Mısır, Türkiye ve İran, eşsiz jeopolitikleri, demografik yoğunlukları ve köklü tarihi birikimleriyle birbirine benzeyen üç ülkedir. Bu üç ülkenin de küresel dengeleri sarsacak potansiyelleri vardır. Bu ülkeler Süveyş’ten İstanbul/Çanakkale Boğazı’na, merkezi Asya’nın göbeğinden Balkanların içine kadar uzanan bir alan üzerine konuşlanmışlardır. Enerji kaynakları, su yolları ve stratejik konumları itibarıyla küresel güç merkezlerinin üzerlerinde etkin olmaya çalıştıkları ülkelerdir. Barındırdıkları 240 milyon Müslüman nüfus ve İsrail ile olan ilişkileri bu ülkelerin önemini daha da artırmaktadır.
Bilindiği gibi küresel güç ABD’nin soğuk savaş döneminde jandarması olarak bilinen İran, Humeyni devriminden sonrasında, ABD tarafından “şer ekseni”, dünya ve bölge barışı için tehlikeli bir ülke olarak ilan edilmişti.
Türkiye ve Mısır ise ABD’nin “stratejik müttefiki” olarak bilinmekteydi. Türkiye’nin son zamanlarda Orta Doğu’ya yönelik siyasi eğilimleri ve İsrail’e yönelik söylemleri ABD tarafından da kaygıyla izlenmekteydi.  “Eksen kayması” söylemleri bu kaygının sonucu olarak ifade edilmektedir. Mısır’da meydana gelen son olayların ise ABD’yi iyiden iyiye telaşlandırdığı gözlenmektedir.
Mısır, özgürlükler bir yana yokluk, yoksulluk ve hatta açlıkla karşı karşıya olan bir ülkedir. İnsanlar bu ülkede ABD ve İsrail’in de yardımıyla korku rejimi altında tutuluyorlar. Son isyanlar ülkede insanların korku eşiğini aştığını göstermektedir. Mısır halkının, baskı rejiminin kaderleri olmadıklarını ve diktatörlüğün yenilebilirliğine inandıkları anlaşılmaktadır. Ancak Mısır’daki iç dinamikleri harekete geçiren dış şartlardan da bahsetmek gerekmektedir.

Dış odakların etkisi!
Bölgede meydana gelen olayları, öncelikle güç odaklarının enerji/su yolları ve kaynakları üzerinde etki artırma mücadelesi olarak görmek mümkündür. Mevcut şartlarda bölgede ABD yanlısı rejimler giderek irtifa kaybederken Çin’in sessiz ve derinden bölgeye nüfuz aktardığı gözden kaçmamaktadır. İran’ın zayıflatılması, bir anlamda Çin’in nüfuzunun engellenmesi anlamına da gelmektedir. ABD’nin İran politikası gerçekte böyle bir strateji üzerine kuruludur.
Mısır’da rejim değişikliğini esas alan proje ise başta Irak’ta olmak üzere bütün bölgede “Şii-Sünni” ayrışmasını tetiklemesi esası üzerine bina edilmiş olabilir. Mısır’daki iktidar değişimi, özellikle Müslüman Kardeşler’in iktidara gelmesi her şeyi bir anda değiştirebilir. Bu durumun İsrail ile Mısır arasında Camp David’de kayıt altına alınan barışı sona erdirme ihtimali de vardır. 
Mısır, Arap dünyasının en etkili ülkesidir. Mısır üzerinde hangi güç odağı etkin olursa, Arap dünyası üzerinde de onun etkinliği söz konusu olacaktır. Bu nedenle de başta İsrail olmak üzere İngiltere, Fransa, Almanya, Çin, Rusya ve ABD’nin Mısır’daki olayları çok yakından izlediği bilinmektedir.

WikiLeaks belgesinde Mübarek sonrası gelişmeler!
Özellikle ABD’nin, Mısır’da Mübarek’in iktidardan gitmesinin neden olacağı sonuçları, yıllar önce anlamaya çalıştığı bilinmektedir. Bu durum son yayımlanan WikiLeaks belgelerine şöyle yansımıştır: 07.05.2007 tarihli belgede ABD’nin bugünkü Ankara Büyükelçisi olan Ricciardone, Kahire’den Washington’a şu mesajı geçmiştir: “Mısır’ın yeni başkanı kim olacaksa başlangıçta kaçınılmaz olarak Mübarek’ten daha zayıf olacaktır. Göreve geldiğinde öncelikleri arasında pozisyonunu güçlendirecek bir halk desteğine ihtiyaç duyacaktır. Bundan dolayı yeni başkan Mısır caddelerinin desteğini almak için kendini Mübarek’in politikalarından uzaklaştıracak, milliyetçi, anti Amerikancı retoriği benimseyecektir. Tarih, eğer bir yol gösterici ise yeni başkan önce Nasır, Sedat ve Mübarek’in ilk yıllarında yaptıkları gibi Müslüman Kardeşler’e zeytin dalı uzatacaktır. Bunun amacı potansiyel muhalefet ile işbirliği yaparak popülaritesini artırmak olacaktır”.
Mısır’daki gelişmeler yalnız Mısır’ı değil, başta Türkiye olmak üzere İran’ı da derinden etkileyecektir. Bölge, kartların yeniden dağıtılacağı dönüşü olmayan bir yola girmiştir.