Başbakan Erdoğan’ın ABD ziyareti sırasında gündemindeki en önemli konu; hele Reyhanlı katliamından sonra Obama’nın Suriye ziyaretini değiştirerek, Şam’da rejimi devirecek bir askeri-politik stratejiyi benimsemesi için Ankara’nın talepleri olacak. Oysa Amerikan Yönetimi ısrarla, Suriye’ye yapılacak bir Amerikan askeri müdahalesinden hatta muhalefetin silahlandırılmasından dahi uzak duruyor. Hatta, Obama kırmızı çizgi ilan ettiği “Esad rejiminin kimyasal silah kullanması” eylemi gerçekleşince, müdahale yerine yeni kırmızı çizgiyi “sistemli kimyasal silah kullanma” şeklinde değiştirdi.
ABD’nin Suriye’ye müdahaleden uzak durmasının aşağıda ele alacağımız bir çok nedeni var. Bu nedenlerin dışında üstelik, ABD ile Rusya, Amerikan Dı işleri Bakanı Kerry’nin son Moskova ziyareti sırasında Suriye’de barış sürecinin başlamasını hedefleyen bir konferans için anlaştılar. Ve Savaş Süzal’ın Yeniçağ’da 14 Mayıs’da yazdığına göre Washington’da bazı istihbarat çevreleri, Reyhanlı katliamının gerçek amacının, ABD ile Rusya’nın üzerinde uzlaştığı konferansı sabote etmek olduğunu düşünüyorlarmış. Benzer bir düşünce katliamdan hemen sonra Rusya Parlamentosu Uluslararası İlişkiler Komitesi Başkan Yardımcısı tarafından da açıklandı.
Moskova ile ABD’nin üzerinde anlaştığı bir konferans olmasaydı da Washington’un Suriye’ye müdahale etme konusunda isteksiz olmasının bir çok nedeni var. Öncelikli olarak bu tür müdahalelerde karar verici olan Amerikan Dışişleri Bakanı, Savunma Bakanı, CIA Başkanı ve Ulusal Güvenlik Danışmanı’ndan oluşan savaş kabinesi diyebileceğimiz karar mekanizmasının bütün üyeleri Amerikan ordusunun önümüzdeki yıllarda Orta Doğu’da savaşmasını Amerikan menfaatlerine aykırı görüyorlar. Sadece onlar değil, Zbigniew Brzezinski gibi Amerikan stratejik düşüncesinin temellerini oluşturan insanlar da Amerikan müdahalesinin olayları daha da içinden çıkılmaz hale getireceği düşüncesinde. Brzezinski bir Amerikan müdahalesinin ABD-İran çatışmasına neden olabileceğini, bunun da Afganistan’da Amerikan menfaatleri aleyhine sonuçlar verebileceğini söylüyor. Ayrıca Rusya ve Çin ile de sürtüşme doğuracağını düşünüyor.
ABD’nin Suriye’ye müdahale etmek istememesinin yukarıda andığımız değişik nedenlerine gelince:
1) Amerikan ordusu savaş yorgunu. Bundan dolayı Libya’ya müdahale söz konusu olduğu zaman Amerikalı generaller karşı çıkmıştı.
2) Amerikan halkı 2002’den buyana süren ve sonu görünmeyen savaşlardan çok yorgun.
3) Amerikan Yönetimi Orta Doğu’da oyalandıkça, Çin’in Pasifik’teki, Afrika’daki ve Güney Amerika’daki yükselişinin devam ettiğini görüyor.
4) Amerikan ekonomisi de savaş yorgunu ve kriz aşılabilmiş değil.
5) Afganistan’da savaş devam ediyor. Savaş hâlâ sonuç almaktan çok uzak. Amerikan ordusu çekilir çekilmez Taliban, Afganistan’ı devralacak, El Kaide muzaffer güç olarak dönecek.
6) Irak’ta Amerikan müdahalesi, gerisinde parçalanmış bir Irak bıraktı. ABD’nin gizli gündemi bağımsız Kürdistan olsa da bunun istenmeyen yan çıktısı, Şii ve İran’ın müttefiki olan bir Irak.
7) Libya’da ABD’nin müdahalesi ile Kaddafi rejimi devrildi ancak yerine Amerikan veya Batı yanlısı istikrarlı bir rejimin geldiğini söylemek mümkün değil. Aksine Libya her geçen gün biraz daha radikal Selefi güçlerin kontrolüne giriyor, ülke parçalanma sürecine doğru kayıyor. Üstelik Libya ordusunun cephanelikleri, Afrika başta olmak üzere değişik coğrafyalarda Amerikan karşıtı güçlerin eline geçiyor.
8) Nihayet Pakistan, artık Amerikan strateji literatüründe Afganistan ile birlikte “AfPak” olarak anılacak kadar iç içe geçmiş ve istikrarsızlaşmış bir ülke. Üstelik ABD’nin müttefiki görünmesine rağmen kendi stratejik gündeminden dolayı El Kaide liderlerini saklayan bir ülke.
Amerikan karar alıcıları böyle bir ortamda Suriye’ye müdahale fikrine çok cazip bakmıyor. Suriye, İran ve Rusya açısından sırası ile yaşamsal müttefik ve çok önemli müttefik iken, Amerikan menfaatleri açısından çok büyük bir önem taşımıyor. Ayrıca ABD, Suriye’de Esad rejiminin devrilmesi durumunda bütün Suriye’yi kontrol edebilecek bir siyasi güç olmadığını görüyor. Üstelik Esad rejimi de düşünüldüğü kadar zayıf değil. Son aylarda rejim güçlerinin, büyük bir atağa geçerek bir çok şehri kontrol altına aldığı görülüyor. İran ve Hizbullah, 16 bin kişilik elit birlikler ile Esad rejiminin yanında savaşmaya başladı. Bu sırada İsrail’in Esad güçlerine saldırması, Esad’ı Arapların ortak düşmanı “İsrail’e karşı savaşan lider” konumuna oturttu. Esad güçleri toparlanırken, Özgür Suriye Ordusu’nun zayıfladığına dair güçlü veriler var. Özgür Suriye Ordusu’ndan ayrılanlar El Kaide’ye geçiyor.
Üstelik El Kaide öncülüğündeki muhalefetin Şam’ı ele geçirmesi durumunda iki ihtimal var. Bunlardan birisi; Esad güçlerinin bu durumda Akdeniz kıyısında Lazkiye’den başlayıp güneye doğru inen Nusayristan’a çekilmesi ve burada Nusayriler, Hıristiyanlar ve laik Sünniler ile yeni bir savunma hattı kurması. Diğer ihtimal ise Nusayrilerin ve Hıristiyanların imha edilecekleri kaygısı ile güneye, Lübnan’a kaçmaları. Bu da Batı başkentlerinde konuşulan bir ihtimal. Bu durumda istikrarsızlığın Lübnan’a taşınacağı düşünülüyor. Bütün bu ihtimaller Washington’u, Suriye’ye müdahale fikrinden uzak tutuyor.
Brezinski’nin gündeme getirdiği bir ihtimal daha var; Amerikalı stratejist, Amerikan ordusunun kuzeyden Türk ordusunun da desteği ile Irak tipi büyük bir güçle müdahale etmesinin hızlı sonuç alacağı için bazı olumsuzlukları ortadan kaldıracağını veya azaltacağını ifade ediyor. Ve ekliyor, “Ancak bu, Türkiye’nin özellikle Kürt azınlıkla olan sorunları başta olmak üzere iç sorunlarından dolayı pek muhtemel değil” diyor.
Eğer PKK, Kuzey Irak’a çekilip, oradan Suriye’nin kuzeyine geçer ise Suriye’de rejime karşı Türkiye-ABD-El Kaide-PKK ittifakı oluşur mu? Bu ihtimal dışında Erdoğan’ın Washington’dan bu aşamada, çok güçlü bir Suriye politikasına destek çıkarması mümkün görünmüyor.