Niğde Halk Deyimleri ve Atasözleri

Halk Deyimleri:
Aşığı kurşunlamak.
Akla karayı seçmek.
Arka eteğinde namoz kılınmaz. (Güvenilmez insan).
Ayran geven.
Anasından emdiği süt burnundan gelmek.
Aklını peynir ekmekle yemek.
Azı karar çoğu zarar.
Abuk sabuk konuşmak..
Arının yuvasına çöp sokmak.
Aşağı yalaktan yem yemez.
Arpası fazla gelmek.
Bizim it bolta getirdi mi?
Boyu kavak, aklı savak.
Buldukça bunamak.
Çala çala bir havaya benzetmek.
Çene değil, Bor bezinden kötü.
Eşeğin aklına karpuz kabuğu düşürmek.
Göbeği sivişmek(Anlatmada çok güçlük çekmek).
Hoşkaş kesmek (Çok yorulmak). .
Önce refik(arkadaş), sonra tarik (yol).
Tencere tava, hepsi bir hava.
 
Atasözleri

Her kayada bir yel eser, gönül umduğu yere küser.
Aşığın kırk, kırk para, ama ütülmesi ayıp.
Koça boynuz yük değildir.
Aşağı tükürsen sakal, yukarı tükürsen bıyık.
Yapalağın yavrusu, gözüne şahin görünür.
Al kaşağıyı gir ahıra, yarası olan gocunur.
Yattığı ahır sekisi, söylediği istanbul Türküsü.
Akıllı düşünene kadar, deli vurur, yatırır.
Al Allah delini, zapteyle kulunu.
Allı evlendi, güllü gelin oldu.
Anası elden geldi, danası ele gidecek.
Aba vakti yaba, yaba vakti aba.
Aptal ata binmis, bey oldum sanmıs
Aptalın karnı doyunca gözü yolda olur.
Acele etsen de is olacağına varır
Acemı nalbant gavur eşeğinde öğrenir.
Acı acıya, su sancıya, kes avrat bir soğan daha.
Acı dil insanı dinden, tatlı dil yılanı deliğinden çıkarır.
Acı patlıcanı kırağı çalmaz.
Aç doymam sanır, tok acıkmam sanır.
Aç it fırın damı deler.
Açma kutuyu, söyletme kötüyü.
Adam adama lazım olur.
Adamın alası içinde, hayvanın alası dışındadır.
Baskısız çalıyı yel alır.
Bahar derdi, güz derdi, oğlan derdi, kız derdi.
Bağa bak üzüm olsun, istemeye yüzün olsun.
Bir tuzsuz bir tuzluyu, yalaya yalaya tüketir.
Bir çicekle yaz olmaz.
Çanağında ziftin olsun, Bağdat'tan alıcısı gelir.
Çıktı Şubat, girdi Mart,al döşeğini yerine yat
Dost kusura bakmaz,düşman hizmet beğenmez.
Deli kendinden deliyi görünce, deyneğini saklar.
Düşmanın karınca bile olsa, sen onu merdane bil.
Dert iğneyle girer, çuvaldızla çıkmaz.
Geçti Bor'un pazarı, sür eşeğini Niğde'ye.
Gevezeyi cehenneme almışlar, odun yaş diye bağırmış.
Gelin ata binmiş, gör kimin kapısı.
Hacı emmim eşeğe binmiş, ayakları yerde sürünür.


MAHALLI OZELLIKLER

Mahalli Niğde Giyimleri:

            Bugün özel günlerde Niğde giyimi, il merkezinde bir hatıra olarak yaşamakta, ilçe ve köylerde ise yavaş yavaş ortadan kaybolmak üzeredir. Fakat hemen her evin çeyiz sandıklarında örneklerine rastlamak mümkündür.

Kadın Giyimleri:

            Niğde'de kadın giyimleri incelenirken; renkten ziyade süse ve renklerin uyumuna dikkat edilirdi. Ev kadınlarının iki türlü giysileri vardı. Bunlardan birisi gündelik, diğeri ise "kişilik" adı verilen belirli günlerde, yani dügünde, nişan törenlerinde, kına gecelerinde süs dünürlü günde giyilen giysilerdir. Gelinlik kızlar, kendi,yeteneklerini, ustalıklarını zevkleriyle birleştirip, cafıra, kabuta, yünlüye ve pamuklu motif işlerken göz nurtu dökerlerdi. Bu uğraşının ürünü ince zevklerle bezenmiş Türk Sanatıdır. Hatta zevklerine göre seçtikleri her türIü giysinin üzerine işledikleri motifleri birbaşkasının yapamayacağı şekillerde bezerler ve örneklerini saklarlardı. Ev giyimlerinde ise; iş görürken üstlerine giymek için iş donu dikerler, kendi zevklerine göre çorap örerler, entarileri göz alıcı sıcak renkli motiflerden oluşurdu.

            Fakir olanlar daha ziyade el tezgahlarında dokudukları, fitil adı verilen pamuklardan yapılmış entari giyerlerdi. Ayaklarında ise kulaç kundura denilen burnunda ve ökçesinde

fart olan, kalın köseleden yapılmış ayakkabı giyerlerdi. Başlannda yazma ve çok zaman- da gene kendilerinin dokuduklan yağlık denilen pamuklu saralardı.

 

 

ErkekGiyimleri:

            Bugün hepsi tarihe mal olmuş ve ancak folklar gösterilerinde, ninelerin çeyiz sandıklannda bulunan, genellikle fakir hanımlann el tezgahlannda dokudukları üç etek denilen entari giyerlerdi. Bunun altında hanımlann ördüğü bağlamalı don bulunurdu. Ayaklanna yün çorap giyerlerdi. Ayakkabı olarak da bazen konçlu ve konçsuz yemeni giyerlerdi. Bir efe memleketi olduğu için kollan olmayan fakat, omuz başlanndan kol boyu uzunluğunda uzanmış, omuz başlan ve göğsü işlemeli cepken denilen ceket giyerlerdi. Yüzde seksen fakirin sırtında, ketenden yapılmış ceket bulunurdu. Erkekler genel olarak bellerine kırmızı,.mor ve siyah kanşığı genişçe bir şal saralardı.

            Genel olarak erkek ayakkabılan kalaş, kundura, yemeni ve çanktı. Kadın ayakkabıları ise; her memleketin kendi esnafının yaptığı kalaş kundura, iskarpindi.


Müzik / İlimiz Türküleri

Aksineye vardım


Bağa girdim üzüme


Çaya indim durnaya


Çekin halay düzülsün


Dama bulgur sererler


Gökyüzünde asılıdır zembilim


Güverdim bostan oldu


İki durnam vardı


Minarenin alemi


Niğde bağları


Sarı çiçek mor menevşe zamanı


Yabandan gel


BÖLGESEL FOLKLOR KARAKTERLERİ

            Niğde İli folklor zenginlikleri yönünden İç Anadolu'muzun en zengin illerindendir. Bilhassa halk türküleri ve melodileri yönünden kendine has özellikleri vardır. Türküler, maniler, koşmalar, efsaneler, destanlar ve halk hi- kayeleri yönlerinden yapılmış esaslı bir inceleme, derleme yoktur.
            1937 yılında öğretmen yazar Halit Ongan başkanlığındaki heyetin, Halkevi Yayınlan serisinden iki numara ile yayınladığı "Niğde'de Halk Türküleri" adlı kitap ile; M. Zeki Oral tarafından eski Akpınar dergilerinde yayınlanan derlemeler ve son zamanlarda saz sanatçısı Ali Ercan tarafindan yayınlanan "Niğde Türküleri" kitabından başka elimizde esaslı bir kaynak yoktur. Niğde ili çevresinde ismini duyuran saz sanatçısı Ürgüp'lü Refik Başaran, Eski gümüşlü Rıfat Ünlü Efendi, Ali Ercan, Hınısın Hüseyin (Güven), Tabelacı Hıfzı (Bölükbaşı), Fertekli Solak Mehmet (Ayata) gibi değerli sanatçılar, gerek eski türkülerin sözleri ve melodileri ile yeni nesillere aktanlması, gerekse söz ve melodi yönünden yeni beste ve ilaveler yapılması için çevremizde bu konuda gelişmeyi ve canlılığı sağlamıştır.
a) Niğde Çevresi'ndeki Türküler:
            Niğde türkülerini; alay havalan, kaşık oyun havalan, uzun havalar, ağır havalar ve bağlantılar diye dört bölümde ayırabiliriz. Halkımızın bütün ruh halini dile getiren türkülerimiz bazen bir tarihi olaya mührünü vurmuş, bazen de bir sevgiyi mısralarında ölümsiizlüğe kavuşturmuştur.
            Osmanlı İmparatorluğu zamanında gidip yıllarca dönmeyen veya ardından ölüm haberleri alınan kişilerin Yemen ve uzak illerle ilgili birçok olaylan türkiülere konu olmuştur. Yemen'e giden bir askerimizin ardından yakılan şu türkü muhakkak ki çok uzun konuşmalardan daha etkili ve duygulandırıcıdır.
 
Kum tipisi çıktı görünmez atlar,
Pek perişan oldu küheylan atlar,
Kırıldı askerim atılmaz toplar.
Top olmazsa Arap gelmez imana
Kendim ettim kendim buldum kime ne?
 
1) Alay Havaları:
            Niğde'de alay, başka yerlerde horon, doğu illerimizden bar denilen, aynı zamanda bedensel bir spor olan bu oyun, 35-40 sene önce hemen her düğün ve şenliklerde kent delikanlıları tarafından coşkuyla oynanan güzel bir meydan oyunudur.
            Oyun şöyle Başlar: Sağ baştakinin elinde kılaptan işlemeli mendil bulunur. Tek sıra birbirinin serçe parmaklarından tutmuş 15-20 delikanlı tarafından tam bir ahenk içinde iki sağa bir sola düzgün ayak atışları ile açık veya kapalı halka halinde oynanır. Bunda göze çarpan nokta oyuna kalkan delikanlıların giyimi aynıdır. Elbiseler mavi çuha ve sırma işlemeli cepkenIerden oluşur. Alayın türküsü şöyle söylenir. Oyunu oynayanların yarısı birinci mısrayı yüksek sesle söyler; diğer yarısı ise ikinci defa daha yüksek sesle tekrarlar ki, böylece her mısra iki defa tekrarlanmış olur. Eğer oyuncular yorulmuş ise hemen ikinci bir alay daha kurulur; oyun saatlerce böylece devam etmiş olur. Bunda en çok yorulan zavallı güveydir. Çünkü o herkese uymak ve konuşmamak zorundadır. Bazı durumlarda da, bilhassa düğün oyunlarında çalgıcı ve güvey halkanın içine alınır, güvey tam bir ağır başlılık içinde oynayanlara döner.
Alay Türküsünün Sözleri:
 
Çekin alay düzülsün *** ellerin yari
Sürmeli gözler süzülsün *** ömrümün yari
Alaya gelmeyen *** ellerin yari
Kolu budu üzülsün *** ömrümün yari
 
2) Kaşık Oyunu Havaları:
        Bu havalar çalınırken karşılıklı kaşıklarla oynanır. Oturarak alemlerinde önce kadın oynar, sonra erkekler katılır. Düğünlerde kadınların bulunduğu yerlerde kadınlar, erkeklerin bulunduğu yerlerde erkekler kaşıkla oynar.
Sarı Yıldız; TRT repertuarını geçen adıyla "Bir Yıldız Doğdu Yüceden" Niğde'nin en sevilen türkülerinden birisidir. Türkünün çok hareketli ve oynak olması, toplantılarda ve düğünlerde en çok çalınan türküler arasına girmesini sağlamıştır. Türküyle ilgili olarak Ali Ercan şunları söylemiştir: "Bu türkü Niğde'nin çok sevilen türkülerindendir ve yıllardır dillerde dolaşır. Özellikle melodinin oynak olmasın nedeniyle 70 yaşındaki bir şahsı bile oynatır. Bu türkünün öyküsü şöyledir:
Bir yaz mevsimi koyunculuğa meraklı olan bir grup genç yaylaya çıkar. Bu grup içinde birbirine sözlü olan iki genç sevgili de vardır. Bu iki genç köylerinde herkesin göreceği korkusuyla görüşmemektedir. Bu nedenle yaylada buluşabileceklerini düşünerek sevinçlidirler. İki genç, mehtabın olmadığı bir saatte buluşmak için karar alırlar. Şans bu ya, o gece Şafak Yıldızı denilen "Sarı Yıldız" doğar ve her tarafı ay ışığı gibi aydınlatır. Genç kız görülürüm korkusuyla delikanlının yanına gelemez. O gece sevgilisine kavuşamayan delikanlı, bu türküyü söyler.
 
Sazın her teline vuruşuyla insanı coşturan kaşık oyun havalarının en meşhurlarından birisi "Tombili" türküsüdür.
 
"Göverdim bostan oldum ... kurban
Dillere destan oldum.
Hadanam tombili tombili
Tökezine kıran anam kandili
            Çürüttüm on yedi mendili
            Yaşmağımın ucu anam yılan dili
Kandile koydum bezir... kurban
Ezil yüreğim ezil.
 (Ara nağme)
            Dama çiçek ekerler ... kurban
            Çiçeğe su dökerler.
            (Ara nağme)
Dama çiçek ekerler ... kurban
Çiçeğe su dökerler.
(Ara nağme)
            Karşıda dağ dıvarı.. kurban
            İçinde bal pınarı (ara nağme)
 
3) Ağır Havalar ve Bağlantı Havaları:
            Uzun havalardan ve bozlaklardan sonra çalınır. Kaşık oyun havalarına bir hazırlık niteliğindedir. U zun havalardan sonra dinleyenlerde bir kımıldama yapar. Akkoyun Meler Gelir, Sürmeli, Aziziye ve Gesibağları türküleri bu gruba girerler.
 
4) Uzun Havalar ve Bozlaklar:
            Saz bir geçişten sonra ağır havalardan çalmaya başlar. Dinleyenler ile saz ve söz arasında bir bağlantı ve ahenk kurmaya çalışır. Kırat, Katırcıoğlu, Mahpus Damları, Emine türküleri bu guruba girerler.
 
 
Emine Türküsünden İki Kıta:
Emine'm oturmuş taşın üstüne, üstüne
Taramış zülfünü kaşın üstüne, üstüne
Selamın gelirse aman Emine'm
Kapılar ardındayım görmedin beni, vay beni,
Çok mu ağlattılar Emine'm'? vay seni, vay seni,
Urganlar getirin aman getirin,
Bağlayın beni... gelin Emine'm, vay Emine'm.
 
b) Maniler:

1- Aç kilit, açmam kilit,
2-Az gittik uz gittik,
     Kapının anahtarı nerde?
Dere tepe düz gittik,
     Suya düştü.
Altı ay bir güz gittik,
     Su nerede'?
Bir de arkamıza baktık ki                 
     Camız içti.
Bir arpa boyu yol gittik.
     Camız nerde?
 
     Dağa kaçtı.
 
     Dağ nerde?
 
     Yandı, kül oldu gitti. (Aç kilit oyunu oynanırken söylenir)
 

3- Nazar değmesin diye horoz sesi duyulmayan bir yerden toplanan üzerklik otu ateşte yakılarak tüttürülür. Bu iüzerklik ateşe atılmadan birçok (İsmail Özmel, Niğde'li Şair ve Ya- zarlar) tekerlerne söylenir; Bunlardan iki küçük örnek:
 

           Elemtere fiş
Ekreşenin mekreşenin
           Kem gözlere şiş
Yedi iklim kırk köşenin
           Denizdeki balıkların
Ağanın paşanın
           Evlerdeki alıkların
İki gözü bir kızıl dili
           İki gözü bir kızıl dili
 

 

4- Sümüklü böcek
5- Selamün aleyküm.
Suya düşecek
Selam vermekten kolay ne var?   
Adam olacak
Kolumda payvandım var.
Beni dövecek.
Koynumda hamaylım var,
 
Ben uyurum kuş gibi,
 
Düşmanlarım uyusun taş gibi.

 

6- Mecidiye bürünür                    
    Nerden baksam görünür       
    Ellere çirkin yarim                  
    Bana güzel görünür


DÜĞÜNLER
            Niğde düğünleri kasaba ve köylerde, eski havası, alışkanlıkları içinde devam etmektedir. Fakat il ve ilçelerde törenler bir gecede biten balolar şeklinde yapılmaktadır. Evlenecek çağa gelen delikanlıya, yaşına ve durumuna uygun bir kız aranır. Bu aramayı halk, 'küfü küfüne, dengi dengine' anlamına gelen sözlerle ifade eder.
            Askerden dönen, eli ekmek tutan, ekmeğini kazanan her delikanlı evlenme çağına gelmiş demektir. Oğlanın annesi uygun görülen kızın evine sabahın erken saatinde bir iş bahane ederek gelirdi. Evin ve avlusunun temiz olup olmadığına, kılığına, kıyafetine bakardı. Bu eve girerken yapılan ilk konroldür. Kız kahve pişirmeye gidince gelecekte kayın validesi olacağından ayakkabısını çevirir, eğer oğlanı istemiyorsa asık suratlı ve günlük kıyafetle çıkar, pabuçları cevirmezdi. Bu incelemeler bittikten sonra giderken mümkünse kızı da iyice kucaklar ve öperdi. Bu kucaklama ve öpmeden maksat, kızın ağzının kokup kokmadığı denetlemektir. Eğer şüphelenirse; en yakın tanıdıklarından bir bayanı, bir vesile ile kızın koynunda yatırmaya gayret ederdi. beğenilirse dünür gitme başlardı. Ailede ve sülalede sözü, sohbeti dinlenir büyükler, eşiyle birlikte ziyarete gideceklerini kız evine haber verirlerdi. Hep beraber kız evine gidilirdi. Umumi konuşmalardan, hal hatır sormadan sonra oğlan evi " Allahın emri Peygamberin gavli ile kızınız oğlumuza münasip gördük." diyerek kızı ister. Kızın anne ve babası "Tabii bu işler acele ile olmaz, ilginize teşekkür ederiz. Yalnız dışarıda amcası, halası var. Burada da dayısı ve teyzesi ile görüşelim, kısmetse olur" cevabını verirdi.
            Bilhassa "Ne kızı ver, ne de dünürü küstür." prensibine dikkat edilirdi. Oğlan evi de kız evinin "Kız evi, naz evi" olduğunu bilir, bu ziyaretlerini bir kaç defa tekrarlardı. Söz alındıktan sonra yapılacak tören, alınacak eşyalar ve hediyeler konuşulurdu. Başlık parası ve taıkılacak altınlar da burada tesbit edilirdi. Şerbet içme denilen nişan töreni iki türlü olurdu. Birincisinde tarafların yakın akrabaları, bir araya toplanır, mütavazi bir tören yaparlardı. Buna cep kahvesi de derlerdi. İkincisi ise davetlilerin çok olduğu törendir. Bunun için oğlan evi kız evine şeker, kahve, lokum, sigara, kibrit gönderir, bunların davetlilere yeter miktarda olmasına dikkat edilirdi.
            Nişandan üç-dört gün evvel, çarşıdan beraberce beğenilip alınan elbiseler, "okuyucu" denilen bir kadınla kız evine gönderilir, kız evi okuyucuya bahşiş vermeyi ihmal etmezdi. Artık nişan günü gelmiştir. Oğlan evi oğullarını yanlarına almadan kız evine gider, oturulur, konuşulur ve kahveler içilirdi. Aile büyüklerinden birisi, hayırlı uğurlu olsun temennisiyle kızın parmağına yüzüğü takardı. Şeker tutulurdu. Kız önce kayınpederinin ve kayınvalidesinin, sonra da babasının, annesinin, orada bulunanların ellerini öper, orada bu lunanlardan bir büyük "Otur kızım" sözünü üç defa tekrarlar, kız otururdu. Nişan bittikten sonra samimiyetini arttırmak için iki tarafın yakın akrabaları yemekli gündüz gezmelerine giderdi. Buna "süs dünürlüğü" de derler.
Gelin esvabı beğenilip, elbiseler dikildikten sonra artık düğün töreni başlar.
Gelin Hamamı:
            Oğlan evi, sabun, kına, para göndererek gelin ve yakınlarının hamama gitmesini sağlarlardı. Hamama toplu olarak gidilirdi. Kızın annesi hamacının yanına oturur, genç misatiriere sabun, yaşlılara da hem kına hem de sabun verir ve hamarnı yönetirdi. Hamama girmeden önce soyunma yerleri önünde bulunan geniş havuzun etrafında ikişer sıra dizilinir, ellerinde yanmış mumlar olduğu halde kız evinin getirdiği hediyeler hamamcıya ve natırlara verilirdi. Kız ortaya alınır, milli kıyafetleri ile ud ve tefin ve diğer çalgıIarın müziği ile ahenkli olarak havuzun etrafında dolandırılırdı. Bu dönme esnasında kızın başına yakın akrabalardan yaşlı bir kadın para atar, kız soyunur, hamama girilirdi. Kızı natır yıkar, çıkarken de peştemalını natıra verirdi.
 
Sandık Günü:
            Sandık Salı günü gönderilirdi. İki tarafın yakınları kendi evlerinde ayrı ayrı toplamrlardı. Oğlan evinde toplananlar; kıza ait manto, elbise, ziynet ve çamaşırları misafirlere gösterek itina ile bohçalarlardı. Kızın eşyaları yanında kızın anne, baba, kardeş, enişte, dayı, emete (hala), teyze, dede, nine, emmi (amca)'sine münasip olan çamaşır, elbiselik, çorap, yazma, çevre, peşkir gibi hediyeler de konarak kız evine gönderilirdi. Eğer başlık parası ,alınmışsa bunlar yapılmaz, yerine elbiselik gibi daha ağır hediyeler alınırdı. Buna "kulluk" da denir. Bu hediye bohçaları içerisine "ağız tadı" olarak bir kutu şeker konur, bunlar okuyucu veya mahallede sebeplenmesi istenilen biriyle gönderilirdi.
Kız Yanı:
            Çarşamba günü yapılırdı. Kızın müsaitse evinde, uygun değilse bir komşu evinde toplamIır, çalgı olarak tef, ud bulunurdu. Kızı yakın arkadaşları giydirirken ayağının altına büyükçe bir sini koyarlar öylece giydirirlerdi. Daha sonra kız, büyüklerinin ellerini öper, iki eli göğsünün üzerinde "divan dururdu." Odaya kim gelirse elini öper, tekrar otur denirse yerine oturur ve davetlilerin karşılanmaşı böylece devam ederdi. Misafirlerin gelişleri tamamlandıktan sonra cerez tabir edilen, geniş bir sininin ortasına tabak içinde akide şekeri, etrafına leblebi, onunda etrafına kuru üzüm ve karamanlı tabir edilen çarşı ekmeği dörde bölünmüş şekilde konurdu. Bu törene gelenler kıza hediye getirirdi. Çok davetliler de "Benek" dediğimiz bir miktar parayı getirip, kızın annesi selavatlaşırken veya elini öperken, kimsenin göremiyeceği bir şekilde eline sıkıştırırdı.
Bu törene oğlan evi de toplu olarak gelir, fakat kız evi bunlardan benek almazdı.
Kına Gecesi :
            Çarşamba günü akşamı, kız evi ve yakınlan uygun bir ev düzenlerler, kız iyi ce süslenirdi. Kızın arkadaşları da milli kıyafetlerini giymek suretiyle geceye katılırlardı.
            Oğlan evi en önde fenerler, çalgılar, arkalarında erkekler, onlardan sonra en arkada hammlar olduğu halde toplantının yapıldığı eve gelirlerdi. Gelin yüzü duvaklı olarak çıkar, aşağıdaki ,ağıtlardan kendisine yakışanlardan birini söyleyerek ağlardı.
Samah :
            Aynı gece güveyinin sadıç ve yakınları, büyük bir evde veya mevsime göre bir mesire yerinde öğleden sonra toplanırlar, çalgılar çalınır, yemekler yenir, içkiler içilirdi. Bu toplantıda önemli görev sağdıcındı. Zira sağdıç bütün, hali ile güveyiden sorumlu olduğu için, bilhassa çok içmemesine ve bir zarar gelmemesine dikkat ederdi. Samah daha kurulmadan güveyi giydirilirdi.
Güvey Giydirilmesi :
            Kız evi Perşembe günü öğleden sonra oğlana iç çamaşırı, fes, tabaka, sigara, çakmak, ağızlık, çorap, tesbih, traş takımı ve harçlık konmuş bir cüzdanı kefeye sarılı olarak gönderirdi. Güvey bir kaç arkadaşı ile giyim odasına gelir ve bohça açılırdı. Evvela gömleği çıkarılır, mahallede anası, babası sağ olan bir çocuk bulunarak, gömlek çocuğun başından geçirilir, sonra güvey giyerdi.
Güvey Hamamı :
            Perşembe sabahı güvey, sağdıcı, yakın arkadaşları ve çalgılarla birlikte hamama giderlerdi. Hamamı yakın arkadaşlarından veya akrabalarından birisi tutar, misafirlerin sabun, çay, kahve ve yıkama paralarını hamamı futan öderdi. Hamamdan sonra hep beraber çalgılarla eve dönülürdü. Oğlanın varsa kız kardeşi, babası ve yakınları kızı almak için giden kafileye katılırdı.
Gelin iki türlü getirilirdi: Birincisi kız çeyizleri arasında şilte ve kaynataya bir baş yastığı göıürmüş ise gelin tahtırevanla, ikincisi ise, yaya gitme zorunda idi.
Yüz Açımı:
            Ertesi gün yüz açımı yapılırdı. Oğlan evinde bu düğüne çift örtme de derler. Çalgılar çalınırken kayınvalide gelinini sağ yanına almak suretiyle oturur, gelin ayak- ta divan durur; kaynana ile selavat1aşır, yaşına göre el öper, böylece oğlan evinin düğünü bitmiş olurdu.


YEREL ETKİNLİKLER
 
 
ATATÜRK’ÜN NİĞDE’YE GELİŞİ :
YERİ VE TARİHİ                        : Merkez- 5 Şubat
DÜZENLEYEN KURULUŞ              : Niğde Valiliği
TEL                                          : 0 (388) 213 51 51
FAX                                          : 0 (388) 232 23 26
 
 
TEPE CUMASI                          
YERİ VE TARİHİ                        : Merkez- 27 Mayıs
DÜZENLEYEN KURULUŞ              : Niğde Belediye Başkanlığı
TEL                                           : 0 (388) 232 35 55
FAX                                          : 0 (388) 232 35 68
 
 
DARBOĞAZ KİRAZ FESTİVALİ
YERİ VE TARİHİ                        : Darboğaz- 9-12 Temmuz
DÜZENLEYEN KURULUŞ              : Darboğaz Belediye Başkanlığı
TEL                                           : 0 (388) 522 40 62
FAX                                          : 0 (388) 522 43 48
 
 KAYIRLI SILAYI RAHİM AYRAN ŞÖLENİ
YERİ VE TARİHİ                        : Kayırlı- Ağustos 4.Haftası
DÜZENLEYEN KURULUŞ              : Kayırlı Belediye Başkanlığı
TEL                                           : 0 (388) 417 70 86
FAX                                          : 0 (388) 417 70 79
 
MELENDİZ YAYLA ŞENLİĞİ
YERİ VE TARİHİ                        : Çiftlik- Ağustos
DÜZENLEYEN KURULUŞ              : Çiftlik Belediye Başkanlığı
TEL                                           : 0 (388) 411 20 04
 
 
ULUKIŞLA ÜZÜM VE KÜLTÜR FESTİVALİ
YERİ VE TARİHİ                        : Ulukışla- Eylül 4.Haftası
DÜZENLEYEN KURULUŞ              : Ulukışla Belediye Başkanlığı
TEL                                           : 0 (388) 511 24 56
 
 
 
ÇAMARDI DAĞCILIK VE YAYLACILIK ŞENLİĞİ
YERİ VE TARİHİ                        : Çamardı- Temmuz Ağustos
DÜZENLEYEN KURULUŞ              : Çamardı Kaymakamlığı
TEL                                           : 0 (388) 711 22 56
 
 
 
FOTO SAFARİ               
YERİ VE TARİHİ                        : Niğde ve Yöresi- Mayıs Ağustos
DÜZENLEYEN KURULUŞ              : İl Kültür Ve Turizm Müdürlüğü
TEL                                           : 0 (388) 232 33 93
FAX                                          : 0 (388) 232 00 58
 
ÇÖMLEKÇİ ÇÖMLEKÇİLİK FESTİVALİ
YERİ VE TARİHİ                        : Çömlekçi- Ağustos
DÜZENLEYEN KURULUŞ              : Çömlekçi Belediyesi
TEL
 
TYANA KÜLTÜR FESTİVALİ
YERİ VE TARİHİ                        :Bor   27-28 Temmuz
DÜZENLEYEN KURULUŞ              : Kemerhisar Belediye Başkanlığı
TEL                                           : 0 (388) 329 20 50

Kaynak : Niğde Valiliği


Editör: TE Bilişim