Geçenlerde bir arkadaş Bor’un amblemi üzerindeki eşek resminden bahis açarak bu amblemin Bor’a hiç yakışmadığını buradaki eşek resminin gayri ciddi durduğunu bu amblemin değiştirilmesi gerektiğini söyledi.
 
Bende bunu söyleyen arkadaşa bu amblemde derin bir tasavvufi gerçeğin gizlendiğini söyledim. Kendiside aynı zamanda tasavvuf ehli olan bu arkadaş bunu duyunca neymiş o tasavvufi gerçek dedi. Bende bu meseleyi kendisine şöyle izah ettim.
 
Borun amblemi ‘Geçti Bor’un pazarı sür eşeğini Niğde’ye’ sözünden yola çıkılarak yapılmıştır. Bu sözün doğmasına yol açan hikâye şöyledir.
Bilindiği üzere Bor’un pazarı salı günleri kurulur. Pazartesi günü kurulan pazar esas pazara hazırlık olup, yöresel deyimle “deripazarı” dır.  Asıl pazarın kurulduğu güne ise ulupazar denilir.  Deripazarı’nın kurulduğu pazartesi günü civar kasaba ve köylerden gelecekler ve ulupazar’a yetişecekler için bir nevi hazırlık günüdür. Bor’a deripazarı günü gelenler, ertesi gün yapacakları işlerin bir kısmını bugünden görürler. Tüm bu çalışmalar ve işler mevsimine göre farklı bir hal alarak devam eder.
 
“Bu atasözünün hikâyesi de bir sonbahar günü kırk kilometre uzaktaki köyünden sabah erkenden çıkan bir pazarcının ikindi vakti Bor’un bağlarına girişiyle başlar.  Pınarbaşı mevkiindeki, Tütüncü Hasan’ın bağında yıkılmış kerpiç duvarların arasında mola veren pazarcımız eşeğin sırtından indirdiği yüke sırtını dayayıp bir taraftan da pazardan alacağı öteberinin hesabını yaparken, içi geçer ve derin bir uykuya dalar.
 
Bu arada eşek önündeki yiyecekleri çoktan bitirmiş, bağlı bulunduğu ağacın kabuklarını kemirmeye başlamıştır. Deri pazarı gününün ikindi zamanı başlayan uyku gece de sürdüğü gibi, ulupazar gününün, yani salı gününün ikindisine kadar uzanır Yirmi beş saatlik bir uykudan uyanan pazarcı, halinde bir değişiklik hissetmeden şehrin yolunu tutar.
Tutar amma, yollarda bir başkalık vardır, pazara gidenlere rastlayacağı yerde, pazardan dönenleri görür. Dönen pazarcılardan birine merakla sorar;
 
Neden Salı pazarından önce dönüyorsun böyle vakitsiz der.
 
Bu soru üzerine şaşıran Pazarcı ertesi gün kurulacak olan Niğde pazarını işaret ederek ;” Geçti Bor’un pazarı, sür eşeğini Niğde 'ye ” diyerek Salı pazarının çoktan geçtiğini söyler..
 
Bu hikâyenin tasavvufi yorumunu yapıp buradaki tasavvufi gerçekleri paylaşalım şimdi.
 
Evet, bu hikâyenin içinde yollarda uyuya kalmanın ve daha sonra yetişeceği yere geç kalmanın çaresizliği ve düşürdüğü o garip durum saklıdır. Sonsuzluğun ticaretini yapmak ve ebedi hayatını kazanmak için dünya denilen şu ulupazara gelen insanlar bir hayırlı ticaret yapmadan gaflet uykularında ömürlerini heba etmektedirler. Zamanlarının büyük bir kısmını yollarda harcayarak geçip gitmektedirler. Gidenlerin çoktan döndüğü yollarda henüz yola çıkmamış olanların ve kaybettikleri ömür sermayesini heba edenlerin pişmanlıklarını hangi söz anlatabilir.
 
Burada ki Bor pazarı ömür sermayesiyle satın alacağımız amellerin satıldığı pazardır. O yıkık han dünya gafletlerinin üşüştüğü yerlerdir. Burada uyuyup kalmak asıl olan menzile erişmek yerine dünyanın cazibedar fitnelerine kapılarak gelip geçici duraklarda oyalanmaktır. Asıl olan işini bırakıp yol boyunda gaflet uykusuna dalan adam insan ruhudur. Ağaçları kemirip duran eşek insana daima haram şeyleri emreden nefs-i emmaredir. Niğde pazarı ölmeyenler için bir tövbe kapısı ölenler için sol taraftan verilmiş bir amel defteridir. 
 
Dünya yollarından ahiret pazarına doğru giderken gafletin duraklarında uyuya kalanlar için “geçti dünyanın pazarı sür eşeğini mahşere” doğru denmeden bir an önce uyanmak zorundayız. Ömür denen sermayeyi gaflet ve eğlence molalarında harcayarak kurulacak olan ebediyet pazarını kaybedenler için bir daha can bineklerini sürecekleri bir yer olmayacaktır.
 
Bundan dolayı bu amblemi gören herkesin bir an önce tövbe edip gaflet uykusuna dalmadan ve de nefis denen eşeğe uymadan ulupazara yetişmeleri gerekmektedir.
Ayrıca bu amblem üzerinde duran eşek en direk anlamında anlaşılsa dahi masumiyet ve günahsızlık noktasında dünyayı kana bulayıp duran, egosu şişkin,  fitne fesatçı birçok insandan daha temiz ve daha üst bir mertebededir. Esfel-i safilin’leşmiş ruhların yanında eşekler masum birer melek gibi durmaktadırlar.
 
Sözlerimi Niyazi Mısri Hz. şu mısraları ile tamamlıyorum.
 
Bir ticaret yapmadım, nakd-i ömür oldu heba,
Yola geldim, lakin göçmüş cümle kervan bihaber.
 
Ağlayıp, nalân edip, düştüm yola tenha, garip,
Dide giryan, sine biryan, akıl hayran, bihaber.