Dünya adını verdiğimiz gezegenimiz yaklaşık 4,5 milyar yaşında. Bu 4,5 milyar yılın dört milyar yılında gelişmişi bırakın ilkel canlı formu olmadan kendi ve güneşin etrafında döndü. İlk bilinen canlı formu olan alg ve radilariaların ortaya çıkışı 500 milyon yıl öncesine dayanıyor.  Modern insanın (Homo sapiens) dünya üzerindeki geçmişi ise 2,5 milyon yıl öncesine dayandığı bilim insanlarınca iddia edilmekte. Bir takvim yılı olarak ifade edilen 365 gün 5 saat 48 dakika ve 46saniyelik zaman biriminin yaygınlaşması ise 2500 yıl öncesine dayanmakta.
 
      Kadim dünya ve insanlık tarihi bir takvim yılını daha geride bıraktı. Dediğimde “kadim” sözcüğünün arka planını bu geçmiş uzun süre oluşturmakta. Lafı fazla dolandırmadan 20 yüzyılın son on yılına damgasını vuran ideolojik ve politik gericiliğin karanlığı, 21. yüzyılın başlarında, aslolarak da 2005 yılından itibaren ortaya çıkan güçlü toplumsal hareketler tarafından yarıldı. Çok değil, daha çeyrek yüzyıl önce “tarihin sonu”nu kutsayıp, “ebedi barış”ın zaferini ilan edenler, kapitalist-emperyalist sistemin boylu boyunca saplanıp içinde debelendiği krizin, bu krizin devamı olarak derinleşen toplumsal yıkım ve emperyalist savaşların tutuşturduğu yangınların ortasında buldular kendilerini.
 
       Modern revizyonist, bürokratik devlet kapitalizmi (reel sosyalizm diye yutturulmak istenen) sistemlerinin yıkılıp, bu pazarların Batılı kapitalist tekellerinin vurgun alanlarına açılmasının sağladığı olanakları tepe tepe kullanıp tüketenler kendi tarihlerinin sonuna tosladılar. Dün bu pazarların Batılı kapitalist tekellerinin hizmetine açılmasının sağladığı olanaklar, Çin ve Rusya’nın da kapitalist pazarlardan “hak” talep etmeye başlamasıyla tersine döndü. 2008’de açığa çıkan kapitalist sistem krizinin tetiklediği pazarlara sahip olma savaşları derinleşerek yaygınlaştı.
 
       Emperyalist devletlerin sahip oldukları pazarları ölümüne bir saldırganlıkla genişletme çabaları ve savaşları yaşanırken, aslolarak kapitalist üretim ve mülkiyet biçiminin derinleştirdiği doğanın ve toplumun yıkımı emekçi halklarla sermaye güçlerini karşı karşıya getirerek, emek-sermaye çatışmasına ivme kazandırdı. Bütün olgular, bu güçler arasında süren çatışma ve savaşların çok daha sertleşerek derinleşip, genişleyeceğine işaret ediyor. 
 
      Kapitalist dünyanın üretim yasalarının ikirciksiz uygulanması sonucu, birikim tek elde toplanırken mülksüzleşen ve değersizleşen emekçilerin sayısı da devasa boyutlara ulaştı. Yerküremizde ortaya çıkan sorunların çözümünün anahtarının teknik gelişme, ekonomik büyüme ve serbest pazar ekonomisinde olduğu zırvalarının üzerinde iğreti olarak duran söylemlerin yaldızları hızla dökülmeye başladı.
 
       2014 yılında ülkemizde iki ay süren Greif fabrika işgali, 1 milyondan fazla kişinin katıldığı Berkin Elvan’ın cenaze töreni, on binlerin katıldığı Soma eylemleri, Kürt illeri başta olmak üzere ülke geneline yayılan kürt sorununa demokratik çözün ve Kobane dayanışa eylemlerinin kitleselliği dünyadaki gelişmelerden bağımsız yorumlanamaz.
 
      Hong Kong’daki meydan işgalleri ve sokak çatışmaları dalgasını Batı Afrika ülkelerinden Burkino Faso’daki yüz binlerin meydan işgalleri ve sokak isyanları izledi. Meksika’da ise geçtiğimiz yıl 6’sı çeteler tarafından vurulan ve 43’ü kaçırılarak infaz edilen 49 muhalif öğrencinin katledilmesinde hükümet ve polisin parmağının açığa çıkmasıyla ülke 2 hafta boyunca yüz binlerin militan sokak gösterileri, barikatlar, devlet binalarının yakılması, üniversite ve kamu binası işgalleri, yol blokajları, giderek sertleşen çatışmalarıyla sarsıldı. Arjantin’deki fabrika işgali ve haftalarca süren grev ve direnişler. Fransa’da üniversite öğrencisi çevreci bir gencin polis tarafından öldürülmesi üzerine, yeni bir militan çatışmalı gösteriler dalgası yaşandı.
 
       En son Paris’te çok sayıda lise ve üniversite binası  barikatlar kurularak işgal edildi. Belçika’da yeni kamu bütçesi kesintileri ve neoliberal despotik iş yasası düzenlemeleri karşısında son on yılların en kitlesel, militan, çatışmalı genel grevi yaşandı. Eylemlerde 10 polis işçiler tarafından hastanelik edildi. Belçika’da sendikalar tek günlük genel grev yerine “eylem mevsimi” ilan etti. 15 Aralık’taki yeni genel greve kadar bölgesel grev ve işçi eylemleri yapma kararı ile birlikte, sınıf gerginliği tırmanmaya devam etti. 12 Aralık’ta İtalyan işçi sınıfı uzunca bir aradan sonra ilk kez genel greve gitti. Bunu, Belçika’da da bir ay önce bölgesel eylemlerle başlayan grevlerin 15 Aralık’ta genel greve dönüşmesi takip etti.
 
        Eksik olarak sunduğum bu tablo kitle hareketlerinin yükseliş trendinin militan biçimler alarak sürdürdüğünü göstermeye yeter. 2014 yılını geride bıraktığımız bu günlerde başta işsizlik dayatmasıyla burun burna gelecek yığınlar dâhil tüm emek ve demokrasi güçlerini alanlarda tutacak yol ve yöntemler geliştirilerek kazanımlarımızın korunduğu yeni hak ve özgürlüklerin kazanıldığı bir takvim yılı olarak hafızalarımıza kazınacak ve yaşlı gezegenimizin tarihinde haklı yerini alacaktır 2015.