30 Kasım 2021 günü Niğde kırsalındaki kum fırtınası şehirlerarası yolların kapanıp zincirleme trafik kazalarının peşi sıra gelmesine yol açarken aynı gün, yerel basın organlarına bir güvenlik kamerası görüntüsü ile vatandaşın kafasına çanak anten düştühaberi yansıdı.

Görüntüde, sakin adımlarla İstasyon Caddesi kaldırımında yürüyen vatandaşın başına, Eski Postane binasının duvarına şuursuzca monte edilen uydu antenlerinden birinin düştüğü, talihsiz adamın sendeleyip kafasını tuttuğu görülüyor. Kazazede, ilk anda ne olduğunu anlamasa da kafasından kan fışkırdığını fark edince duvara yaslanıyor. O sırada Esirgen Eczanesi’nin tecrübeli kalfası Gülüceli Bekir derhal yardıma koşup ilk müdahaleyi yapıyor, ambulans gelene kadar adamın yarılan kafasına tampon uyguluyor. Bekir’in bu müdahalesi, verilmiş sadakası olan vatandaşta kan kaybını önlüyor, hastanede kafasına 18 dikiş atıldıktan sonra taburcu ediliyor.  

2863 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu’nun 65. Maddesindeki; “Korunması gerekli taşınmaz kültür ve tabiat varlıkları ile korunma alanlarının bu kanuna göre tebliğ veya ilân edilmiş olmasına rağmen yıkılmasına, bozulmasına, tahribine, yok olmasına veya her ne suretle olursa olsun zarar görmesine (izin alınmaksızın yapılan uygulamalar, projesinden farklı yapılan uygulamalar, izinsiz ilaveler vb.)  kasten sebebiyet verenler ile izin alınmaksızın inşaî ve fizikî müdahale yapanlar veya yaptıranlar, iki yıldan beş yıla kadar hapis ve beş bin güne kadar adlî para cezasıyla cezalandırılır.” Hükmüne karşın, tescilli binanın dış cephesi delik deşik edilip soba bacası ile klima hortumları sokulmuş, binanın çatısı ise çanak anten mezarlığına dönüşmüş olmasına rağmen bugüne kadar bir Allah’ın kulu da “bu nasıl iştir, burası tescilli değil midir? ”diye sormamış.

Bina, uzunca bir süredir terk edilmiş olduğundan hızla yıpranmış, ahşap kısımları çürümüş, balkonu ise  her an çökecekmiş hissi veriyor. Yılların yorgunluğunu taşıyan bina, iç savaştan çıkmış Beyrut binalarını andırıyor. Böylesine bir korku evi kıvamındaki zombi mekânından çanak, çömlek düşmesi kaçınılmaz olup, ahşap balkondan kopacak tahta parçalarının da birilerinin kafasına düşebileceği, akıldan çıkarılmamalıdır.   

Binanın yapılış öyküsü ise şöyledir:

Manevî büyükbabam Hacı Mustafa Göncü, 1923 senesinde şimdi sekiz dükkân olarak bölünen Göncüzâde Mustafa ve Mahdumları mağazasının temelini açtırdığında killi bir tabaka olduğunu görür. Bu yumuşak tabaka üzerine bina kondurulamayacağı aşikârdır. Bunun üzerine İstanbul’a gider ve arkadaşı olan ünlü bir inşaat mühendisine bu hususu danışır. O da, Melendiz Dağlarından büyük kayaların getirilip temele konmasını ve inşaatın bu temel üzerine yapılmasını söyler. Bunun üzerine, koca kayaları kağnılarla getirtip temele koyduran Dede’nin ne zahmetlerle bu binayı yaptırdığını pek kimse bilmez.    

Dükkânların inşaatı bittiğinde yekpare bir yapı ortaya çıkar. Bunu gören tüccar Arif Bayhan, binanın oturumunun geniş olduğunu, dükkânlar bu haliyle kalırsa damın akacağını söyler. Göncüzâde ise “benim yaptırdığım binaların çatısı akmaz” diye iddialı konuşur. Mustafendi ile Arif Bey, Terzi Raci’nin halis İngiliz kumaşından dikeceği birinci kalite takım elbisesine iddiaya girerler. Göncü Dede derhal kolları sıvar, dükkânların üzerine üst örtü vazifesi görecek özgün mimariye sahip iki katlı taş binayı yaptırır. Taraflar çatının akıp akmadığını 3 yıl boyunca kontrol ederler. Bu zaman zarfında dükkânlara 3 damla bile su girmez. Dede böylece iddiayı kazanır, takım elbiseyi de senelerce giyer.  

Niğde’nin gelişimi Cumhuriyetle birlikte ivme kazanmıştır. Niğde Kale’sinin batısındaki “İmaret Tarlası” adıyla bilinen geniş sahada modern şehir inşâ edilmeye başlanır. Bu projenin merkezini oluşturan ve 1890 yılında inşâsı tamamlanan Hükümet Konağıyla Kırbağları’ndaki tren istasyonunu bağlayan İstasyon Caddesi (Hükümet Caddesi) 1923-24 yıllarında projelendirilip sağlı sollu dükkanlar yapılır. Aynı zamanda şehrin giriş kapısı olan bu cadde kısa zamanda gelişir, ticaret hayatının kalbi burada atmaya başlar. O yılların şartlarında demiryolunun Niğde’ye uzanması ancak 1932 senesinde gerçekleşir.

1926 yılında hizmete açılan bu üç cepheli bina, 1937 yılına kadar “Göncü’nün Apartımanı” olarak bilinegelmiştir. Bu tarihten, yetmişlerin başına kadar PTT binası olarak hizmet veren bina, kent merkezinde geleneksel dokuyu yansıtan özelliğe sahip birkaç yapıdan biridir. 1929 senesinde başlayan ve Niğde’den geçen Kayseri-Ulukışla demiryolu projesini hayata geçirmek üzere Niğde’ye gelen mühendis ve teknisyenlerden oluşan 7 kişilik Alman ekip, 1932 senesine kadar Göncü’nün yeni yaptırdığı apartmanda kiracı olarak kalmışlardır. Dr. Hasan Ulusoy’un anılarından öğrendiğimize göre Niğdelilerin de büyük misafirperverlik gösterdiği bu ekip aynı zamanda Niğde’de futbolun gelişmesini sağlamıştır.  

İkinci Kânun (Ocak) 1937 tarihindeki Resmî Niğde Gazetesi haberi şöyledir:

Posta ve Telgraf Müdürlüğü Hükümet Konağından Çıkıyor: 

“Hükûmet Konağının ihtiyaca ancak kâfi gelebilecek bir durumda olması, Posta Telgraf merkezinin de çarşı içerisinde bulunmasının daha muvafık ve bilhassa halkın Posta Telgraf işlerinin kolaylaştırılması cihetinden daha elverişli bir binaya taşınmasının kararlaştırılmış olduğunu evvelce yazmıştık. Şimdiye kadar tahsisat verilmediğinden dolayı münasip bir bina bulunamamış ve Posta Telgraf merkezi de yerinde kalmıştı. Bu defa haber aldığımıza göre Posta ve Telgraf Müdürlüğü İstasyon Caddesinde Mustafa Göncü’nün apartmanını kiralıyarak buraya taşınmaya karar verilmiştir. Posta Müdürlüğü pek yakında tesisatını ikmal ederek yeni binasına taşınacaktır.”

Yetmişli yıllarda postanenin kendi yerine taşınması ve mülkün el değiştirmesiyle birlikte otel olarak kullanılmaya başlanan bina, seksenlerin ortasında Şato Müzikhol adı altında gazino olarak işletildi. Mülk sahibi rahmetli Tahsin Yüzbaşıoğlu, tescilli yapıyı tadilat yaptırmak için kuruldan karar çıkartıp onarıma başlayacakken alt katta bulunan esnafın projeyi durdurmasıyla tüm planları suya düştü ve kahrından genç yaşta vefat etti. Bina hâlihazırda şahıs mülkiyetinde olduğundan emlâkçı vasıtasıyla satma ve birkaç kez kamulaştırma girişiminde bulunuldu ise de günümüze kadar ilerleme kaydedilemedi.

Şehrin kalbindeki bu tarihî yapı tez vakitte elbirliğiyle kurtarılmalıdır. Kamulaştırmanın yanı sıra diğer bir seçenek de duyarlı bir sermaye erbabının veya bir şirketin burayı almasıdır. Niğde’nin ovasından yaylasından, dağından taşından, kumundan toprağından, arsasından tarlasından ekmek yiyen arkadaşlara, odaların, borsaların, sivil inisiyatiflerin muhterem başkanlarına çağrımdır:

Başka şehirlerde olduğu gibi binayı satın alıp restore ettirdikten sonra diledikleri gibi tefriş edebilirler. Söğürmeyi, Niğde Tavayı, koyun yoğurdunu özel misafirlerine bu tarihî ortamda ikram etseler; ara sıra davet, kokteyl, sıra gecesi, ürün lansmanı, şirket toplantısı, moral gecesi, şiir akşamları, mevlid, gülbank, iftar daveti v.s organize etseler fena mı olur? Binayı irtibat bürosu veya vakıf binası olarak da kullanabilirler. Bunu bir sosyal sorumluluk projesi olarak düşünsünler…

Niğde’de bunca proje gerçekleşirken hele ki çarşının göbeğindeki bu binanın kaderine terk edilmesi kabul edilir bir durum değildir. Kısa vadede  Eski Postane binasının restore edilip fonksiyon kazandırılması, binanın bânisi Hacı Mustafa Göncü ile yapının harap haline gözyaşı döken Tahsin Yüzbaşıoğlu’nun ruhlarını şâd edecektir.