BU GÜN YAŞANILAN DİN NEBİ RESULLERE GELEN ŞERİAT KİTAPLARINDA Kİ DİN DEĞİLDİR;
 
MÂİDE-68:Kul yâ ehlel kitâbi! lestum alâ şey’in hattâ tukîmût Tevrâte vel İncîle ve mâ unzile ileykum min rabbikum ve le yezîdenne kesîren minhum mâ unzile ileyke min rabbike tugyanen ve kufrâ(kufrân), fe lâ te’se alâl kavmil kâfirîn(kâfirîne).De ki; "Ey Ehli Kitap! Tevrat’ı, İncil’i ve size Rabb’iniz tarafından indirileni, yerine getirip uygulamadıkça siz birşey (bir din) üzerinde değilsiniz. Ve sana Rabb’inden indirilen, mutlaka onların bir çoğunun azgınlık ve küfrünü artırır. Artık sen kâfirler topluluğuna üzülme.
 
Sanki şeriat kitabında sadece islamın beş şartı varmış gibi diğer ayetler ise sanki bize hitap etmiyor. En basiti islâmın beş şartı yeterli görülen bugün hiç sahabeye benzeyen, bir Yunus, bir Mevlana artık sıkca görülmüyor. Aramızda mutlaka bu güzel insanlardan varda, nasıl bulunacak ve nasıl onlar gibi olunur bu konuda merak eden ve onlar gibi olmayı isteyen de neredeyse yok.
 
Biraz sert mi oldu? Ama doğru olan da bu değil mi?
 
Peki, neden şeriat kitabımız elimizde iken sahabe gibi olamıyoruz?(İslamın beş şartını yerine getirenler için söylüyorum.)Onlar bize örnek olarak gösterilmiyor mu?  O zaman örnek kişiyle ve kişiler ile olan ilişkimiz bitmiş, sadece biz onu çok seviyoruz uğruna ölürüz demek ile yetiniyoruz. Resulü örnek alabilmek için resulün sözüne uyulur ve arkasından gidilir. Bunu ancak çok zikredenler yapabilir.
 
AHZÂB-21:Lekad kâne lekum fî resûlillâhi usvetun hasenetun limen kâne yercûllâhe vel yevmel âhıre ve zekerallâhe kesîrâ(kesîren). Andolsun ki, sizin için ve Allah’a ve ahiret gününe (Allah’a ulaşma gününe) ulaşmayı dileyen ve Allah’ı çok zikredenler için, Allah’ın Resûl’ünde güzel bir örnek vardır.
 
Peki İslâmın 54 farzı denilen kaideyi koyanlar, şeriat kitabının tümü farzken bu sınırı koyanlar. Kim olursa olsun inanç ve imanda yozlaşmayı getirmiştir. Çünkü Kur'an-ı Kerimde farz olan zikir kaldırılmış veya anlamı saptırılmıştır.Bu yüzden yukarıda açıklanan MAİDE-68. Ayete göre hiç bir din üzeri olunamıyor.
 
MUZEMMİL-8:Vezkurisme rabbike ve tebettel ileyhi tebtîlâ(tebtîlen).VE RABBİNİN İSMİ'Nİ ZİKRET ve herşeyden kesilerek O’na ulaş.
 
Zikretmek; Allah‘ın adıyla olması gerekirken namazın ve Kur'anın zikir olarak adlandırılması insanların gerçeklerden uzaklaşmasına ve esas farz olan Allah adının kalp ile tekrar edilmemesine sebep oluyor. Tabiki bu zikir sadece bir defa Allah demek ile olmuyor çok zikretmek, Ahzab 21 de söylenildiği gibi resuldeki örnek davranışları idrak edebilmenize sebep oluyor. Ve çok zikretmek de farz
 
AHZÂB-41:Yâ eyyuhâllezîne âmenûzkûrullâhe zikren kesîrâ(kesîran).Ey âmenû olanlar! Allah’ı çok zikirle (günün yarısından fazla) zikredin.
 
Farz olan Allah’ın adını çok zikrederek ve Allah Resulündeki örnek davranışı idrak ederken az veya hiç zikretmeyen kişi Allah’ın resulunden hiç istifade edemeyecektir.
 
Tabiki sizlerin zikri bilmemeniz amenu olmadığınızı gösterir. Amenu olmaya iman derseler de inanmayın. Amenu olan kişi Allah’a mülâki olmayı dilemiş, Allah’ın emaneti olan ruhu, sahibi olan Allah’a ulaştırmayı dilemiş kişidir.
 
HÛD-29:Ve yâ kavmi lâ es’elukum aleyhi mâlâ(mâlen), in ecriye illâ alâllâhi ve mâ ene bi târidillezîne âmenû, innehum mulâkû rabbihim ve lâkinnî erâkum kavmen techelûn(techelûne).Ve ey kavmim! Buna (tebliğ ettiğim şeylere) karşılık sizden mal olarak (bir şey) istemiyorum.Eğer ücretim (ecrim) varsa ancak Allah’a aittir.Ve ben ÂMENÛ OLANLARI(Allah’a ulaşmayı dileyenleri) tardedecek (uzaklaştıracak, kovacak) değilim. MUHAKKAK Ki ONLAR, RAB’LERiNE MÜLÂKi OLACAKLAR (ulaşacaklar). Ve lâkin ben, sizi cahillik eden bir kavim olarak görüyorum.
 
Eee ne oldu; bu günkü inanç ve itikat kıl beşi kurtar başı yetmiyor demek ki. Amenu olabilmek mülâki olmakla ilgili isede size Allah'a davet eden bir Allah’ın resulü gerekir, (tıpkı peygamberimiz gibi)
 
HACC-67:Li kulli ummetin cealnâ menseken hum nâsikûhu fe lâ yunâziunneke fîl emri ved’u ilâ rabbik(rabbike), inneke le alâ huden mustekîm(mustekîmin).Ve Biz, bütün ümmetler için mensek (tek bir şeriat) tayin ettik. Onlar, onunla (o şeriatle) amel ederler (etsinler).Öyleyse emrim konusunda seninle niza etmesinler (çekişmesinler).Sen, Rabbine davet et. Muhakkak ki sen, mutlaka mustakîm (Allah’a doğru istikametlenmiş) olan hidayet üzeresin.
 
Hadi canım bu dönemde resulmü olur derseniz. Resuller her dönem vardır ve kıyamete kada olacaklar ki onlar bize sadece Kur'anın ayetleri ile canlı olacak ki anlatacak bu sayede takva sahibi olacağız ve salih amel işleyeceğiz.
 
A’RÂF-35:Yâ benî âdeme immâ ye’tiyennekum rusulun minkum yekussûne aleykum âyâtî fe menittekâ ve asleha fe lâ havfun aleyhim ve lâ hum yahzenûn(yahzenûne).
Ey Âdemoğulları! Sizin içinizden, size âyetlerimi anlatan (kıssa eden) resûller geldiği zaman, bundan sonra kim takva sahibi olur ve nefsini ıslâh ederse (nefs tasfiyesi yaparsa), artık onlara korku yoktur. Ve onlar mahzun olmazlar.
 
İçinizden bir resul sizin diliniz ile açıklayacak ki açıkca anlayasınız diye ve size Allah’a ulaşmayı dileyin ki hidayete eresiniz ve dalaletten kurtulasınız diyecek.
 
İBRÂHÎM-4:Ve mâ erselnâ min resûlin illâ bi lisâni kavmihî li yubeyyine lehum, fe yudillullâhu men yeşâu ve yehdî men yeşâu, ve huvel azîzul hakîm(hakîmu).Hiçbir resûlümüz yoktur ki; Biz, onu kendi kavminin lisanıyla göndermiş olmayalım.Onlara (kendi lisanlarıyla) beyan etsin (açıklasın) diye.Öyleyse Allah, dilediğini (Allah’a ulaşmayı dilemeyenleri) dalâlette bırakır.Dilediğini (Allah’a ulaşmayı dileyenleri) hidayete erdirir. Ve O, Azîz’dir, Hikmet Sahibi’dir.
 
İnsanlar her zaman Resul var mı diye sorar. Evet her zaman var, her kavim de var, hiç aralık olmamıştır.
 
MU’MİNÛN-44:Summe erselnâ rusulenâ tetrâ, kullemâ câe ummeten resûluhâ kezzebûhu fe etbâ’nâ ba’dahum ba’dan ve cealnâhum ehâdîs(ehâdîse), fe bu’den li kavmin lâ yu’minûn(yu’minûne).Sonra Biz, resûllerimizi ardarda (arası kesilmeksizin) gönderdik.Her ümmete resûlü geldiği zaman, her defasında onu yalanladılar.Biz de onları birbiri arkasından (helâk ettik).Ve onları efsane kıldık.Artık mü’min olmayan kavim (Allah’ın rahmetinden) uzak olsun.
 
Aslın da gelen resullerle alay edileceğini Allah söylemiş. Demek ki Peygamberimizi bile müşrikler galeye almamış ve alay etmişlerse, bu dönemde gelen resuller ile mutlaka alay edilecek, bu onların bir özelliği çünkü hepsi din açısından ümmidir ve insanların aradığı kıraat yoktur ama Kur'an-ı iyi bilirler, çünkü arap değildirler.
 
CUMA-2:Huvellezî bease fîl ummiyyîne resûlen minhum yetlû aleyhim âyâtihî ve yuzekkîhim ve yuallimuhumul kitâbe vel hikmeh(hikmete), ve in kânû min kablu le fî dalâlin mubîn(mubînin).ÜMMÎLER ARASINDA, kendilerinden bir resûl beas eden (görevlendiren) O’dur. Onlara, O’nun (Allah’ın) ÂYETLERINI OKUR, onları TEZKIYE EDER (nefslerini temizler), ONLARA KITAB’ı (Kur’ân-ı Kerim’i) VE HIKMETI ÖĞRETIR.Ve daha önce (Allah'a ulaşmayı dilemeden evvel) elbette onlar, sadece açık bir dalâlet içinde idiler.
 
Resul size risaleti beyan etmeden açık bir dalalette olduğunuzu söylüyor Allah. Size ümmi olduğu halde ayetleri okuyacak, nefsinizi tezkiye edecek(temizleyecek), hikmeti öğretecek. İnsanların çoğu tabiki kabul etmeyecek, çünkü mucize bekleyecekler.
 
Bir kısım insanlar resulden şüphe duymadan iman edecekler. İşte bunlar resul Allah’a davet ettiği ve bu insanlarda davete icabet ettiği için amenu olanlardır.
 
HACC-54:Ve li ya’lemellezîne ûtul ilme ennehul hakku min rabbike fe yu’minû bihî fe tuhbite lehu kulûbuhum, ve innallâhe le hâdillezîne âmenû ilâ sırâtın mustakîm(mustakîmin).Ve kendilerine ilim verilenlerin, onun (irşad makamının, Velî Resûl'ün, Nebî Resûl'ün) söylediklerinin Rabbinden bir hak olduğunu bilmeleri, O'na îmân etmeleri, onların kalplerinin O'nu (Allah'ı) idrak etmesi (kalplerinden ekinnetin alınıp yerine ihbat sistemi konarak kalplerin mutmain olması) içindir. Muhakkak ki Allah, ÂMENÛ OLANLARı (Allah'a ulaşmayı dileyenleri) mutlaka Sıratı Mustakîm'e hidayet edendir.
 
Amenu olanlar  Allah’a mülâki olacak olanlar da neden sıratı mustakim üzeredirler ki? Sorusunun cevabı fatihada istenilen o sıratı mustakim üzerinde olanları nereye götürüyor dersiniz?  ALLAH’A
 
NİSÂ-175:Fe emmâllezîne âmenû billâhi va’tesamû bihî fe se yudhıluhum fî rahmetin minhu ve fadlın ve yehdîhim ileyhi sırâtan mustekîmâ (mustekîmen).Böylece Allah'a ÂMENÛ olanları (ölmeden önce ruhunu Allah'a ulaştırmayı dileyenleri) ve O'na (Allah'a) sarılanları ise, (Allah) Kendinden bir rahmetin ve fazlın içine koyacak ve onları, Kendisine ulaştıran "Sıratı Mustakîm"e hidayet edecektir (ulaştıracaktır).
 
Allah’a ererseniz ulaşmış olur size ermiş derler veya derviş derler. Aynı zamanda olgunlaşmış rüşte ermişsiniz irşad olmuşsunuzdur. Söylenen sözlerin bir manası olmadığını düşünmezsiniz inşallah.
 
Yukarıda bahsi geçen Hacc 67. Ayette Allah’a davet eden resul, Allah’a ulaştıran yol olan sıratı mustakime de davet ediyor ki o yol, Allah’a ulaşmayı( mülâki olmayı) dilemiş, yani Allah'a yönelmiş insanların yoludur ve Allah bu insanlara amenu diyor.
 
MU’MİNÛN-73:Ve inneke le ted’ûhum ilâ sırâtın mustakîm(mustakîmin).Ve muhakkak ki; sen, mutlaka onları Sıratı Mustakîm'e davet ediyorsun.
 
Aslında Sıratı Mustakîm'e davet etmesinin sebebi Allah’a davet etmek ile aynı manaya geliyor. Çünkü Allah bu yolun sonu yani üzerindedir.
 
HÛD-56:İnnî tevekkeltu alâllâhi rabbî ve rabbikum, mâ min dâbbetin illâ huve âhızun bi nâsıyetihâ, inne rabbî alâ sırâtın mustekîm(mustekîmin).Muhakkak ki ben, benim ve sizin Rabbiniz olan Allah'a tevekkül ettim. Yürüyen hiçbir canlı mahlûk (dabbe) yoktur ki; O (Allahû Tealâ), onun perçeminden tutmuş (O'nun kontrolü altında) olmasın.Muhakkak ki benim Rabbim, Sıratı Mustakîm üzeredir.
 
İnsanlara basit gelen bu söz aslında iman ile küfür arasında, hidayet ile dalalet arasında ki tek belirleyicidir. İnanır iman ederseniz resulün davetine icabet edersiniz amenu olur hidayete erersiniz. İnanmaz veya umursamazsanız yapmış olduğunuz itaatsizliktir buda Allah’a karşı yapılmıştır.
 
NİSA-80:Men yutiır resûle fe kad atâallâh(atâallâhe), ve men tevellâ fe mâ erselnâke aleyhim hafîzâ(hafîzen).Kim Resûl'e itaat ederse, böylece andolsun ki Allah'a itaat etmiş olur. Ve kim yüz çevirirse, o taktirde Biz seni, onların üzerine muhafız olarak göndermedik.
 
İtaat edin derken, Resulün söylediğini yerine getirin demek olduğunu açıklamamıza gerek yok sanırım. Resule itat etmediğiniz takdirde amellerinizin geçersiz olduğunu da unutmayın.
 
MUHAMMED-33:Yâ eyyuhâllezîne âmenû etîûllâhe ve etîûr resûle ve lâ tubtılû a’mâlekum.Ey âmenû olanlar (Allah’a ulaşmayı dileyenler)! Allah’a itaat edin.Ve resûle itaat edin. Ve amellerinizi bâtıl etmeyin.
 
Allah’ın resulü bir işin olması için hüküm verdi ise müminler için seçim hakkı yoktur. Sizi Allah’a davet ediyorsa ruhunuzu Allah’a ulaştırmayı kalben dilemeniz gerekmektedir. Dilemezseniz isyanda ve dalalettesiniz demektir.
 
AHZÂB-36:Ve mâ kâne li mu’minin ve lâ mu’minetin izâ kadallâhu ve resûluhu emren en yekûne lehumul hıyeretu min emrihim, ve men ya’sıllâhe ve resûlehu fe kad dalle dalâlen mubînâ(mubînen).Ve mü’min erkek ve mü’min kadının, Allah ve O’nun Resûl’ü, onlar için bir işin olmasına hükmettiği (karar verdiği) zaman, kendi işlerinde seçim hakkı olamaz. Ve kim, Allah ve O’nun Resûl’üne asi olursa (itaat etmezse), o taktirde apaçık bir dalâlet ile sapmış olur.
 
Bu kadar yazdığım yazıyı okudu iseniz tek itirazınız resul kavramındadır. Çünkü bugünkü din eğitiminde akait adı veriler ve bu kitab bilenmezse, bir din okulundan diplomayı alamadığınız kitap. Akait kitabı gereğince resullerin şeriat verilen peygamber olduğunu düşünürsünüz. Ama Kur'ana zıt olan bu kitabı bilmekle o öğünen bu insanların şirk ve küfürde oldukları yetmiyormuş gibi, kendilerine inanan insanlarında hidayetlerine mani oldukları için lanetin sahibi olduklarının farkında değiller. Bilmezlerki her nebi resuldür ve şeriat verilmiştir. Her resul nebi değildir risalet ile görevli olanlar Allah’ın resulüdür. Diğerleri de haberci ulak anlamında kullanılır.
 
Allah nebilere kitap vermiştir;
 
ÂLİ İMRÂN-81:Ve iz ehazallâhu mîsâkan nebiyyîne lemâ âteytukum min kitâbin ve hikmetin summe câekum resûlun musaddikun limâ meakum le tu’minunne bihî ve le tensurunnehu, kâle e akrartum ve ehaztum alâ zâlikum ısrî, kâlû akrarnâ, kâle feşhedû ve ene meakum mineş şâhidîn(şâhidîne).Ve Allah, nebilerden, “Size kitap ve hikmet verdim. Sonra size, beraberinizde olanı (Allah'ın size verdiği kitapları) tasdik eden bir Resûl geldiği zaman, O'na mutlaka îmân edeceksiniz ve O'na mutlaka yardım edeceksiniz” diye misak aldığı zaman, “İkrar ettiniz mi (kabul ettiniz mi?) ve bu ağır (ahdimi) üzerinize aldınız mı?” diye buyurdu. (Onlar da): “İkrar ettik (kabul ettik)” dediler. (Allahû Teâlâ): “Öyleyse şahit olun ve Ben sizinle beraber şahitlerdenim.” buyurdu.
 
ENÂM-89:Ulâikellezîne âteynâhumul kitâbe vel hukme ven nubuvveh(nubuvvete), fe in yekfur bihâ hâulâi fe kad vekkelnâ bihâ kavmen leysû bihâ bi kâfirîn(kâfirîne).
İşte onlar, kendilerine kitap, hikmet ve peygamberlik verdiğimiz kimselerdir.Onlar eğer, onu inkâr ederlerse artık, onu inkâr etmeyecek bir kavmi ona vekil ederdik.
 
Enam 83-84-85. Ayetlerde bu nebilerin kimler olduğunu söylüyor
Bu dönemde de Allah’ın bir veli resulü var ve siz onu Allah’a sorarak bulmak zorundasınız. Eğer dininizi yaşamak,  dünya ve ahiret saadetini kazanmak istiyorsanız. Tabiki istemeye bilirsiniz bu da size dini çüretmekle görevli din adamlarının yanlış bilgilendirmesindendir ama hep beraber ahir hayatınızı yakarsınız. Davete icabet şartır.
AHKÂF-31:Yâ kavmenâ ecîbû dâiyallâhi ve âminû bihî yagfir lekum min zunûbikum ve yucirkum min azâbin elîm(elîmin).
Ey kavmimiz! Allah’ın davetçisine icabet edin. Ve O’na îmân edin ki, sizin günahlarınızı bağışlasın ve mağfiret etsin (sevaba çevirsin). Ve sizi elîm azaptan korusun.
AHKÂF-32:Ve men lâ yucib dâiyallâhi fe leyse bi mu’cizin fîl ardı ve leyse lehu min dûnihî evliyâu, ulâike fî dalâlin mubîn(mubînin). Ve Allah’ın davetçisine icabet etmeyen kimse, yeryüzünde (Allah’ı) aciz bırakacak değildir. Ve onun Allah’tan başka dostları yoktur. İşte onlar apaçık dalâlet içindedirler.
Sanki bir daha resul gelmeyecekmiş gibi bir bilgi kirlenmesine neden olan, bu islamin beş şartını yeterli gören kişilerin durumları Allah katında ne kadar kötü olduğunu bir bilselerdi.
 
MAÎDE-19:Yâ ehlel kitâbi kad câekum resûlunâ yubeyyinu lekum alâ fetretin min er rusuli en tekûlû mâ câenâ min beşîrin ve lâ nezîrin fe kad câekum beşîrun ve nezîr(nezîru) vallâhu alâ kulli şey’in kadîr(kadîrun).Ey Kitap ehli! Resûllerin (peygamberlerin) fetret devrinde (aralarının kesildiği zamanda), sizlere gerçekleri açıklayan Resûl’ümüz (elçimiz) gelmişti.“Bize bir müjdeleyici ve de uyarıcı gelmedi.” dersiniz diye (dememeniz için).Oysa size "müjdeleyici ve uyarıcı" bir Resûl gelmişti.Allah herşeye kaadirdir.
 
Yani bize resul gelmedi deme şansınız yok eğer resul yoksa;
 
FUSSİLET-14:İz câethumur rusulu min beyni eydîhim ve min halfihim ellâ ta’budû illallâh(illallâhe), kâlû lev şâe rabbunâ le enzele melâiketen fe innâ bimâ ursiltum bihî kâfirûn(kâfirûne). Onlara önlerinden ve arkalarından (kendilerinden önce ve sonra) ALLAH’TAN BAŞKASINA KUL OLMAMALARI İÇİN RESÛLLER GELDİĞİ ZAMAN dediler ki: “Eğer Rabbimiz dileseydi, mutlaka melekleri indirirdi. Bu sebeple gerçekten biz, sizin, kendisiyle gönderildiğiniz şeyi inkâr edenleriz.”
 
İŞTE RESUL YOKSA YOKSUNUZ ALLAH’A KUL BİLE OLAMAZSINIZ