Cumartesi anneleri ilk kez  27 Mayıs 1995'te oturdular Galatasaray Meydanı'nda. Ellerinde Hasan Ocak ve Rıdvan Karakoç'un fotoğraflarını tutarak... Geçtiğimiz Cumartesi 500. kez oturdular ellerinde binlerce resim tutarak.
       Emekli Koramiral Atilla Kıyat’ın şöyle dediğini hatırlıyorum: "1993 -1997 yılları arasında failli meçhul cinayetler bir devlet politikasıydı." O dönemde Cumhurbaşkanlığı yapan Süleyman Demirel’se şöyle demişti:"Bir takım ferdi suçlar ele alarak kurumları suçlamanın anlamı yok. Devlet, devlet politikası olarak adam öldürür diğeri cinayettir."
       İşte bu ahlaksız devlet politikalarının kurbanlarının anneleri inat ve ısrarla çocuklarını arıyor 500 haftadır. İnsan ne diyeceğini bilemiyor. İnsanlığından utanıyor. Yutkunamıyor. Nefret ediyor. Şaşırıyor. Ağlıyor. Haykırmak istiyor. Çıldıracak gibi oluyor. Yetkili, yetkisiz her kafadan farklı rakam telaffuz edilse ülkemizdeki faili meçhullerin sayısı oldukça kabarık olduğu gerçekliği herkeslerin malumu. Ayrıca bir ile on bin arasında ki farkı da insan olarak anlamak mümkün değil.
       Cumartesi Anneleri 500 haftadır bekliyorlar. Cumartesi Anneleri ve Cumartesi İnsanları” evlatlarını arıyor, eşlerini arıyor, sevdiklerini arıyor, kayıplarını arıyor. Cumartesi anneleri 500 haftadır ellerinde kırmızı karanfilleriyle adalet arıyor.
        500 haftadır, kimsenin gözaltında kaybedilmediği bir ülke için kayıpların akıbetinin açıklanmasını ve kaybedenlerin yargılanmasını talep ediyorlar. Bu talepleri yüzünden defalarca gözaltına alındılar, polis şiddeti ile karşı karşıya kaldılar.
        25 Ekim Cumartesi günü 500. kez Galatasaray Meydanı’nda kırmızı karanfilleriyle oturduklarında ülkemizin tüm vicdanlı yürekleri, ilericileri, devrimci ve sosyalistleri Cumartesi annelerinin yanındaydı. En yakıcı talepleri olan “Türkiye Cumhuriyeti hükümeti Birleşmiş Milletlerin “Bütün Kişilerin Zorla Kaybedilmeden Korunmasına Dair Uluslararası Sözleşme”sini derhal imzalamalıdır.” Talebini 500. kez hep birlikte haykırdılar.
        Yine hep birlikte 500. kez “Ortaya çıkarılan toplu mezarlar için bağımsız bir komisyon oluşturulmalı, mezarlar açılırken Birleşmiş Milletler “Otopsi Protokolü”ne uyulmalıdır. Dediler. Dahası “Kaybedenler hesap vermelidir.” Dediler. Bu yüzden kayıplarla ilgili davalarda zaman aşımı kaldırılmalıdır. Diye çığlık oldular.
         Unutmayalım 500 haftadır Galatasaray Meydanı’ndan yükselen sessiz çığlık, demokratik bir ülkede insanca yaşamak isteyen herkesin çığlığıdır. 500 haftadır cumartesi anneleri aslında bizi bekliyor. Yeni kayıplar yeni yargısız infazlar yaşanmaması için nöbet tutuyor ülkemiz ve dünya insanlığının başlarındaki beyaz tülbentler gibi yüz akı olmaya devam ediyorlar..
        Cumartesi Anneleri önümüzdeki Cumartesi günü 501 inci kez Galatasaray Meydanı'nda bir araya gelecekler. Lütfen, bir kez olsun tüm siyasi fikirlerinizi bir kenara bırakın ve yolunuzda oralara düşmese de İstanbul daysanız Cumartesi günü saat 12.00'de Galatasaray Lisesi'nin önünde gözaltında kayıpların peşine düşen Cumartesi Anneleri /Cumartesi İnsanları ile birlikte olun. 
        Çünkü 300. Hafta etkinliğine katıldığımda kayıp yakını bir annenin (Fatma Morsümbül)ün söylediği şu sözler hala kulaklarımda çınlıyor.  “Bizim bu arayışımız, her cumartesi bu meydanda göz altılara, coplanmaya, gazlanmaya rağmen inat ve ısrarla oturuşumuz sizlerin Cumartesi Annesi olmaması içindir.”
         Sözün özü özeti, cumartesi anneleri kendi kayıplarını ararken yeni kayıpların olmaması, devletin ahlaksız politikalara geri dönmemesinin de nöbetini tutmuş oluyorlar. Ülkemizde faili meçhuller, gözaltında kayıplar, evinden alınıp sırra kadem basmalar hatırı sayılır ölçüde azalmışsa elleri öpülesi ve her hafta yanlarında olunası Cumartesi Annelerinin/ Cumartesi insanlarının yüzü suyu hürmetinedir.