Sene 1988.  Kapının zili çalar, kardeşim açar, karşısında iki polis.
 
“Oğlunuz Muzaffer asker kaçağı, onu almağa geldik, nerede?”
Kardeşim: “O yıllar önce öldü.”
Polis: “Sen kimsin?”
Kardeşim: Ben Cengiz.”
Polis: “Sen gel karakola gideceğiz, orada anlatırsın.”
 
Ve kardeşimi apar topar alırlar, karakola götürürler. Amirin karşısına çıkartırlar.
 
Amir: “Sen neden askerden kaçıyorsun?”
Kardeşim:” Ben askerden kaçmıyorum, üniversite de öğrenciyim.”
Amir: “Peki Muzaffer kim?”
Kardeşim: “O yıllar önce, ben daha doğmadan ölmüş.”
Amir: “Peki, o halde şu ilmühaberle beyan et.”
 
Kardeşim, kardeşinin yıllar önce öldüğüne dair ilmühaberi doldurur, imzalar ve serbest bırakılır. Ve ardından yazışmalar başlar…
 
Kardeşimin doldurduğu ilmühaberi polis karakolu askerlik şubesine gönderir.  
Askerlik şubesi oğlumuzun kaydının sildirilmesini talep eden bir yazı gönderir.
Yazıya cevap veririz. Askerlik şubesi ikna olmaz, “öldüğü yer nüfus idaresine şahsen müracaat edin” der, kalkar gideriz ve şahsen müracaat ederiz. 
Ardından babamla birlikte öldüğü hastaneye gideriz. Zar zor 1960 yılına ait ölüm kaydını çıkarttırıp, “Ölüm Tutanağı” düzenlettiririz.
Ölüm Tutanağı ve tüm yazışmaları, bir dilekçe ekinde kütüğümüzün kayıtlı olduğu nüfus müdürlüğüne gönderip kaydının silinmesini ve öldüğüne dair bir yazı gönderilmesini talep ederiz.
“Ölmüştür” yazısı gelir ve diğer tüm evraklarla birlikte askerlik şubesine gönderip, Muzaffer’in öldüğünü belgeleyerek “oğlumuzun asker kaçağı” olmadığını ispat ederiz…
Kore gazisi olan ve bu ülkeye 30 ay askerlik yapan babamın, hastane bahçesinde çektiği acı, 15 aylık bebeğini toprağa veren annemin 28 yıl sonra yeniden yaşadığı evlat acısı…
*
Günümüzde bedelli askerlik yeniden yürürlüğe girdi. 30 bin TL ödeyen, 30 yaşından gün almış ve bir şekilde askere gitmemiş kişilere, özellikle de bu parayı ödeyebilecek olanlara gün doğdu.  Ve basında bir haber çıktı:
“Bedelli askerlik şartları belli oldu. 30 yaşından gün alanların 30 bin lira ödeyerek bu haktan yararlanabileceğinin açıklanması üzerine gözler sanat dünyasının ünlü isimlerine çevrildi.”*
Habere göre, 27- 38 yaş arasındaki sanat dünyasının bazı ünlü isimleri askerlik görevlerini yerine getirmemiş. Anlayacağınız, 30 yaşından gün alanlar 30 bin lira bastıracaklar ve teskerelerini satın alacaklar, diğerleri ise 30 yaşına kadar bir yolunu bulup askere gitmeyecekler. Üstelik bu ünlülerden bazıları her hafta evlerimize konuk olan dizi oyuncuları ve çeşitli yerlerde konserler veren, sık sık ekranlara çıkan pop müzik şarkıcıları…
Şimdi sormak gerekmez mi?
Bu ünlülerin bu yaşlara kadar askere gitmemeleri için ne gibi bir gerekçeleri olabilir?
Acaba, Onuncu Yıl Marşı’ nı coşkuyla söylerken ya da nöbette uyuyan askere çıkışan komutan rolündeki, “ sen uyursan herkes uyur” repliği hafızalara kazınan bu ünlüler, askerlik yapmadıkları için vicdan azabı çekmişler midir?
Sıra sıra dizilmiş şehit tabutları onlarda nasıl bir duygu uyandırmaktadır?
Ve en düşündürücü olan ise, 1988 yılında henüz 15 aylıkken ölmüş bir çocuğu “asker kaçağı” olarak arayabilen Genel Kurmay, nasıl oluyor da her daim göz önünde olan ve yıllar önce askerlik hizmetlerini tamamlamaları gereken bu ünlüleri“asker kaçağı” olarak yakalamıyor ya da yakalayamıyor?
1988 yılından günümüze “vatani görev” kavramında ne değişti?
*
Vicdanî ret düzenlemesi de yolda olduğuna göre anlaşılan çok şey değişmiş...!
 
Tülay Hergünlü
İstanbul, 26 Kasım 2011
 
*Hürriyet, 23 Kasım 2011