Kendi kahramanlarını tanımayan milletler zamanla başka milletlerin kölesi haline gelirler. İflah olmaz bir aşağılık kompleksine yakalanarak kendilerini var eden değerleri yok sayıp yabancıların değerlerini kendilerine kıble edinirler. Bundan dolayı her türlü köksüzlüğe ve yozlaşmaya karşı bize bu toprakları kanları ve canları pahasına emanet bırakan kahramanlarımızı tanıtmak istiyorum. İşte bu kahramanlardan biriside Çamardılı şehit Albay Süleyman Fethi Bey’dir.
 
15 Mayıs 1919 günü İzmir'in Yunan ordusunca işgali sırasında Yunanların tüm zorlamalarına rağmen "Yaşasın Venizelos" diye bağırmayı reddetmesi üzerine süngü darbeleri ile şehit edilmiş bir Osmanlı subayıdır.  Yunan işgaline karşı ilk direnen ve bu uğurda can veren bir kahramandır.
 
Süleyman Fethi Bey 1877 yılında doğmuştur.1950’li yıllarda yol genişletme çalışmaları sırasında yıkılan Üsküdar’daki Salkımsöğüt Kadiri tekkesinin 19. yüzyıl sonlarındaki şeyhi olan Çamardılı Mehmed İzzî Efendi'nin oğludur.  
 
Küçük yaşta askerlik mesleğini seçen Süleyman Fethi Bey Harp okulundan 1896 yılında sınıfının onuncusu olarak mezun olmuş üç yıl sonra kurmay sınıfına ayrılmıştır. Hicaz bölgesinde görev yaparken isyancılarla mücadele etmiş nice çatışmalara girmiştir. Üstün başarılar gösterdiği bu görevinde yaralanmıştır. Daha sonrasında Harbiye Nezaretinde müşavir yardımcılığı görevine atanmıştır. 1914 yılında albay rütbesine terfi etmiştir. 1. Dünya savaşında üstün başarılarından dolayı çeşitli madalya ve nişanlar verilmiştir. Fakat bu esnada aldığı çeşitli yaralar yüzünden hastalanarak Almanya’ya tedaviye gönderilmiştir. Fethi Bey geri döndüğünde mütareke dönemi başlamıştır. Artık yeni görev yeri Dördüncü kolordunun İzmir askerlik şube başkanlığıdır.
 
15 Mayıs 1919 günü Yunan ordusu İzmir'i işgal etmeye başladığında bu tarihten evvel bu işgali önlemek için canla başla çalışan ve birçok girişimde bulunan Süleyman Fethi Bey eşinin gitme demesine aldırmayarak
”Ben askerim! İşime böyle bir günde gitmezsem başka ne zaman gideceğim?” diyerek bütün Türk subay ve askerlerinin toplandığı İzmir’in askerî merkezi Sarıkışla’ya gitti. Bu esnada kışlada bulunan 250 kişi önemli evrakları ve eşyaları topluyor işgalin gerektirdiği hazırlıkları yapıyorlardı. Yunan askerleri teslim çağrısı yaptıklarında Ali Nadir Paşa beyaz bayrağı alarak yanındakilerle Konak meydanına açılan kapıdan çıktı. Kışla içerisinde bulunan herkesin üzeri süngü ve dipçik darbeleri ile aranıp ve nice hakaretler edilerek yağmalandı. Bu esnada ağır hakaretler ederek Ali Nadir Paşa’nın şakağına silah dayadılar. Paşa bu hakaretler karşısında bir mukavemet göstermedi ve sustu. Paşanın hemen arkasında duran Fethi Bey bu hakaretlere zor dayanıyordu. Daha evvel işgal girişimine karşı durduğu için yerli Rumlar tarafından zaten hedef gösterilip mimlenmişti. Az bir zaman sonra işgal altındaki Sarıkışlada Kuran okurken saldırıya maruz kaldı. Bu esnada elinden düşen Kuran’ı bir Yunan subayı çiğnedi. Bunun üzerine Fethi Bey bu alçağın suratına şiddetli bir tokat attı. Bunun üzerine Yunanlılar tarafından omzundan süngülendi. Yarasından akan kana aldırmayarak tekrar Kuran’ı yerden alıp kaldırarak öpüp başına koydu. Bu esnada etrafını saran Yunan askerlerinin ikinci defa saldırısına uğradı. Ellerini havaya kaldır emrine karşılık  “Ben bir komutan ve albayım. Amirimden başkasından emir almam ve kendimi muayene ettiremem” cevabını verdi. Bunun üzerine yeniden süngü darbelerine maruz kaldı. Yunanlıların komutanı onun direnişi karşısında iyice hiddetleniyor ve çıkar kalpağını diye haykırıyordu. Tüm baskılara ve saldırılara karşı Süleyman Fethi Bey , “Ordumun ve milletimin şerefini temsil eden o kalpak, ancak başım boynumdan ayrıldıktan sonra çıkar’ diyordu. Bu cevaptan sonra üçüncü süngü darbesini alıyordu. Üniformanı çıkar dediklerinde  “Bu üniformayı bana padişahım verdi. Onu ancak onun emri çıkarttırır” dedi.
Bundan sonra yunan askerleri onun elbisesini parçalamaya çalıştılar ve belinden çıkan kayışı vurarak kafasını yara bere içinde bıraktılar. O direndikçe daha çok üstüne gidiyorlar ve  “Zito Venizelos” diye bağırmasını istiyorlardı. O tüm bunları reddettikçe yeni bir süngü darbesi daha alıyordu. Yunanlıların komutanı bunun üzerine“Öldürün” diye emir verdi. Yunan askerleri onu süngü ve dipçik darbeleri altında Kordon’a götürdüler.
 
Fethi Bey burada Pasaport mevkiine getirildi. Pasaport'taki rıhtım boyunca esir alınıp getirilmiş başka Türk subayları da tek sıra olarak yan yana dizilmişlerdi. Esirlerin başında Yunan askerleri bulunmaktaydı. Yunan savaş gemileri limandaydı. Ayrıca işgalden sevinç duyan yerli Rumlar alanı doldurmuş, bayram havası yaşıyorlar, yapıların damlarına, çatılarına çıkmış, balkonları, terasları doldurmuş halde sevinç çığlıkları atıyorlardı. Bir Yunan subayı, yanında bir Yunan askeriyle, tek sıra dizilmiş olan Türk subaylarından biri önünde duruyor, onlara kollarını yana kaldırtıp indirterek "Zito Venizelos!" yani "Yaşasın Venizelos!" diye bağırmalarını söylüyordu. Kollarını yana kaldırtıp indirtmek özellikle aşağılamak, küçük düşürmek içindi. Bu arada yapıların damlarındaki, çatılarındaki, evlerin balkonlarındaki Rumlar, alanı dolduranlar, alay ederek kahkahalar savuruyorlardı.
 
Fethi Bey burada da direnmeye devam ediyor ve tüm varlığıyla düşmana karşı duruyordu.  Sekizinci süngü yarasını aldığında “Allah’ım, sen Müslümanları bunlardan kurtar” deyip yere düştü. Bu olaya müdahale eden Amerikalı ve İtalyan subaylar bu cinayete engel oldular. Fethi Bey’i ve Sarıkışla’daki subay ve askerlerin bir kısmını Patris vapuruna, bir kısmını da Averof zırhlısına sevk ettiler. Bu arada subay ve askerlerimizin üzerlerine Yunanlılar tarafından ateş açıldı, bazı askerler şehit düştüler. Burada Süleyman Fethi Bey ile birlikte 20 kişi ağır yaralandı, 27 kişinin ise akıbetleri meçhul kaldı.
 
Süleyman Fethi Bey bağrını delik deşik eden yaralara rağmen hayattaydı. Eşi ve yakınları, İzmir'i işgal eden Yunan birliği komutanından, Süleyman Fethi Bey'i kendilerine vermelerini istediler. Ama Yunan komutanı, yaralı albayı vermedi. Fethi Bey'in yakın dostu Ali Şefik Bey, İzmir'deki Fransız Başkonsolosluğuna başvurdu. Fransız Başkonsolosu'nun yardım ve aracılığıyla Fethi Bey Yunanlar'ın elinden alınabildi ve Rum hastanesine yatırıldı. Haber alan arkadaşı Karşıyakalı Süreyya Bey (İplikçi) hastaneye koştu. Fethi Bey, arkadaşını görünce gözyaşları içinde haçı ve Yunan bayrağını göstererek “Ben bunların arasında mı öleceğim?” dedi. Süreyya Bey başhekimle konuşarak izin aldı ve Yunan bayrağı yerine Türk sancağını koyup haçı indirdi. Fethi Bey, bayrağı görünce gülümseyerek “Allah’ım, sana şükürler olsun” sözleriyle ruhunu teslim ettiğinde takvim 23 Mayıs 1919’u gösteriyordu.
 
Süleyman Fethi Bey'in cenazesi, dostu Ali Şefik Bey'in Küçük Fettan Sokağı'ndaki evine getirilmiş, ertesi günkü cenaze töreni İzmir'in Türk halkı için bir gövde gösterisi olmuştur. İzmir'deki Mevlevi tekkesinin mezarlığına gömülmüş, süngü yaralarıyla delik deşik olmuş albay üniforması da sonradan askeri müzeye verilmiştir
 
Süleyman Fethi Bey’in şahadetiyle ilgili babası Mehmet İzzi Efendinin İstanbul’da birkaç kerameti olmuştur. “ Son Osmanlı ulemalarından Îbnü’l-Emin Mahmûd Kemâl Bey, bir gün Süleyman Fethi Bey’in babası İzzî Efendi’nin yanında iken, Fethi Bey’in şehit olmasından evvel, ”Kemâl Bey evlâdım! Devlet ve milletin halâsı için, ben Fethi’yi feda edeyim, sen de nemiz varsa feda et.” diye açık keramet göstermiştir. O sırada Mahmut Kemal Bey’in evi Fransızlar tarafından işgal edilip kitapları ve eşyası yağmalanmıştı.
 
İzzi Efendi, Süleyman Fethi Bey’in şahadetinden bir gün evvel Kuleli Askerî Lisesi Müdürü İbrahim Bey, damatları Bahriye Kaymakamı Şükrü Bey ve Trabzon Mebusu Servet Bey ile otururken, bu üç güzide insanı hayrete düşürecek acı bir gülüşle,“Fethi’yi kaybediyoruz!” dedi. İbrahim Bey, bir gün evvel Süleyman Fethi Bey’in el yazısı ile kendilerine yolladığı mektubu gösterdi. İzzî Efendi, endişesini tekrar etti ve milletin beka ve selametine dua etti. Aradan çok geçmeden İstanbul gazeteleri, onun şahadet haberini yazdılar.
 
Albay Süleyman Fethi Bey aziz Türk milletinin sinesinde hiçbir zaman unutulmayacaktır. Milletin kendisine verdiği rütbeyi düşmana söktürmemek için süngüler önünde can veren bu aziz insana ne kadar minnet etsek azdır. Cenab-ı Rabbü'l-Âlemin bizleri Süleyman Fethi Bey ve tüm şehitlerimizin şefaatine nail eylesin.