“Bir yere gizli kamera yerleştirilebilmesi için bunların konulacağı hedef adresler, ancak tüm data (detay) kayıtlarını incelemeye yetkili, önleme dinlemesi kararı verme ve bu suretle kişilerin özel hayatına ait ön bilgileri toplama imkanı olan devlet kurumlarınca yapılabilir.”
Bu sözleri, 4 yıl istihbarat, 4 yıl organize suçlarla mücadele dairesi başkanlığı, 8 yıl emniyet genel müdür yardımcılığı görevinde bulunan Emin Arslan söylüyor. Dün kaldığımız yerden açıklamalarına devam edelim:
“Son yıllarda kullanılan cihazlar, kayıt için konulup kayıt yaptıktan sonra alınan türden değildir. Çünkü kameranın kayıt süresi bellidir. İnsanların bu cihaz konulan yerlere ne zamana gideceği belli olmadığı için sadece sabit kaydedici kamera amaca hizmet etmeyecektir. Bunun için kameraların kaydettikleri görüntüyü sürekli izleyenlere göndermesi gerekmektedir.
Görüntüleri 3G sistemi üzerinden aktarılır. Kibrit kutusu büyüklüğündedir. İyi görüntü aktarması için çift SIM kart takılır. Artık günümüzde tek SIM kart da iyi görüntü aktarabiliyor. Bunun için de ilgisiz kişiler adına alınmış mobil sim kartlarının bu cihazlara takılı olması ve mobil olarak sürekli aktarması gerekmektedir. Bu SIM kartlarını arama veya mesaj gönderme yöntemiyle kamera çalıştırılabilmektedir. Güvenlik kuruluşlarının bazı birimleri , organizasyonun içinde olmasa bu olaylar şimdiye kadar aydınlatılırdı. Üstelik aydınlatılması da teknik olarak kolay. Hele bunun içine saygın üniversiteleri de dahil ederseniz daha da kolaylaşır.”
Bu cihazlarla özel hayatı bitirirler
Güvenlik birimleri için alınan A1 5, A2 5 ve üst modelleri de alınan teknik cihazlardan söz ediliyor. Bunlar aslında güvenlik kuvvetleri için çok önemli cihazlar. Görevliler buna “kestirme”, “yer tespiti cihazı” da diyor. Örneğin, mobil telefon kullanan bir uyuşturucu kaçakçısı, terörist veya firari kişi bu cihazla belirleniyor. Emin Arslan, “Denetimi olmazsa, bunların çok kötü şekilde de özel hayatı mahvedecek tarzda kullanılması mümkündür” diyor ve açıklamalarını şöyle sürdürüyor:
“Bunlar, sahte baz istasyonu görevi üstlenmekte, çevresindeki telefonları kapasitesine göre kendine bağlamakta, bu baz istasyonu üzerinden yapılan görüşmeler istisnasız, hiçbir adli idari karara gerek duyulmaksızın dinlenmektedir. Buradan gönderilecek sinyallerle de evinizdeki telefonlarınızın mikrofonu verici hale getirilip sanki odanıza böcek yerleştirilmiş gibi çok rahat bir şekilde izlenebilirsiniz. Bu cihazlar emniyette de, jandarmada da, MİT’te de vardır.”
“Yakalaması gerekenler yapıyor”
Peki bunları yakalamak da mümkün mü? Arslan “çok kolay” diyor ve ardından çarpıcı bir iddiada bulunuyor:
“Çünkü mobil servis sağlayıcıları hangi baz istasyonunun yerine sahte bir baz istasyonunun bu görevi üstlendiğini hem roming, hem de ücretlendirme programları nedeniyle polisle işbirliği yaparak kolayca tespit edebilirler. Fakat yakalaması gerekenler tarafından yapıldığı için şimdiye kadar hiçbir kimse yakalanamamıştır.”
Bunlara karşı ne yapılmalı. Emin Arslan gibi Emniyet’te teknik konuların piri sayılan Hanefi Avcı da ilgili makamlara gönderdiği dilekçelerde alınabilecek önlemlerin bazılarını şöyle sıralıyor:
- “Gerçek bir inceleme ancak üniversitelerden seçilecek uzmanlar ve müfettişlerin işbirliğiyle aylarca sürecek bir çalışmayla yapılabilir. Bu denetleme sadece ‘önleme dinlemesi’ yapılan kurumlarda ve TİB’de yapılmamalıdır. Çünkü TİB dinlemelerin yapıldığı bir yer değil, sadece ana dağıtıcı ve kayıtların tutulduğu yerdir. Tek başına buralarda inceleme ve araştırma yapmak amaca ulaşmayacaktır.
- Önleme dinlemesi kararı veren İstihbarat Daire Başkanlığı ve TİB’de de kayıtlar silinebilir, değiştirilebilir. Bu yüzden, Telekomünikasyon İletişim Başkanlığı’yla (TİB) yetinmeyip, mutlaka telekom ve mobil servis sağlayıcılarını da eşgüdüm içinde denetlemek gerekir. Çünkü İstihbarat dairesinde değiştirilen kaydı TİB’de, orada da değiştirilmişse servis sağlayıcılarda bulmak mümkündür. Yargıtay ve Danıştay’ın bağlı olduğu telefon santrallerine de gitmek gerekir.
- Santrallerde de silinme işlemi yapılabilir. Ama mutlaka iz kalır. Her şey yok edilse bile en ciddi ipucu o santrallerin yazılım programlarıdır. Gerekirse bu yazılımları yapan ülke veya ülkelerle yazışarak dinleme yapılıp, yapılmadığına bakılmalıdır.”
Gizliliği ihlal eden, bunları gerektiği gibi kontrol etmeyen sorumlular, gerçeğe aykırı rapor düzenleyen müfettişler, gerçeği araştırmadan mahkemelerin yanıltılmasına bir nevi aracılık eden görevliler ve sonuç almaya yönelik soruşturma yürütmeyen savcılar da işlerin bugünkü boyutlara ulaşmasının sorumluları arasındadır.