ABD’ nin eski Dışişleri Bakanı Condoleezza Rice, 2003 yılında; “Fas’tan Basra Körfezi’ne kadar Ortadoğu’da bulunan 22 devletin rejiminin, sınır ve haritaları değiştirilecek!” demişti.
ABD’ nin yüz yıl hatta daha da geriye gidersek Osmanlı’nın son çeyreğine kadar uzanan bir süreçte gerçekleştirmeye çalıştığı Genişletilmiş Büyük Ortadoğu Projesi (BOP)’ nin sınırları işte bu sözlerle bir kez daha çizilmiştir. Plan büyüktür ve hedefte Türkiye’de vardır. ABD’ li bakan hiç sıkılmadan, sınırları Lozan’da tescil edilen Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin, haritada yerinin değişeceğini söylemiştir.
Geçmişteki Kürt isyanları ile Ermeni mezalimini de düşünecek olursak isyanlar ve terör, bu sancılı coğrafya da yaşamanın bir bedeli gibidir. Sancılı diyorum çünkü Anadolu, iki kıtayı Asya ve Avrupa’yı birleştiren bir özelliğe sahiptir. Anadolu’ya hâkim olan bir ülke boğazlara, dolayısıyla da Balkanlar’a ve Ortadoğu’ya hatta Afrika ve Asya’ya bile sahip olma gücüne ulaşabilir. Dünyanın bu bölgeleri yer altı ve yerüstü zenginlikleri açısından çok zengindir. Petrol, doğalgaz, çeşitli maden yatakları ki buna altın, elmas ve uranyum gibi zengin yatakları da eklersek bu bölgeler, Batı’lı ülkelerin her daim iştahını kabartmaktadır.  Tüm bu zenginliklere verimli su kaynaklarını da ilave edecek olursak, (Fırat ve Dicle suları gibi) Türkiye’nin bulunduğu coğrafi konum nedeniyle nasıl bir kilit ülke rolünü taşıdığı daha iyi anlaşılacaktır.
İşte bu kilidin anahtarını elinde bulunduran ülke ya da ülkeler, geleceklerini güvence altına alacak zenginlikleri de kontrol edebileceklerdir. Türkiye ve İslam ülkelerinde planlı bir şekilde kargaşalık çıkartılması bundandır. Osmanlı Devleti’ de bu nedenle çökertilmiştir.  Osmanlı’yı yönetenlerin dünyanın gidişini doğru analiz edecek kapasiteye sahip olamamalarının da bunda çok büyük payı vardır.
Türk yurdunu ve İslam ülkelerini kargaşaya sürüklemenin iki yolu bulunmaktadır:
  1. Etnik kışkırtma, ( Kürt ve Ermeni vatandaşların kışkırtılması gibi…)
  2. Mezhepsel kışkırtma (Sünnî-Alevi kışkırtması)
İşte bugün yaşadıklarımız,  o yıllarda başlatılan Ortadoğu’da Büyük Kürdistan kurma projesinin sondan bir önceki etabıdır; Sözde Kürdistan devletinin inşa edileceği toprakların Irak, Suriye, Türkiye ve İran’da olduğu iddia edilmektedir. Irak ve Suriye etabı tamamlandı, şimdi Türkiye etabı üzerinde çalışılıyor. Son etapta ise İran var…
ABD, Ortadoğu’da açmaya çalıştığı ki büyük ölçüde gerçekleşmiştir, Kürt koridoru ile Türkiye sınırında müslüman bir İsrail inşa etmektedir. Türkiye ise dört bir yanı terör örgütleri tarafından kuşatılmış bir ülke olarak iç huzurunu sağlamaya çalışmaktadır. İç isyanlarla uğraşırken de Suriye’de olan bitene, çaresizce sessiz kalmaktadır.
Mustafa Kemal ve silah arkadaşları bir taraftan vatanı emperyalist ülkelerden geri almaya çalışırlarken diğer taraftan da iç isyanlara karşı mücadele vermişlerdir. Tarih tekerrürden ibarettir derler. Günümüzde de benzer bir durumla karşı karşıyayız. Bir taraftan ülke bütünlüğünü korumaya çalışırken diğer taraftan da iç isyanlarla ve küresel destekli terör belasıyla uğraşıyoruz.  
Emperyalist ülkeler, tıpkı geçmişte, Osmanlı’da olduğu gibi yönetim boşluğundan doğan zayıflıkları her zaman çok iyi kullanmışlardır. Bu gün de aynı fırsatı değerlendirme çabası içerisindedirler. Türkiye’de ki öngörüsüz siyaset ve basiretsiz komutanların eline düşürülen Türk Ordusu’nun durumu iç ve dış düşmanların cesaretini arttırmıştır. ABD eliyle planlanan ve Fetö’ nün maşa olarak kullanıldığı darbe girişimi başarısız olunca, bu kez terör saldırılarına yeniden ağırlık verilmiştir.  Türkiye’de etnik ya da mezhepsel bir iç savaş çıkması için ne gerekiyorsa yapılmaktadır.
Ancak bir şeyi hep unutuyorlar;
Türk Milleti’ni…
Geçmişte de unutmuşlardı, bugün de unutuyorlar…
Türk Milleti, her daim Batı eliyle sergilenen oyunları bozmaya muktedirdir. Osmanlı döneminde de basiretsiz bir yönetim ve silahları elinden alınmış, terhis edilmiş bir ordu vardı. Ancak yine oyunu bozan, Türk Milleti oldu... O zaman bir Mustafa Kemal vardı ve millet onun etrafında kenetlenmişti. Bugün bir Mustafa Kemal yok ama bize bıraktığı koskoca bir miras var ve biz o mirası korumaya muktediriz.
Ne demişti Mustafa Kemal Atatürk,
Şayet bir gün çaresiz kalırsanız, bir kurtarıcı beklemeyin. Kurtarıcı kendiniz olun!”
Evet, kurtarıcı biziz ve bunun içinde atmamız gereken ilk adım; Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları olarak, istisnasız bir biçimde birbirimize kenetlenmektir. Ayrımcılık yapmadan, sevgi, barış, kardeşlik ve hoşgörü ile…
Arkası gelecektir… Gelecektir ve ABD’nin BOP projesinin Türkiye ayağı asla gerçekleşmeyecek, planları başlarına geçecektir.
Gaziantep dâhil olmak üzere tüm şehitlerimize Allah’tan rahmet, Türkiye’mize sabır ve sağduyu diliyorum…