Aşağıdaki yazının pek çok bölümünü pek çok arkadaşımız belki de defalarca dinlemiş veya okumuştur. Ama son dönemlerde ülkemizde, toplumumuzda ve camiamızda yaşananları topluca değerlendirme ve idealleri yeniden hatırlama adına çok önemli olduğunu düşündüğüm için okuyucularımızla paylaşmak istedim. Alıntının yerini ve sahibini bilerek yazmadım. Maalesef toplumumuzda söylenen söze değil söylenene; ne söylendiğine değil ne anlaşıldığına rağbet ediliyor.
Bütün okuyucularımızdan yazıyı sabırla okumalarını ve yorumlamalarını istirham ediyorum.
 
“Büyük Hedef
Ben Türk Milletini
Sokaklarda ıspanak fiyatına satılan demokrasiye,
Rüşvet, hile ile çiğnenen, çiğnetilen hukuk düzenine,
Ahlaktan mahrum bir hürriyete,
Tefeciliğe, karaborsaya yer veren bir iktisadi yapıya çağırmıyorum.
Türklük şuur ve gururuna, İslam ahlak ve faziletine, yoksullukla savaşa, adalette yarışa, birliğe, kardeşliğe, kısacası hak yolu, hakikat yolu, ALLAH yoluna çağırıyorum. Modern medeniyetin en önüne geçmek üzere çağlar üzerine sıçramaya çağırıyorum. Hareketin adını isteyenlere açıkça ilan ediyorum:
YENİDEN MANEVİYATA DÖNÜŞ… Hedefimiz Türkiye’yi aç hürler, tok esirler ülkesi yapmamaktır. Bu yolda bizi tavizkar siyasetçi olarak itham edenler, Türk’ün yüce varlığını anlayamayanlardır. Unutmamalıdır ki, bir çiftçinin toprağa tohum saçması, tarlaya taviz vermesi demek değildir. Toprağı değerlendirmesi ve verimli kılması demektir. Bizim hareketimizin de mana ve ruhu budur. Yine unutulmamalıdır ki, medeniyetler, devletler para ile değil inançla kurulurlar; parasızlıktan değil inançsızlıktan çökerler.
Türk aydınları, Türk gençliği, buluşma yerimiz, BÜYÜK TÜRKİYE’DİR. Buluşma noktamız imanlı Türk ferdinin kafası, kalbi ve cevher-i aslisidir. Bu güne kadar olduğu gibi Türk milletini yalnız kendi yazdığımız kitabı okumaya, yalnız kendi söylediklerinizi dinlemeye çağırmayınız. Siz de onun söylediklerini dinlemeye, onun okuduğu kitabı okumaya, onu tanımaya, anlamaya koşunuz.
O zaman buluşma yeri ve noktasında asgari müştereklerde değil, azami müştereklerde birleşeceğiz.
Türk milletini iktidarları için bir basamak, demokrasiyi de sadece bir rey düzeni olarak kabul eden görüş bizim görüşümüz değildir.
 Saflarımız, Türk milletinin ve devletinin ebedi hayatını düşünen milliyetçilerin, vatanseverlerin meydana getirdiği saftır.
Anadolu’nun dağlarında, ovalarında bir Eyüp Peygamber sabrı ile dolaşan, çalışan, kahırkeş, çilekeş çiftçi, işçi topyekun yurt çocuklarını bu manevi davamıza davet ediyoruz.
Vazifemiz; “Allah, taşıyamayacağımızdan daha fazla yük yüklemez inancı içinde çalışan, yürüyen bu insanların inançları ile istihza ve istiskal değildir. Onların yükünü omuzlamaktır, onların haklarını çalanlarla; rızklarına, emeklerine el uzatanlarla mücadeledir.
Bu mücadelemiz içte ve dışta yılmadan devam edecek ve bu yolda Allah’ın izni ile mutlaka muvaffak olacağız. Çünkü yolumuz hak ve hakikat yoludur. Bu ülkede teknik üniversitelerin, fen fakültelerinin laboratuarları ile yüksek ilahiyat akademilerinin koridorları birleştirilmelidir. Bugün “madde” ve “mana” felsefesi insanlığı bir çıkmaza doğru sürüklemektedir. Oysa madde ve mana ne birbirleriyle aynı, ne de birbirlerinden gayrıdır. İnsanlığı ve milletleri gerçek mutluluğa götürecek yol, mutlaka ilmin ve ahlakın basamaklarından geçmektedir.
Türk milleti bu yolda birçok örnekler vermiş, insanlığa önderlik etmiştir. Bugün yine milletimizin ve insanlığın mutluluk tohumları bu topraklarda gizlidir.
Türkiye ve Türk milletinin karakteri içerden ve dışarıdan çok iyi kıymetlendirilmektedir. Kore yaylasından kopan bir fırtına, kendi sahillerinde söner. Vietnam’da kopan bir fırtına, ancak kendi sahillerini yalar; Himalayalar’da  kopan bir fırtına dahi Hint Okyanusu’nda kırılabilir. Fakat, Anadolu yaylasında kopan bir fırtına bütün dünyayı tesiri altına alabilir. Bunun böylece bilinmesi ve değerlendirilmesi gerekir.”