenter sistemin işleyiş mekanizmalarını kadük hale getirmenin peşinde olduğunu sergiledikleri pratiklerden biliyoruz.
 
       Siyasal iktidarın kurmayları tarafından ayak bağı olarak görülen kuvvetler ayrılığını prensibinin ortadan kaldırmayı, çeşitli kurumların sahip olduğu özerklikleri tırpanlamayı, denge ve denetim mekanizmalarını tamamen işlevsizleştirdiğini gün be gün görüyoruz.
 
     AK Partinin, parti örgütlenmesi ile devlet aygıtının en yüksek düzeyde kaynaştırıldığı, yekpare, keyfi ve meşruiyetini kendisinden alan bir rejim için çabaladığını da biliyoruz. AK Partinin son dönemde ordu ile kurduğu ilişkilerle, askere yeniden siyaset alanında yer açtığını izliyoruz. AK Partinin “Kamu düzeninin sağlanması” adı altında güvenlikçi politikaları geliştirdiğini, polise sınırsız “vur yetkisi vermek”, “makul şüpheli” ilanı ile gözaltı ve tutuklama dalgaları estirmek, kendisine muhalif olan herkesi etkisizleştirmek istemesi normal bunlara karşı gelmek ve demokratik muhalefet yapmak darbecilik yanlısı olmak öyle mi?
 
     Siyasal İktidarın darbe dediği, kendi diktatörlüklerinin zayıflatılması mücadelesidir. Geçen gün Hükümet Sözcüsü ve başbakan yardımcısı Bülent Arınç, yaptığı konuşmada 2071 yılına kadar, yani 57 yıl sürecek iktidar heveslerinden söz etti. Biz bu söylemi 28 Şubat generallerinden şu şekilde duymamışıydık?  “28 Şubat 1000 yıl sürecek
 
     Siyasal iktidarın yürütme-yasama-yargı ergini tek elde toplama hedefinin son aşaması, despotik bir başkanlık sistemi üzerinde yükselecek yeni bir anayasayı yapabilecek çoğunluğa tek başına ulaşmaktır. AK Partiyi bu amacından vazgeçirmek, demokratik bir mücadele ile bundan geri döndürmek büyük önem taşıyor. Örgütsel ve politik birikimiyle, geniş toplumsal muhalefet kesimleriyle bir araya gelme potansiyeliyle bunu gerçekleştirebilecek olan, Halkların Demokratik Partisidir. Verdiği mücadele de demokratik iktidar mücadelesidir.