Peşinen söyleyeyim; 
28 Şubat sürecini çok yakından takip etmiş bir gazeteci olarak, o dönemde yapılan zulmün ve oynanan tiyatronun  hiç yanında olmadım. 28 Şubatçıları zerre kadar da sevmem. Bu dönemin gerçek aktörleri GERÇEKTEN yargılanır ve HESAP sorulursa bundan en çok memnun olacak kişilerin başında gelirim.
Fakat Perşembe sabahı başlatılan ve taraftar basının ertesi gün attığı  “Millet balans ayarı yaptı”  başlıklarına bakınca iktidarın balans ayarı aletinde bir sıkıntı olduğunu düşünmeye başladım.  
Şöyle ki;
Star gazetesinden Fehmi Koru isim vermeden operasyonun nerelere uzanması gerektiğine işaret etmiş;
“Gözaltına almaları ilk dalga sayabiliriz... Tabii bir de medya ayağı var bu sürecin; dokunulduğunda gürültü kopartacağı için savcıların da titizlikle yaklaşacağını umduğumuz medya ayağı... 28 Şubat süreci, devletin önemli koltuklarında oturan kişilerin kolaylaştırıcı tavırları olmasaydı başarıya ulaşamazdı. O dönemde kritik konumlarda bulunan bir-iki kişiyi fotoğraftan çıkarın, 28 Şubat’ın başlaması ve amacına ulaşması herhalde mümkün olamazdı...”
Taraf gazetesinden Mehmet Baransu işi daha da açık etmiş ve  “Finalde Güniz Sokak var” başlıklı yazısında şunları dile getirmiş:
 “Operasyonun genişleyeceğini, tıpkı Ergenekon’da olduğu gibi birinci, ikinci, hatta üçüncü ayaklarının olacağını tahmin ediyorum.. Dönemin MGK Genel Sekreterleri Tuncer ve İlhan Kılınç Paşaların da konu ile ilgili bilgilerine ya da ifadelerine başvurulacağını bekliyorum. Dönemim Genelkurmay Başkanı İsmail Hakkı Karadayı da aynı kapsamda soruşturmaya dahil edilecek isimler arasında görünüyor. 28 Şubat soruşturması finalinde Güniz Sokak’a da savcılık mahkeme kararıyla arama yaptırırsa, bu benim açımdan hiç de sürpriz olmaz. Çünkü 28 Şubat demek, bir anlamda dönemin zinde kuvveti Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel demekti. Demirel de günahıyla sevabıyla yargı önünde yaptığı hukuksuz işlemlerin hesabını verebilir.” 
Ümraniye davasındaki süreçte de taraftar kalemler dalgaların tümünü bilirler, adlandırmalar yaparlar ve isimler yazarlar hatta devletin resmi televizyonu, daha polis evlerine gitmeden bazı isimlerin gözaltına alındığını bildirirdi. Şimdiden benzerliklerin kokusu ortaya yayılmaya başladı.
Sonrasını tahmin etmek pek de zor değil!..

İyi muhabbet
Bir taraftarların dün yazdıklarına baktım, bir de gözaltına alınanlar listesine, 28 Şubat sürecinin en önemli olaylarından olan Sincan’da tankların yürümesi emrini veren İzzetin İyigün Paşa’nın ismini göremedim. Burada da bir yanlış anlaşılma olmasın, ben diğer meslektaşlarım gibi, “şu tutuklanmalı, bu da tutuklanmalı... Niye bu da tutuklanmadı” demiyorum. Bu tip şeyler gazetecilerin işleri değildir. Yaklaşık 1 buçuk ay önce yazdığım,  “Başbakan Erdoğan’ın 28 Şubatçılara yaptığı kıyak” yazımı lütfen üşenmeden bir daha okuyun. Benim de şahit olduğum; Tayyip Erdoğan’ın İyigün Paşa ile 28 Şubat döneminden çok önce başlayan  “muhabbetini” dile getirmiştim. İzzettin İyigün Paşa, emekli olduktan sonra Fazilet Partisi’nden milletvekili aday adayı olmuş fakat listeye konulmamıştı.
AKP’nin iktidara geldiği ilk günlerde, gözaltına alınan Çevik Bir ile  “muhabbetini”  de çeşitli yazılarımda dile getirmiştim.
Onun için yapılacak en gerçekçi haberin; o dönemin gerçek mağdurlarına sormak olduğu düşüncesiyle Milli Görüş’te merhum Necmettin Erbakan’dan sonra gelen ilk isim Oğuzhan Asiltürk’ü aradım. Asiltürk, Refahyol döneminde Refah Partisi Grup Başkanvekili idi. Necmettin Erbakan’ın ona sormadan karar aldığı pek vaki değildi.

‘Niyetleri kendilerine uygun’
Oğuzhan Asiltürk’e ilk sorum, (AKP’nin tek başına iktidarının, 10’uncu yılı olduğunu da hatırlatarak) “28 Şubat sürecine yönelik yapılan operasyonlar size inandırıcı, gerçek geliyor mu” şeklinde oldu. Aldığım cevap şöyle:
“Bunlar AKP ile ilgili değil. Bunları Türkiye’nin dışında planladılar. Bu askerlerin cezalandırılması, Ergenekoncular da dâhil yaptıkları takdiri ilahi. Yaptıkları, dolayısıyla başlarına geliyor ama bunları yapanların niyeti başka bir şey. Onların niyeti kendilerine uygun. Amerika, İran’a saldırdığı zaman, tam Amerikancı bir ordu oluşturmak. Bunu yapamazlar ama niyetleri bu. Öyle olunca da dışarıdan ordunun Türkiye’deki, içindeki itibarını sarsacak her şeyi yapıyorlar. Ama bu Allah’ın takdiri. Allah’ın takdir etmediği bir şey meydana gelmez. Bunlar bir yere gidecek ama nasıl gidecek, ne olacak sabırla bekleyip Allah’a iltica ediyoruz. Başka da yapacak bir şeyimiz yok. Çünkü değiştiremeyiz, yön veremeyiz ancak biz rabbimize sığınır, ondan yardım isteriz. Yarabbi bu işi inananların hayrına neticelendir deriz başka bir şey yapacağımız yok.” 
Asiltürk, sorduğum ikinci soruya öyle bir cevap verdi ki; noktasına, virgülüne dokunmadan yazıyorum:
-Siz bu süreçte AKP’yi ve Tayyip Erdoğan’ı samimi buluyor musunuz?
 “Onların samimiyeti önemli değil. Onlar bunu yapacak olsalardı başta da yaparlardı. Onların samimiyeti önemli değil, onlara hiç bakmayın. Hatta söylemek belki ağır olur ama efendimiz bir Hadis-i Şerif’te, ’Allah bir münafıkla da bu dini temyiz eder’ sözünü söyledikten sonra onlara bakmamak lazım. Onlar nasıl olursa olurlar bizi ilgilendirmez.” 
 “Fazla söze gerek yok” diye herhalde buna derler!..