Geçen hafta üç değerli dâva adamı dostumuzu ebedî aleme yolcu ettik. İlk acı haber 19 Eylül Perşembe günü Antalya’dan geldi. 1961’de Türk Ocakları Gençlik Kolları’na geldiğinde tanıdığımız, bugüne kadar fikri çizgisinde hiç sapmadan hizmetlerini sürdüren kardeşimiz Turan Şahin ruhunu teslim etmişti. İkinci acı haber aynı gün Ankara’dan geldi. Milliyetçi-Ülkücü gençliğin 1965’te eğitim ve teşkilatlanma döneminde görev alan öncü simalardan Bahri Zorlu’nun vefatı haberiydi. 20 Eylül Cuma günü Turan Şahin’i Antalya’da, Bahri Zorlu’yu Ankara’da toprağa verdik. Üçüncü yolcumuz, 22 Eylül Pazar günü vefat eden, 23 Eylül Pazartesi günü Ankara’da toprağa verdiğimiz Necati Gültekin Paşamız oldu.
Necati Paşa’yı 1974’de MHP’ye girdiğinde tanıdık. Partiye katılmasına, Genel Sekreterimiz Ankara Milletvekili Mustafa Kemal Erkovanlı vesile olmuştu. Aynen rahmetli Gün Sazak’ı kazandırdığı gibi.
Kendisine “Necati Paşa” veya “Paşam” diye hitap ederdik. Kısa zamanda kırk yıllık dost gibi hemen kaynaşıverdik. Şen, şakacı, dışa açık, hoşsohbet, hep iyimser, dürüst bir kişilikti. Askerlerde genellikle görülen o resmi, mesâfeli duruştan eser yoktu. Son ziyaretimizde çok iyi bulmuştuk. Meğer bu yolculuk iyiliğiymiş. Paşamı ebedi aleme yolcu edinceye kadar iyi anlaştığımızı, iyi dost olduğumuzu söylemeliyim.
İlk kongrede MHP Genel İdare Kurulu’na seçilmiş ve Genel Sekreter Yardımcısı olmuştu. Partinin yazışmaları, evrakın dosyalanması, vatandaşlardan gelen yağmur gibi mektup, rapor ve müracaatları bir sistem ve düzene koymuştu. İstenen evraka ve bilgiye hemen ulaşabiliyorduk. Bu düzenleme çok faydalı olmuştu.
Necati Paşamla, iyi günlerde, zor günlerde; partide, mecliste, cezaevinde hep birlikte olduk. Meclis çalışmalarında, ülkemize çok yararlı hizmetleri olmuştu. Mesela; 1977 seçimlerinden sonra Meclis toplanmış, ama Başkanını seçemiyordu. Başkan seçilemeyince komisyonlar kurulamıyor, kısaca devlet kilitlenmiş işlemiyordu. Kilidi açmak için MHP bir teklif hazırlamıştı. Buna göre biz; kendi milletvekillerinden altı kişinin adını CHP’ye bildirecek, CHP de bunlardan birini aday gösterecek, biz de bu adayı destekleyecektik. Teklifimiz kabul görünce, Cahit Karakaş ilk turda Meclis Başkanı seçilmişti. Cahit Karakaş bu sonucun alınmasında Necati Paşanın önemli rolü olduğunu unutmamış olmalı ki Mecliste yapılan cenaze töreninde hazır bulunmuştu.
12 Eylül 1980’de ihtilâl olmuştu. Hepimiz gözaltına alınmış ve tutuklanmıştık. İhtilâl Mahkemesinde iddianamemiz altı ayda hazırlanmış, Parti yönetiminin tamamına yakını ve ülkücü gençlerimizle birlikte 220 kişinin idamı istenmişti. 1987’de mahkeme, sadece Genel Başkan Alparslan Türkeş’e bir miktar ceza vermiş, Parti yönetimi toptan beraat etmişti.
Necati Paşanın gerek tutuklu, gerekse tutuksuz yargılandığımız dönemde hiç etkilenmeden, endişelenmeden dimdik durduğunu, iftiharla söylemeliyim. Hazırladığı savunmayı, önceden bana okumuştu. Bir yerinde diyordu ki; “İddianamedeki yalan, yanlış ve iftira dolu cümlelerin altını kırmızı kalemle çizdim, İddianame kıpkırmızı oldu, yüzü kızardı” diyordu. Devamında ağır ifadeler vardı. Paşam, düşüncelerimizi eksiksiz söyleyelim, ama biraz üsluplu olsun dediğimde, kabul etmedi. Ve “Sadi Bey bunlar, özellikle ben ve Türkeş, asker olduğumuz için düşmanca davranıyorlar. Bu ifadeleri hak ediyorlar” demişti.
Hani insanlar “yolculukta, iş başında, cezaevinde belli olur” gibi bir söz var ya, işte Necati Paşa buralarda göründü, korkusuz ve dosdoğru bir insan olduğu beliriverdi.
Yıl Haziran 1992. Meclis bir karar almıştı. İhtilâlin kapattığı partiler, son kongre delegeleri isterse açılabilir diye. MHP’nin açılıp, dağılan Milliyetçi-Ülkücü kadroların toplanması amacıyla bu çalışmayı birlikte yürütmüştük. Aynı yılın Kasım ayına kadar süren, çok güzel ve ümit dolu çalışmaları, bir grup arkadaşla birlikte gerçekleştirmiştik.
Yıl 1994 Nisan ayı. Türk Ocakları Kurultayı’nda hazırladığımız liste kazanmış, Necati Gültekin Paşa Genel Sekreter olmuştu. Bu dönemde Türk Ocakları Genel Merkezi’nin temeli atılmış, çatısı kapatılmış, doğramaları hazırlanıp kaba inşaatı tamamlanmıştı. Paşamızın büyük bir titizlikle, elinde metre her tarafı ölçüp, kapının-pencerenin durumunu hesaplayarak nasıl çalıştığını hatırlıyoruz.
Yine 1986, 1994 arasında Türklüğün ve Türk Ocakları’nın tarihi amblemi olan “Bozkurt” kullanılmıyordu. 1912’de belirlenen bu amblemi tekrar kullanmaya karar verdik. Bozkurt’un bugünkü şeklini; kılı kırk yararak, üzerinde günlerce çalışarak, karşılaştırmalar yaparak, yelesi, kulağı, gözleri öyle değil böyle olur tartışmalarıyla çizen ve ortaya çıkaran Necati Paşam olmuştur. Şubelerin heyecanla talep ettiği Bozkurt’lu bayrakların hazırlanıp şubelere gönderilmesinde emeği çoktur.
Evet “gelimli, gidimli dünya” dan bu üç dava adamı da geçti. Nur içinde yatsınlar. Allah rahmetini bolca versin.
Bu arada Hacettepe Hastanesi’nde tedavi görmekte olan değerli fikir ve kültür adamımız Nevzat Kösoğlu’nu da ziyaret ettik. Kendisine Allah’tan şifalar diledik. Ülküdaşların duasını bekleriz.