Dünya liderleri arasında askeri yönetimle siyasi gücü birlikte yürütülebilen çok az insan vardır,  bunların başında ise Atatürk gelmektedir.
Atatürk devlet yönetimini masa başında, gelişigüzel yönetme yerine, halkın arasına girip onların problemlerini bizzat çözmeyi tercih ederdi. Bu konuda zaman zaman, eğlence yerlerine, resmi dairelere, okullara ani baskınlar yapardı. Bu yüzden de birçok yönetici ve memur gafil avlanır ve gördüklerinden şaşkına dönerdi. O, genelde ziyaretlerini ve yurt gezilerini önceden haber vermezdi. Bir gece bir yerde yemekli toplantıya katılırken, ertesi günü başka bir yere giderdi. Bazen sabahları çok erken kalkar, iş yerlerini teftiş ederdi. Kılık kıyafeti bozuk olan memurlar karşılarında Atatürk’ü görünce telaşlanırlardı. Paşa da onları ince nükteleriyle uyarırdı.
Yıl 1931, Atatürk bir sabah erken kalktı, özel treninin hazırlanmasını istedi. Görevlilerin zevkli, heyecanlı, telaşlı hazırlıkları bittikten sonra tren hareket etti. Kayseri istasyonuna geldiklerinde büyük bir kalabalık onları coşkuyla karşıladı. Birden topluluğun arasında çoban kılıklı bir adam Atatürk’ün vagonuna doğru hücum etti, bir yandan da olanca gücüyle “Bırakın ben Paşamla görüşmek istiyorum” diye haykırıyordu. Atatürk’ün korumaları adamı trene yaklaştırmıyordu. Olayları pencerenden izleyen Paşa korumalara işaret etti. Bu kişinin huzura getirilmesini istedi. Az sonra Kayserili vatandaş nefes nefese kalbi duracak gibi heyecanlandı. Çünkü o Ata’nın yanındaydı. Biraz sakinleşti ve;
—Paşam saygısızlığımı bağışlayın, eğer mecbur olmasaydım sizi rahatsız etmezdim. Benim burada 500 adet koyunum vardır. Bunlarım ihtiyacımdan dolayı satmak için Ankara’ya götürecektim. Baytardan izin istedim. “Kayseri’de mal hastalığı vardır” gerekçesiyle izin vermedi. Hâlbuki kendileri de çok iyi bilirler ki benim sürümde hastalık yoktur. Vali paşaya başvurdum olmadı. Çaresiz kaldım. Ne yapmam gerektiğini bilmiyordum. Ebetteki Kayseri’nin her yerinde hastalık yoktu. Batıdan izin verilmezse Doğudan çıkayım dedim olmadı. Şimdi ortada kala kaldım Paşam!” dedi.
Atatürk sürü sahibini dikkatle dinledi. Trenin gitmesini bir müddet engelledi. Vali ve baytarı huzura çağırdı. Az sonra her ikisi de geldiler. Paşa;
-“Bu arkadaşın sürüsünü il dışına neden göndermediniz?” dedi. Baytarın titrek bir sesle;
—Efendim bölgemizde hayvan hastalığı vardır” diyebildi. Paşa bu sefer Valiye döndü;
-“Peki, siz ne dersiniz Vali Bey?” dedi.
-“Paşam! Hekim haklı” demesi üzerine, Atatürk sinirlendi ve;
-“Demek bu vatandaş hayvanlarıyla rezil olsun, siz de seyirci kalın. Peki, siz ne işe yararsınız? Sizin göreviniz devlet adına çözüm üretmek değil midir? Bakınız, şu köylü vatandaş kadar olamadınız. Onun doğuya batıya aklı eriyor da, sizin aklınız neden basmıyor be mübarek adam” dedi.
O anda vali ve baytarın renkleri sapsarı oldu. Paşa sürü sahibine döndü ve;
—Baba! Sen şimdi sürünü topla, hem de şehrin tam ortasından sür, Ankara’nın yolunu tut. Eğer sana engel olmak isterlerse hiç çekinmeden bana telgraf çek. Ben senin olduğun yere gelirim” dedi.
Bunun üzerine sürü sahibi Ata’ya teşekkür etti ve huzurdan ayrıldı. Atatürk, Vali’ye;
-“ Nedir bu hal! Vali Bey? Siz vatandaşın sorunlarını çözmek için varsınız” dedi.
-“Paşam hata ettim, konuyu incelemem gerekirdi” deyince Atatürk;
-“Eh, ne ala memleket! Ülkenin serveti heder olacak, halk sıkıntı çekecek, siz de keyfinize göre hareket edeceksiniz” diye uyarıda bulundu. İşte, Atatürk’ün  başarılarla dolu devlet yönetiminden örnek bir kesit.



- - - - -