Yalçın Akdoğan“Tayyip Erdoğan, milli orduya kurulan kumpası biliyor” sözlerinin maksadını aşan bir şekilde yorumlandığını söyledi ama Başbakan bizzat açıklama yaparak, “Bugün artık geçmişteki bazı yargılamaların da üzerinde çok büyük soru işaretlerinin oluştuğunu daha net olarak görüyoruz. Sahte ihbar mektuplarıyla, yasa dışı dinlemelerle, sahte delillerle tasarlanmış ve ayarlanmış bir kısım yargı mensuplarıyla insanların nasıl mahkûm edildiklerini bugün çok daha belirgin şekilde görebiliyoruz. Bütün bunlar hukuk, adalet saikiyle, vicdan saikiyle değil, tamamen örgüt saikiyle yapılıyor” dedi. TSK da zaten konu ile ilgili suç duyurusunda bulunmuştu.
***
Erdoğan’ın bahsettiği yargılamalar Ergenekon, Balyoz ve Askeri Casusluk gibi davalarda söz konusu olmuştur. Bu yargılamalar, Ümraniye’de bulunduğu iddia edilen bombalara da dayandırılamadı, çünkü o bombalar ile sanıklar arasında illiyet bağı kurulamadı. Ellerindeki tek belge ıslak imzalı olduğu iddia edilen “İrtica ile Mücadele Eylem Planı” dır!
Fakat şu anda Tayyip Erdoğan’ın yaptığı da o belgede yazılanları hayata geçirmektir! Yani, irtica ile mücadele için eylem planı hazırladığı iddia edilenler yargılanıp mahkûm edildiler ama Başbakan, suçlamaları yapanların sahte ihbar mektupları yoluyla ve sahte delillerle ve örgütlü olarak, ayarlanmış yargı mensupları ile birlikte hareket ederek bu mahkûmiyetleri hazırladığını söylüyor. Danışmanı da Başbakan’ın bu kumpası iyi bildiğini yazıyor!
Başbakan, önce “bir nevi çete” dediği bu yapılanmayı, Hasan Sabbah’ın “Haşhaşin” örgütüne benzetiyor ve inlerine girmekten bahsediyor.
Peki milli orduya, milli istihbarata kumpas kuranları kim yargılayacak? Öyle ya asıl bu suç, askeri casusluk hatta vatana ihanet kapsamına girer.
***
AKP Adıyaman Milletvekili Mehmet Metiner“Cemaate yönelik hiç bir suçlamalarının olmadığını” belirterek, “Aynı idealleri paylaşan iki kardeş topluluğuz. Biz paralel yapıyı tasfiye etmeye çalışıyoruz. Cemaat, Başbakanın, ‘Haşhaşiler’ gibi çalıştıklarını söylediği yapıya mensup olan adamların kendi adamları olmadığını söylüyor. Bizim hedefimizde cemaat yoktur, bu kavga cemaatle hükümet arasındaki bir kavga değildir” diyor.
Bence Başbakan hiç de öyle demiyor. Kimi suçladığı, kimin savunma yaptığı ortada.
Türkiye, kendi ordusuna ve istihbaratına kumpas kuran bir yapıyı daha fazla taşıyamazdı ama o yapıyı emniyet ve yargıya hâkim kılan, iktidarın kendisi olunca garip bir durum ortaya çıktı. Haşhaşin diye suçladığı adamları, devletin merkezine yerleştiren bizzat Başbakan ve arkadaşları değil mi? Öyleyse, aslında kendi suçlarını itiraf etmiş olmuyorlar mı? Kendileri de zaten “Yeni Türkiye” adı altında Türkiye Cumhuriyeti’nin rejimini değiştirmeye, milletin milli kimliğini ortadan kaldırmaya çalışmıyor mu? Kumpası beraber kurmadılar mı?
***
Şimdi bu durumda kim kimi sorgulayacak, kim kimi yargılayacak? Başbakan, birlikte rejimi değiştirmeye çalıştığı ortağının yolun yarısında, kendisini saf dışı bırakarak dümene geçmeye çalıştığını görünce, sahilden seyredenlere, “Bunlar teröristtir. Hasan Sabbah’ın adamları gibi devleti ele geçirmeye çalışıyorlar. Yolsuzluk iddialarına da inanmayın. Bana darbe yapıyorlar” diyerek destek çağrısında bulunuyor.
Maddi yolsuzlukların ötesinde, büyük bir siyasi soygun yapılmış olduğu besbelli. Türkiye’de milli olan ne varsa iktidar ve ortağı tarafından hedef alındı. Türkiye’nin servetini ve iktidarını paylaşmak söz konusu olduğunda aralarına kara kedi girdi. Tabii kimin ipi kimin elinde o ayrı bir konu!