Türk-Osmanlı devleti batıdaki akılcı bilim ve teknolojik gelişmelerden uzak iç çekişme sorunu yaşar. İslamcılık, Türkçülük, Osmanlıcılık ve Arapçılık akımları yöneticileri ve aydınları arayışa itiyor, devlet politikalarını, halkın gelişmesini, çözüm arayışını kilitliyordu.

 

Türk-Osmanlı imparatorluğunda; yüzyıllar boyunca Darülfünun dışında üniversite yoktu. Anadolu’da, yabancı okullarla azınlıklar çağdaş eğitim alırken, Müslüman halk eğitimi tarikatlara, cemaatlere bırakılmış, tekke ve zaviyelerde sadece din eğitimi alıyordu. Türkiye doğal olarak sanayileşemedi, kalkınamadı.

 

Avrupalılar; mezhep din savaşlarını geride bırakmış, reform ve rönesansla aydınlanma ile akıl-bilim-sanat-teknoloji odaklı düşünce ve yaşama yönelmiş, dünya’yı sömürgeleştirmenin getirdiği zenginleşme ve sanayileşme ile refahını artırmış, askeri gücünü yükseltmişti.

 

Osmanlı paylaşım anlaşmaları gereği batılı güçler; donanmayla Çanakkale’den girerken, kara birlikleri Bulgaristan, Filistin, Mısır-Irak cephelerinde savaş açar.

 

Balkan, Trablusgarp, Filistin savaşları ile bütün cephelerde savaşan Türkler; büyük bir moral çöküntüsüne girer, şehitler, yaralılar, esirler artar, Türk silahlı gücü dağıtılır.

 

İşte bu süreçte yapılan Çanakkale savaşları (18 Mart 1915 deniz, 25 Nisan 1915 Kara Savaşları) yeni bir dirilişin destansı kahramanlığıdır. Türk’ün zaferi ile düşman kuvvetleri 8/9 Ocak 1916’de Gelibolu’yu terk eder.

 

Ancak Osmanlı ile İtilaf Devletleri arasında imzalanan Mondros Bırakışması ile I. Dünya Savaşı'nın bu ülkeler arasında sona erdiğinin ilan edilmesinin ardından, yine aynı işgal güçleri İngiliz-Fransız donanması bu kez 7 Kasım'da Çanakkale’yi geçer ve 13 Kasım 1918'de Osmanlı Devleti'nin başkenti İstanbul işgal edilir. 465 yıllık başkente ilk kez yabancılar askeriyle girer, Türk Milleti esaretle tanışır.

 

İşgal sürecinde; İttihatçılar yargılanır, Mondros ve Malta'ya sürgüne gönderilir. Ordu, anlaşma hükümlerince terhis edilir. İşgalciler tarafından resmi ve sivil birçok yönetici, askeri, aydını savaş suçlusu ilan ederek tutuklanır, sürgüne gönderilir.

 

18 Ocak 1919'da Paris Barış Konferansı'nda müttefikler Suriye, Irak, Filistin, Arabistan'ın Osmanlı'dan ayrılmasını kararlaştırırlar. 10 Ağustos 1920'de Sevr anlaşması yapılır. 

 

İşgalciler İstanbul'u işgal edince; bütün devlet binalarını ve karakolları denetim altına alırlar. Meclisi basarak milletvekillerinin bir kısmını tutuklayıp, bir kısmını sürgüne gönderirler. Bir kısmı da kaçarak Anadolu'ya geçip, bağımsızlık mücadelesine katılırlar.

 

Erzurum –Sivas kongreleri sonrası 23 Nisan 1920’de Ankara’da Mustafa Kemal liderliğinde meclis toplanır. Bağımsızlık için kurtuluş savaşı kararı alınır.

 

23 Ağustos-13 Eylül 1921 arasında yapılan Sakarya Meydan Muharebesi Kurtuluş Savaşı'nın dönüm noktası sayılır. 13 Eylül 1683 günü Viyana'da başlayan çekilme, 238 sene sonra Sakarya'da durdurulur.

 

Kurtuluş Savaşı'nın son evresi;  26 Ağustos 1922’de başlar, 30 Ağustos Başkomutanlık Meydan savaşı/ Dumlupınar Meydan savaşı kazanılır. 9 Eylül 1922'de Türk Ordusu'nun İzmir'e girmesiyle Kesin Türk zaferi ile sonuçlanır.

 

24 Temmuz 1923’de Ankara hükümeti ile Birleşik Krallık, Fransa, İtalya, Japonya, Yunanistan, Romanya, Bulgaristan, Portekiz, Belçika ve Yugoslavya temsilcilerince İsviçre'nin Lozan şehrinde barış antlaşması imzalanır. Türkiye’nin bağımsızlığı tanınır.

 

6 Ekim 1923'de İşgal, İstanbul'un Kurtuluşu ile sona erer.

29 Ekim 1923’de Cumhuriyetin ilanı ile modern Türkiye kurulur.

 

Çanakkale deniz ve kara savaşları ile elde edilen zaferler; Türk askerine moral olmuş, daha sonraki devletin dağılma ve İstanbul’un işgaliyle başlayan dağılma süreci sonrası kurtuluş savaşı verilmesinin de başlangıç çıkışı olmuştur.

 

Çanakkale deniz ve kara savaşları; lider ve kadrolarını da ortaya çıkarır. Mustafa Kemal ve silah arkadaşlarının kurtuluş savaşı mücadelesini vermelerinde ve çağdaş-akıl-bilim-teknoloji ile kalkınma mücadelesine zemin teşkil eder.

 

18 Mart Çanakkale zaferimizin yıl dönümü ve Şehitler Günü'nde; bayrağı, görevi ve kutsal bildiği vatanı uğruna korkusuzca canlarını veren aziz şehitlerimizi, gazilerimizi, Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK ve silah arkadaşlarını rahmet, şükran ve minnetle anıyorum.