Ulucanlar, müze oldu. 
Deniz orada yatmıştı.
Yusuf, Hüseyin...
Orada asıldılar.
Bülent Ecevit, Muhsin Yazıcıoğlu orada yattılar, 
sağcı solcu,
 Mustafa PehlivanoğluNecdet Adalı... Nazım HikmetNecip FazılFakir BaykurtKemal Tahir, Halikarnas Balıkçısı.

Darağacı var, orijinal.
19 can, yağlı urgan.

Tecrit hücresi var.
Nasılmış acaba diye hissetmek istersen, kelepçelenip içeri tıkılıyorsun, drann diye örtüyorlar demir kapıyı, bir saat kalıyorsun... Anlıyorsun saat denilen kavramın seneden 
uzun olduğunu.

Ki, o tecrit hücresinden çıkınca... “Bugün beni ilk defa güneşe çıkardılar, ve ben, ömrümde ilk defa gökyüzünün bu kadar benden uzak, bu kadar mavi, bu kadar geniş olduğuna şaşarak, kımıldamadan durdum, sonra saygıyla toprağa oturdum, dayadım sırtımı duvara, bu anda ne düşmek dalgalara, ne baş aşağı, ne baş yukarı, bu anda ne kavga, ne hürriyet, ne karım... Toprak, güneş ve ben, bahtiyarım” demiş Nazım... Anlamaya çalışıyorsun.

Kulaklık var.
Takıyorsun...
Beynine saplanmış tornavidayı kanırtırcasına, işkence dinliyorsun.

Kişisel eşyalar var... Muhsin Yazıcıoğlu’nun seccadesi, Bülent Ecevit’in kasketi, Hüseyin İnan’ın idamdan sonra jiletle kesilip çıkarılan fanilası, Deniz Gezmiş’in cigarası.

Ranzalarda, son mektuplar...
“Gün gelecek hiç bitmeyecek, gün gelecek sana kavuşacağım. Ağlamayı bil, gülmeyi unutma, cezaevini sev demiyorum ama, bu kötü yataklarını asla unutma. 
Zincir soğuk, zindan yaş, belki biraz üşürüz, hele başım zindandan çıksın, görüşürüz” diyen satırlar.

Ve, bi şey daha var...
4’üncü koğuşun duvarında.
Poster.

“Nedir o poster”e geleceğiz elbette ama, 4’üncü koğuş deyip geçmemek lazım... Utanç Müzesi’nin simgesi, 4’üncü koğuş... 80 kişi kapasiteli güya, 200 kişiyi tıkmışlar oraya, ranzaları bitiştirip, ayaklı-başlı yatmışlar, yer kalmadığı için, mecburen nöbetleşe uyumuşlar.

Başarısız firar için kazılan tünellerden biri de, 4’üncü koğuşta... Ve, ölüm orucuna yattıkları için tutukluların diri diri yakıldığı, sözde “hayata dönüş” operasyonunun başladığı koğuş o.

İşte o koğuşun...
İdeolojilerden, yasadışı örgütlerden ibaret sanılan 
o 4’üncü koğuşun duvarında 
bi poster var.

Fenerbahçe posteri!

1988-1989 sezonunda şampiyon olan Fenerbahçe’nin posteri... Schumacher, Oğuz Çetin, Şenol Ustaömer, 
Hasan Vezir, Turhan Sofuoğlu, Nezihi Tosuncuk, Müjdat Yetkiner, Hakan Tecimer, İsmail Kartal, Aykut Kocaman, Rıdvan Dilmen.

Kime ait, kim yapıştırmış oraya, bilinmiyor. Cezaevi boşaltıldıktan sonra yapılan temizlik sırasında 4’üncü koğuşun duvarında bulunmuş... 
Müzeye dahil edilmiş.

Belli ki, müebbete mahkum Alcatraz Kuşçusu’nu hayata bağlayan kanarya gibi... Kanarya posteriyle hayata tutunmuş 4’üncü koğuştan biri.

Ve “memlekete zararlı” diye zulmedilen insanların “milli” futbolcularla gurur duyduğunu... Tecrit atmosferinde “derbi 
nasıl biter?” diye sohbet ettiklerini, Galatasaraylı, Beşiktaşlı diye birbirlerine takıldıklarını düşünüyorum... Yüreğime kıymık batıyor.

Yazının burasına kadarını muhtemelen hatırlamışsınızdır... 
Ulucanlar müze olduğunda yazmıştım. Ve, dün, öylesine enteresan bi gelişme oldu ki, devamını yazmaya karar verdim.

Çünkü...
23 sene sonra...
Ulucanlar’ın duvarındaki o efsane poster, Oğuz Çetin, Aykut Kocaman, Rıdvan Dilmen, Turhan Sofuoğlu, Hasan Vezir, Hakan Tecimer... 
Silivri’ye geldi iyi mi!

“Milli” gururlarımız, Saffet Sancaklı, Semih Yuvakuran, Engin İpekoğlu, Selçuk Yula, Şenol Çorlu, Erdi Demir, Ogün Altıparmak, Aydın Örs’le beraber... Duruşmayı izlediler.

Alcatraz Kuşçusu’nu 
hayata bağlayan kanarya 
gibi... Kanarya’yla hayata tutundu Silivri.

Ve, içerdeki posterleri dışardaki duvarlara yapıştırılan efsane bi kadro daha var orada... Genelkurmay Başkanı, şeref madalyalı subaylar, saygın profesörler, gazeteciler, halkın “özgür” iradesiyle seçilmiş milletvekilleri... Bakalım, ne zaman müze olacak Silivri.