Kapitalist sermaye birikimi geniş yığınları yoksullaştırırken birikimini ise bir avuç tekelde toplar. Bu sömürü çarkına isyan edilmemesi için pek işine gelmese de “varsıla da yoksula daeşit davranıyormuş yalınsaması yaratacak yönetimsel formülasyonlar geliştirip devreye sokmakta pek mahirdir. Bonapartizim, Führercilik, Duçecilik, Peronizm vb adlar alsa da özü itibarıyla sermayenin sömürüsüne geniş yığınları isyan ettirmeden baskı altında tutma yöntemidir. Ortak keseni ise hepsinin  askeri güce yaslanmasıdır.
     Son günlerde ülkemizin politik gündemini sarsan gelişmelerin ardı ardına gerçekleşmesi kamuoyunun zihnini fena halde karıştırmış durumda. Egemen sermaye tarafından askerle açık bir ittifak kurması istenen Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, hükümeti, gerilimi yükseltmeye, Kürt meselesini inkâra, görüşme masasını devirmeye ve başta Kürt siyasetçilere, devrimci ve sosyalistlere yönelik saldırıları devreye sokulacağı yeni bir döneme zorlaması, hükümet kanadından cılız da olsa Erdoğan’a karşı çatlak seslerin yükselmesine vesile oldu.
    İki yıldır devam eden ateşkes süreci demokratik muhalefet güçlerinin güçlenmesine HDP’nin ülkemizin tüm demokratik dinamikleri kendi çatısı altında yan yana getirmesin de hızlandırıcı bir rol oynuyor. Suriye Rojavasında IŞİD ile yürüyen savaş, hem AK Parti saflarındaki Kürtleri Kürt siyasal hareketine doğru çekiyor, hem de Kürt siyasal hareketinin uluslararası düzeyde meşruiyet kazanmasını sağlıyor. Buna mukabil AK Partinin İslami söylemle Kürtleri yedekleme siyaseti kan kaybediyor. Sürecin bu biçimde ilerlemesi ve “provokasyonlarla kesilmemesi” durumunda partimizin %16-17 bandına oturup 100 ve üzeri sayıda milletvekili ile parlamentoya girmesi ve Erdoğan’ın başkanlık hayallerini suya düşürmesi kesin görünüyor. Üstelik bu gidişat, AK Partiye oy veren bir kesimin de MHP’ye kaymasına ve AK Partinin oy kaybına yol açacağı araştırma şirketleri uzmanlarınca sıkça vaaz ediliyor.
    AK Partinin bölgesel emperyalist hesapları, özellikle “Arap Baharı” sonrasında izlediği politikalar ABD ile arasının açılmasına yol açmıştı. Müslüman Kardeşler ile kurduğu ortaklık, İsrail ile gerilim, Suriye politikası gibi etkenler ve ABD nin İran dâhil Ortadoğu politikalarını değiştirmesi 17-25 Aralık operasyonlarıyla gizli ajandasının ortaya saçılması gibi nedenlerle kendisini iktidara taşıyan sermaye gruplarının Erdoğan’ı askerle ittifak etme yönünde ikna ederek Harp Akademisinde yaptığı konuşmada “kandırıldık”, “milli ordumuza ve milli kurumlarımıza kumpas kuruldu” gibi özürcü manevralar yapmasına neden olduğunu yaşayarak tanık olduk.
    Demokratik muhalif güçlere karşı top yekûn provokasyon ve çatışma politikalarına dönüş, Tek adam olma misyonuyla içselleştirilerek “çözerse Erdoğan çözer”, “başkan babamız ne yaparsa doğru ve adaletli yapar” mistifikasyonu yaratılarak sürdürülmek isteniyor. Öcalan’ın Newroz’da verdiği barış mesajları ya da PKK’nin Türkiye’ye yönelik silahlı mücadeleyi sona erdirme kararının alınacağı bir kongre toplanmasına yönelik çağrıları, HDP cephesinden gelen tansiyonu düşürmeye, provokasyona gelmemeye yönelik açıklamalar ve ateşkes sürecinde ısrar eden tutumlara rağmen yeniden çatışmalı bir sürece doğru gidiliyor. Erdoğan’ın ve ordunun politik hesapları kan ve göz yaşı üzerine kurulmuş görünüuor.
    Ülkemiz ekonomisinin iyiye gitmediği malûmdur. Erdoğan’ın dış politikadaki hesapları da tutmadı. Erdoğan, AB nezdinde kredisini tüketti, ABD’nin ise artık istemediği adam… Yolsuzluklarla itham edilmiş durumda. Geçmişte politik etkisini kırdığı ordu bürokrasisinin etkisini şimdilerde arttırıyor. Darbecileri aklıyor. AB uyum yasalarıyla gelen demokrasi kırıntıları çoktan çöpe atıldı. İç güvenlik yasası ile baskı rejimi tahkim ediliyor; tek adam rejimi hayalleri kuruluyor.
    12 yıl boyunca ekonomi ve siyasetteki göreli istikrar yerini Erdoğan’ın yürütmeye müdahale ederek yarattığı çift başlılığa, tetiklediği ekonomik çalkantılara ve AK Parti içerisindeki yarılmalara-siyasi çarpışmalara bırakıyor. Kürt siyasal hareketinin güçlenmesi ve AK Partinin yedeklediği Kürt nüfusunun giderek daralması, HDP’nin barajı çok rahat geçebilecek duruma gelmesi AK Partisine kan kaybettiriyor.
      Özcesi bugüne değin AK Partisine dokuz seçim kazandıran dinamikler tersine işlemeye başlamıştır. Erdoğan bu çöküş sürecine son vermek üzere riskli bir politik manevraya girişiyor. Ordu ile kurmaya çalıştığı ittifak üzerinden Bonapartist davranış ve yöntemlerle geniş emekçi yığınları kontrol altında tutmaya gayret ediyor. Egemenin, emrindeki siyasi aktörlerin bir hesabı var. Biz emekçilerinde bir hesabı olmalı. 7 Haziran hızla yaklaşıyor!