İbrahim Okur’un Kurtla Yiyip Çobanla Ağlaşanlar adlı güzel bir kitabı var. Son zamanların siyasi gelişmelerini, özellikle, “milli orduya kumpas kurdular” yaklaşımını anlatabilmek için bu tür yaklaşımlara ihtiyaç duyuluyor. Öyle ya, AKP iktidarı, “paralel devlet” dediği cemaati kullanarak, TSK’ya operasyon yaptı. Zaman zaman, Tayyip Erdoğan, bazı sanıklara sahip çıkar gibi yapıyordu. Paralel devlet, kendisini de yemeye kalkışınca bu defa, “Biz de yanılmışız” diyerek cemaatten şikayet etmeye başladı. Öyle ki, “Bu medeniyet öyle bir medeniyettir ki, yalancı peygamberleri, sahte velileri, içi boş, kalbi boş, zihni boş âlim müsveddelerini, bünyenin virüsü reddettiği gibi reddetmiş ve tarihin çöplüğüne mahkûm etmiştir” demek noktasına geldi.
***
Tayyip Erdoğan’ın iktidara geliş sırlarından bir kısmını, Sabahattin Önkibar, Kırmızı Kedi Yayınları arasında çıkan Takkeli Firavunlar kitabında anlatıyor.
Saadet Partisi Genel Başkan Yardımcısı Birol Aydın da Eskişehir’de yaptığı konuşmada,“Ülkeyi idare edenlerin, dış güçlerden, şunlardan bunlardan şikayet etme hakkı yoktur. Çoban, kurttan şikayet edemez. Çobanın işi, kurda karşı kuzuyu kollamaktır. Dün, ‘can ciğer kuzu sarması’ olduklarınızdan, bugün şikayet etme hakkına sahip değilsiniz” dedi.
“Kuzu sarması” yaklaşımı da durumun fotoğrafı gibi değil mi?
Başbakan Yardımcısı Emrullah İşler ise 17 Aralık operasyonunun zamanlamasına dikkat çekerken, “Önümüzde yerel seçimler var 30 Mart’ta, ardından da Ağustos ayında Cumhurbaşkanlığı seçimleri olacak. Türkiye’de Cumhurbaşkanlığı seçimleri hep öncesinde krizler olmuştur” dedi.
Yani 17 Aralık yolsuzluk operasyonunun ve buna karşılık emniyet ve yargıda girişilen tasfiyelerin asıl sebebi Cumhurbaşkanlığı seçimi! Taraflar birbirlerinin açık taraflarını tespit ederek oradan saldırıyor.
***
Bu durumda soru şu: Çoban kim, kurt kim, kuzu kim oluyor?
La Fontaine hikayelerinden birinde, kurt, daha kolay koyun yiyebilmek için çoban kılığına girer, hatta bir çoban kavalı bile edinir. Kaval çalarak, koyunların bir kısmını peşine takıp götürmek ister. Fakat, bununla yetinmeyip bir de çobanın yaptığı gibi seslenerek koyunları çağırınca, o sırada uyumakta olan köpekler durumu anlayıp havlamaya başlar, çoban da harekete geçerek kurdun işini bitirir. La Fontaine sonunda, “Sahtekârlar her zaman, bir yanlarıyla yakayı ele verir. Bana sorarsanız en sağlamı şudur: Kurt isen kurt kal kurtluğunla” diyor.
Bir de çocuklara sorulan bir bilmece var. Çoban, derenin kıyısından, bir kurt, bir kuzu ve bir balya otu küçük bir kayıkla karşı kıyıya geçirmek istiyor. Kayık küçük olduğu için çoban, kendisiyle birlikte sadece birini yanına alabiliyor. Çoban, kuzuyu kurda, otu kuzuya yedirmeden, üçünü de karşı kıyıya kaç seferde çıkarabilir?
***
Tayyip Erdoğan, partiyi ve ülkeyi dağıtmadan, ekonomiyi bozmadan, karşı kıyıya nasıl geçebilir?
Nasıl Cumhurbaşkanı olabilir?
Aynı soruyu Abdullah Gül açısından da sorabilirsiniz.
Fakat ülkenin resmi çobanı olan ordunun, sahte CD ile suçlandığı TÜBİTAK tarafından ortaya çıkarıldı. 2003 yılında oluşturulduğu mahkemece hükme esas alınan bilgisayar dosyalarının, 28 Temmuz 2009’dan sonraki bir tarihte 5 numaralı hard diske kopyalandığı kesinleşti. Yani dava çökertildi! Niçin daha önce değil de şimdi? Tayyip Erdoğan, resmi çobanı yanına almak istiyor da ondan!
Diğer taraftan AKP iktidarını kuruluşundan beri destekleyen ABD’nin eski Ankara büyükelçileri Edelman ve Abramowitz, ortak makalelerinde, yolsuzluk ve rüşvet operasyonundan dolayı dış güçleri suçlayan Tayyip Erdoğan’ın Türkiye’yi diktatörlüğe taşıdığını yazdılar.
Yani, onlar da Türkiye’nin çobanını değiştirmek istiyorlar!
Oysa her vatandaş, kendi kendisinin çobanı olabilse mesele kendiliğinden çözülecek!