İnkılâp fikri Mustafa Kemal Atatürk’ün zihninde daha öğrencilik yıllarında oluşmaya başlamıştır. Buradan yola çıkarak Osmanlı İmparatorluğu’nun yerine bir cumhuriyet kurma düşüncesini gittiği her yere götüren Mustafa Kemal, bazen bu düşüncelerinden “Cumhuriyet” adını anmadan yakın çevresine dolaylı da olsa bahsetmiştir. Daha 1905 yılında topçu stajı için Şam’a gitmeden önce Beyrut’ta yakın çevresine “Dava yıkılmak üzere olan imparatorluktan, önce bir Türk devleti çıkarmaktır” diyerek bir Türk devleti kurulmasının gereğini Cumhuriyet’in ilanından 18 yıl önce vurgulamıştır. Mustafa Kemal’in yakın arkadaşlarından Kazım Özalp, Selanik’te geçen bir konuşmayı şu şekilde anlatır; “Mustafa Kemal ileride devlet kuracağız derdi. Seni harbiye nazırı yapacağım derdi bana. İzzeddin Çalışlar’a ‘Sen, erkân-ı harbiye-i umumiye reisi olacaksın’ derdi. Selanik’ten arkadaşı olan Nuri Conker’e de ‘Sen, iyi vali olursun’ derdi, gülüşürdük. Nuri Bey sorardı: ‘Bizim ne olacağımızı anladık. Peki ya sen ne olacaksın?’ ‘Sizi tayin eden ne olursa o olacağım’ derdi. Yine Selanik’te askerî bir kulüpte yanında bulunan arkadaşlarına, “İnkılâbı, ikmal etmek lazımdır. Biz bunu yapabiliriz. Ben bunu yapacağım. Evet, inkılâp yapacağız. Bugüne kadar yapılan inkılâp kâfi sayılmaz. Fazlasını yapacağız.” Devlet hizmetleri veren arkadaşları Mustafa Kemal’e; “Bütün bu işlerin içinde sen ne olacaksın?” diye sorduklarında onlara şu cevabı verir: “Ben de bu sözleri o makamlara koyabilen olacağım.” Mustafa Kemal ileride yapmayı planladığı devrimleri yakın çevresine fısıldasa da hükümet şekli hakkında tek kelime söylememiştir, onu bir sır olarak yüreğinde taşımıştır, tâ ki 1919 yılına kadar…

12 Haziran 1919’da Amasya genelgesi yayınlanmış,” Milletin istiklâlini yine milletin azim ve kararının kurtaracağı” ilan edilmiştir. Erzurum’a geçmeden önce 7-8 Temmuz gecesi sabaha karşı Mazhar Müfit ve Süreyya Beylerle yaptığı görüşmede, konuşmaya başlamadan önce bir şart ileri sürer; “Defterin bu yaprağı kimseye gösterilmeyecek; görüşme, sonuna kadar mahrem kalacak, bir ben, bir Süreyya, bir de sen bileceksin. Şartım budur” der ve devam eder; “Zaferden sonra şekli hükûmet cumhuriyet olacaktır. Bunu size daha önce de bir sualiniz nedeniyle söylemiştim. Bu bir. İki; padişah ve hanedan için zamanı gelince gereken işlem yapılacaktır. Üç; tesettür kalkacaktır. Dört; fes kalkacak, medeni milletler gibi şapka giyilecektir.” Bu anda kalemi elinden düşüren Mazhar Müfit Kansu, Mustafa Kemal’e bakarak: “Darılma ama Paşam sizin de hayalperest tarafınız var” der. Mustafa Kemal: “Bunu zaman belirler” diye cevaplandırır. Sen yaz der; “Beş; Latin harfleri kabul edilecek.” Mazhar Müfit Kansu; ”Paşam kâfi, kâfi, cumhuriyet ilanını muvaffak olalım da üst tarafı yeter” diyerek yanlarından ayrılır. Mustafa Kemal o kıymetli sırrını iki yakın arkadaşıyla paylaşmış ancak arkadaşları bile Cumhuriyet’in kurulmasına ihtimal vermemiştir.

Cumhuriyet düşüncesi öyle bir anda ortaya çıkmış değildir. Mustafa Kemal, asla “ben yaptım oldu” zihniyetiyle hareket etmeyen, öngörüleri onlarca yıl sonrasına kadar uzanan, âdeta ufkun ötesini gören bir asker ve siyaset adamıydı. Hürriyet ve istiklâl aşkı ile çarpan devrimci yüreğinde cumhuriyet sevdasını yıllarca gizli bir sır olarak büyütmüş, adeta bir dantel gibi ilmek ilmek işleyerek, her safhasını büyük bir titizlikle planlayarak olgunlaştırmış ve zamanı geldiğinde de kararlılıkla uygulamaya koymuştur; “Yarın Cumhuriyet ilan edeceğiz. “

Yıllar önce öngördüğü gibi 29 Ekim 1923 tarihinde Cumhuriyet ilân edilir. Bağımsız Türkiye Cumhuriyeti Devleti, dünyadaki saygın ve onurlu yerini alır.

Ölmez bu vatan farz-ı muhal ölse de hatta

Çekmez kürenin sırtı o tabut-u cesimi.*

“Bağımsızlık benim karakterimdir” diyen 20. Yüzyılın bu en büyük devrimcisinin sarsılmaz temeller üzerine inşa ettiği Türkiye Cumhuriyeti Devleti bugün 97 yaşında. Basiretsiz ve çapsız siyasilerin elinde çok yara bere aldı… Kavramları ve kurumları delik deşik edildi ama yıkılmadı, yıkamadılar, yıkamayacaklar… Çünkü o, bir anda ortaya çıkan ve sınırları emperyalist devletler tarafından cetvelle çizilen suni devletçiklerden değildi. O, binlerce yıllık tarihe sahip bir milletin, Türk’ün, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ydi. Sınırları kanla çizilmişti. Toprağının her zerresi şehitlerin kanıyla sulanmış bir mübarek vatan toprağının üzerinde kurulmuştu. Bir büyük devrimci ve silah arkadaşları, şehitler, gaziler ve halk, Türk halkı kurmuştu.

Cumhuriyet’imizin 97. kuruluş yılı kutlu olsun. 100. yılı için ham hayal kuranlar, hiç heveslenmesin, yıkılmaz! Al kanlarla bezenmiş ay yıldızlı bayrağı sönmez!

Cumhuriyetimizin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşlarına, tüm şehit ve gazilerimize Allah’tan rahmet diliyorum. Vatan size minnettardır.

Tülay Hergünlü

İstanbul, 27 Ekim 2020

*Ceyhun Atıf Kansu