Prof. Dr. Ramazan Demir yazdı


Ey Türk milletinin her yaştaki fertleri; gençler, yaşlılar, analar, babalar, bacılar, kardeşler, öğrenciler...

Sizlere sesleniyorum; bu sesimi lütfen duyunuz…

Dün, birinci dünya savaşında, İstiklal Savaşında ve daha öncelerinde nasıl ki yurdumuza düşmanlar saldırdıysa, işgal ettilerse, bugün de ilan edilmemiş bir saldırı altındadır… Kutsal vatan toprakları küresel emperyalizmin hedefindedir...

Dünkü düşman cephede belli idi... Kurşunun hangi siperden geleceği belli idi… Bugün cephe, sütre gerisi yok; politik, sosyolojik, kültürel, ekonomik ve psikolojik saldırı altında… Dün harp meydanlarında yenemedikleri Mustafa Kemal'i, Türk Milletini ve O’nun yiğit askerlerini, bugün onların bizlere bıraktıkları emanet olan Türkiye Cumhuriyetini hedef aldılar…

Yenilgilerini hazmedemediler...
“Nasıl olur da Anadolu’nun bozkırından çıkmış çarıklılar, bereliler, serpuşlular, yazmalılar ‘bizim çelikten gücümüzü’ yener”!? Dediler... Onların tek düşmanı bellidir; Mustafa Kemal'in manevi mirası ve onun kurduğu Türkiye Cumhuriyeti...

Bugünkü saldırı dünkü saldırıdan çok farklı… Düşmanlar, ordularla artık işgal etmiyor ülkeleri, sömürmek için… Kale burçlarına bayrak da dikmiyor… Kendi vatandaşını işgale alet edip kırdırmıyor da kolayca…

Peki, ne mi yapıyor?

İşgal edeceği ya da sömüreceği ülkeye farklı bir yöntem uyguluyor emperyalist güçler… İçten fethediyor kaleleri… Önce hain olacak karakterdekileri seçip yetiştiriyor, lider yapıyor… İşgal edeceği ülkede yetkili kılıyor… Şimdilerde içerden buldukları
"satılmış hainler" aracıyla saldırmaktalar; basın köşelerinde kalemle, silahla, sözle... Hedefleri ve amaçları tektir; Türkiye Cumhuriyetini yıkmak... Türk milletini, Anadolu’yu bölük pörçük etmek... Ve tabii ki doymayan işkembeleri için sömürmek...

Ey Türk genci, ey milletimin asil evlatları; bugünlerde Şanlı Bayrağına, Atatürk’ümüze yönelik yapılan saldırıları, bir zamanlar Yurdunu işgal eden Haçlılar bile yapmamıştı... Yurduna, bayrağına, atana saldırılar devam ediyor... Saldıranlar kadar onlara destek veren, onlara göz yumanlar da suçludur, bunu asla unutmayalım… Bin yıl önce de vardı bu saldırı, bugün de var, bin yıl sonra da olacaktır...

Taktik nasıl işliyor?

Küresel sömürünün stratejik ideolojisi gereğince, küresel emperyalizmin patronları bir ülkeyi işgal ve sömürmek için önce içerden kiralık beyinler-ruhlar bulur... Onları medya köşelerinde, çeşitli sivil kuruluşlarda, özel kurumlarda besler ve ortalığa salar... Milletin birliğine, dirliğine, kutsallıklarına, milli değerlerine saldırtırlar... Kargaşa... Anarşi... Terör... Biri diğerini besler... Dini duyguları istismar ederek vatandaşı aldatırlar… Yaratanın adıyla insan aldatması yapmada marifetlidirler, kutsallıkların, dinin ticaretini yaparlar…

Diğer yandan da Kur’an’ın, Peygamberin
“yasak” dediği hırsızlığı, gaspı, haksızlığı, adaletsizliği, yalanı, iftirayı, kul hakkını yeme gibi her türlü “melaneti” işlerler… Faizin sadece fazlasına “haram” derler… Yani normal faiz için “helal” fetvası verirler…

Bu oyuna gelme ey Türk Milletinin evladı... Bu oyunu bozmak senin elinde... Demokratik hakkın olan, tercihin olan çok değerli OY' unu 12 Haziranda geleceğimizi tayin edecektir... OY' una sahip çık ve doğru yere kullanmalısın... Hür ve bağımsız, vatanında efendi birey olarak yaşamak istiyorsan; “tok bir KÖLE” olarak yaşamak istemiyorsan; ülkenin sömürge olmasını istemiyorsan, İsraillilere, Yunanlılara, İngilizlere, Amerikalılara, İtalyanlara satılan iktisadi kurumlarını, maden ocaklarını, limanlarını, su kaynaklarını millileşmesini istiyorsan oyunu millici, milliyetçi, düşünceleri savunan siyasi örgütten yana kullanmalısın... Lütfen 12 Haziranda bu bilinçle oyunu kullanmalısın... Bunu hatırlatmak benim vatan borcum, onur borcumdur... Onu yapıyorum…

Oynanan oyun bellidir; hedef ülke Türkiye ve onun millici insanları…
“Demokratik seçim” adı altında 60 yıldır aldatılıyoruz. Her gelen bir öncekinden beter oluyor... Her gelen, AB-D’ye yüz sürmeye, “patrondan el almaya, inabe almaya” gidiyorlar… AB-D yetkililerinden “destek” istiyorlar...

Her ne hal ise
“oraya” gitmeyen siyasi örgüt, hiçbir şekilde iktidar olamıyor. Çünkü arkasında küresel emperyalizmin ağababaları yok, Yahudi patronlar yok…

Küresel emperyalizmin tayin ettikleri figüranlar bir devleti idare etmeye başlayınca, kandırılan işçiler, memurlar, emekliler, küçük esnaf, fukara halk boş bir hayal peşinde olduklarını seçim bittikten sonra anlar… Fakat iş işten geçer… İlginçtir ki her seçim sonrasında çalışan bu kesimler, müktesep haklarını bile kaybederler… Ülkenin zenginlikleri başkasına geçer… Her nedense her seçim sonunda küresel emperyalizmin temsilcileri büyük şirket patronları, koynumuza girerler…

Vatan toprağımızda “
özelleştirme” bahanesiyle yeni alanları işgal ederler, milli kuruluşlara ortak olurlar, satın alırlar… GAP bölgesinde geniş arazi tapularlar... Seçimde kandırılan "çalışan emektarlar" unutulur...

Sonuçta çalışan ücretli her kesimdeki emektar vatandaşlar, tam anlamıyla halk kitleleri, yağlı sicimin boyunlarına geçirildiğini hissederler… Sözleşmeli işçiden, memurdan, öğretmenden bahsetmek artık utandırıcı olmakta… Hayatının en
“lüks” yaşantı olarak addettiği; “ayda bir kez sinemaya gitmek” olan öğretmenler unutulur… Sokakta simit satan, su satan, mendil satan, şemsiye satan memur, işsiz üniversite mezunları gençler unutulur… "Besleme" basına, kayıtsız ve şartsız biat eden kadrolara devlet kaynakların muslukları sonuna kadar açılır…

Ey fukara vatandaşım, sadaka paketleriyle
“oyu satın alındığı sanılan” garip-guraba kardeşim, yoldaşım, dindaşım, komşum, arkadaşım, yöredaşım, hemşehirlim; 12 Haziranda oyuna sahip çık… En büyük kozun olan demokratik hakkını doğru ve isabetli kullanmalısın. Senin verdiğin bir oy senin kaderini değiştirebilir…

“Bir oyla ne olacak” diyemezsin… Bir oy, bir milletvekili demektir… TBMM de etkili bir muhalefet yapılmasını istiyorsan, ülkenin birlik ve bütünlüğünü dinamitleyen icraatlara son verilmesini istiyorsan, karnının tok, hür ve bağımsız birey olmak istiyorsan, öz vatanında "yarı tok KÖLE" olmak istemiyorsan tercihini millici ve milliyetçi siyasi örgütten yana kullanmalısın… Bu çağrıyı yapmak; vatanıma, milletime olan borcum, aydın insan olmanın onurum gereğidir...

Ekonominin iflası sürüyor…

Ülkemin imkânları ve Türk milletinin verdiği vergilerle bulunduğun düzeye gelmemin bir sorumluluğu ve borcu vardır; vatan-bayrak-hürriyet-onur borcu... Aydın insan olmanın sorumluluğu... Bu gerekçelerle Türk milletine sesleniyorum bu satırlarımla... Politika yapmıyorum asla, onun üstünde bir yerdeyim; Türkiye için, Türk milleti için, vatanım için doğru bildiğim ve inandığım düşüncelerimi sizlerle paylaşıyorum... İşin özü budur...

Her gün biraz daha dibe vurmak için yaklaşılıyor… Cumhuriyet döneminde yapılmış, kurulmuş ne kadar işletme, fabrika varsa hepsi ya kapatılmış, ya
“besleme” haramzadelere, yanaşmalara, yabancılara çıkar karşılığı olarak dağıtılmış…! Bu fabrikaların bir kısmının işçileri dövülerek havuzlara atılmış, tarım alanları erozyona terk edilmiş, köylüler dünü mumla aramaya başlamış, üç-beş yüz lira için haczedilmiş dükkân sahibi küçük esnaf bunalımlara düşmüş… Bunların hangisi kimin umurunda!? Devleti idare ettiğini sananlar için; “malı götürüyorlar” diye feryat eden vatandaşın feryadını duyan hiç yok…

Şaibeler yatağı ÖSYM…

Misyonerlerce önerilen dizileri renkli camdan seyrettirilerek uyutulan halk, gece yatısına gidip bir türlü kalkamayan uyuşturulmuş gençlik, yarından endişeli, emeği “şifrelenmiş” üniversite adayı Liseli öğrenciler kimin umurunda…!?

“Tatmin oldum” diyen beyleri sanki “tatmin etmek” için sınava girmişler bu gençler… Ve “allem edip-kulem yapıp” her şey yine şüphe ve şaibelerle dolu olarak “ört-pas” edilmekte… Hicap duyuyorum…

Ve 17-18 yaş aralığında olan bu gençler, Cumhuriyetin 100 yılında, 2023 de, devleti idare edecek kuşak olacak… On iki sene sonra bu kuşak
“şaibeler” ile yüklenmiş 30 yaşındaki idareciler olacak… Böylece ÖSYM bundan sonraki yönetici kuşakları da “şaibeli sınavla” damgalamış olmakta… Ülkemin güvenilen tek kurumu durumundaki ÖSYM artık “şaibeler yatağı” bir kurum… İtimat yok, bitti… Güven duyulmuyor artık… Her yapacağı sınav bu “şaibe” damgasını taşıyacak, maalesef...

Çilekeş Anadolu kadını…

Ve evde-iş yerinde, tarlada-bahçede en ağır iş gücünü sarf eden, yasal tüm hakları gasp edilen, adeta bir “köle” gibi çalıştırılan kadınlarımız… Ki onlar; acı hayatın tüm ağırlığına maruz kalan, her zorluğu göğüsleyen, yurdun serhatlarında “şehit” verdiği yağız yiğitlerin acısını duyan analar, bacılar, eşler; sırf “vatan sağ olsun” diye acıyı içine gömen Anadolu kadını!!! Her kesimden, her sosyal dilimden çok örnekler vermek mümkün… Şimdilik bunlarla yetinelim…

Sonuç olarak; işte size bazı noktalardan Türkiye’min manzaralarını özetledim. Eğer tüm bu yanlışlardan memnun iseniz, bu yanlışların daha da
“felaket” derecesine varmasını istiyorsanız, söyleyecek sözüm olamaz...

Hayır, memnun değilseniz ve
“..ben vatanıma, bayrağıma, devletime, her şeyden önce aileme ve çocuklarıma, torunlarıma sahip çıkacağım” diyorsanız, 12 Haziranda elindeki en büyük kozun olan, demokratik hakkın olan, oyunu doğru ve isabetli kullanman gerekir.…

Millici ve milliyetçi, Türkiye Cumhuriyetinden, Türk milletinden yana olan siyasi örgüte oyunu kullanmalısın... Bir oy demek, bir vekil demektir… Bunu hatırlatmak vatan ve onur borcumdur…

Emperyalistlerin piyonları Çanakkale’de…

Tarih, 25 Nisan… Çanakkale’de yurdumuzu işgale gelen yedi düvele ait askerlerin vatan topraklarımız karadan ayak basarak kirlettikleri günün yıldönümü… Çanakkale'de törenler yapıldı sessiz sedasızca... Düşmandan, işgalden, Mustafa Kemal’den, Türk yiğitlerin kahramanlığından hiç bahis edilmedi... Politik figüranlar sahnede birbirine "veryansın" ettiler; yalanla, iftirayla... Ta uzaklardan, Yeni Zelanda, Avustralya’dan gelip Çanakkale’de Türk siperlerine çarpıp yere düşenler… Ata ve dedelerinin neden ve ne için gelip işgal etmek istedikleri vatan toprağımızda, ölülerini anmak için gelmişlermiş… Törenler, anmalar yapılmış… Milli marşları da çalınmış…

Türk milletinin yüzünü yine şanlı TSK ve bağlı birlikler ağartmış Gelibolu semalarında... Hani şu tasfiye etmeye çalışılan TSK var ya, işte O... Diğer yandan yüzümüze gülerek bizi kandıranlar, ikballeri için dışarıya doğru yalpa yapıp el pençe ovuşturanlar, seçimde başarı için kilise papazından
"dua" isteyenler...

Yalanlardan yalan beğenip cibilliyet testine girenler… Hiç sıkılmadan pişmiş kelleler gibi sırıtarak, Washington ve Brüksel’den gelen direktifleri yerine getirmekle görevli yine müstemleke çavuşu rolüne soyunanlar... AB-D ye duyulan bu yanaşmalığın kimseye yarar sağlamayacağını hatırlatacak birileri olmalı…

Benlik davası..

Son 10 seneden beri binler dolusu sayfa yazılar yazdım… Türk Milletinin karşı karşıya olduğu tehlikeleri anlatmaya çalıştım… Örgütlü bir gücün çeşitli hile ve desiselerle örtülü seçim sistemini nasıl sabote edebileceği yazıldı… Siyasette her türlü çirkefin kol gezdiği bir ortamda yaşamanın zorluğu… Emperyalist güçlerin tezgâhladıkları kirli sömürü düzene uygun oyunlarının farkına varılmasını, buna önlem olarak tüm millicilerin, milli kurumların Cumhuriyete, Yurda sahip çıkmak üzere birleşmesi gerektiğini defalarca vurguladım… Herkes “ben” derse, ülkemizi bekleyen tehlikenin boyutunu şimdiden tayin etmek pek mümkün değil…

Türk=Türkçü=Turancı…

3 Mayıs günü, 1944 den beri “Türkçülük” günü olarak kutlanır, aslında kutlama değil tabii, acıların hatırlatılmasıdır… İsmet Paşa tarafından millici, milliyetçi aydınlar, 500 vatlık ampullerle tepeden ısıtılan, tek kişinin ancak ayakta durabileceği “tabutluklar” denilen tecritlere tıkıldılar… İşkence gördüler… Tırnakları çekildi… Acılar… Acılar…

Suçları mı? Milliyetçi olmak, Türk olmak, vatansever olmak, millici olmak, emperyalizme karşı duruş sergilemek… Düşmanlarına göre
“Turancı” olmak…! Dönemin dünya politik stratejisi gereğince “galip” gelen Stalin’e “hoş görünmek” ya da “yaranmak” jestiyle vatan evlatları bu tabutluklara tıkıldılar…

Peki, şimdilerde neler oluyor?

Seçim turuna çıkan başbakan ve ana muhalefet partisi başkanı, yeni dönemde yeni anayasa vaat etmekteler… Nedir bu yeni anayasanın özelliği?

Milli kimliği, ulus devlet kimliğini, kuruluş felsefesini ortadan kaldırma amacına yönelik anayasa…

Teröre çare olarak
“sihirli anayasa” söylemi…

İnandırıcılığı nedir?

Şüphe yüklü… Çünkü 12 Eylülde referandumla istedikleri tüm değişiklikler yapıldı... Sadece
"değiştirilemez ve değişmesi teklif edilemez" denilen ilk 3 maddeye dokunulamadı; milletten çekindikleri için... Şimdilerde, bu maddelerin içerik olarak yok sayıldığı, etnik temelli, federasyon çatılı bir anayasa hazırlığı var...

Yani
Türk kelimesi, Türk Bayrağı, Türkiye kelimelerinin geçmediği bir anayasa tasarlanmaktadır... Bunları yaparak Türkiye Cumhuriyeti Devletinin milli kuruluş felsefesini TARTIŞMALI hale sokmaktır, ana hedef...

Engelleri bertaraf etmek…

Bu girişime engel olabilecek tüm milli güçler etkisizleştirilmiştir... Milli devletin temel kurumlarını savunacak askeri, sivil ve yargı kurumlar tüm güçler bertaraf edilmektedir... İşte Anayasa Mahkemesi, işte Yüksek Yargı (SHYK), işte Danıştay, işte Silahlı Kuvvetler, işte STK, işte Üniversiteler… Tüm bu devlet kurumları tamamen susturulmuştur... Etkisizleştirilmiştir...

Geriye ne kaldı?

Milli devleti savunan ve etnik temelli Ülke bölünmesine yol açacak anayasaya karşı çıkan MHP...

Şimdilerde de onu içten çözmeye çalışmaktadırlar... Hedefleri bu siyasi örgütü çeşitli bahane ve fitne materyallerle yıpratmak, halkın nezdinde etkisiz kılmak ve TBMM dışında bırakarak
"dikensiz gül bahçesi" yaratmak... İşte bütün yaygara MHP düşmanlığı üzerine kurulmuştur; her yandan saldırı altındadır...

Yalan, iftira, kurgular, şantajlar ortalığı sarmış durumda... Fiilen siyasal ve toplumsal mühendislik projesi uygulanmaktadır...

Ey muhafazakâr dindar-milliyetçi vatandaşlarım, kardeşlerim sizler vatansever millici MHP'yi bu hayâsızca saldırılara kurban edecek misin? Türkiye’nin parçalanmasına, ayrışmasına tek engel olarak MHP kalmıştır; sahip çıkmayacak mısınız?

AB-D Komiserleri anayasa taslağı hazırlıyor…

Tarih 13 Mayıs günü… İstanbul Üniversitesi Fen Fakültesi Konferans Salonunda, AB-D temsilcilerinin (basından; müstemleke komiserleri) katıldığı Anayasa Hazırlık Çalışması yapıldı... Başlarında da adı “Kuzu” olan malum kişi vardı… AB'ye, ABD'ye bizim anayasamızdan ne? Diyorsanız eğer, 12 Haziranda OY demokrasi silahını doğru kullanırsınız...

Birlik zamanıdır..

Ulus devletimizin yaşaması için, milletin birliği, yurdun bütünlüğü için tek şemsiye altında birleşmek, güç birliği yapmak şarttır… İdeolojisi ne olursa olsun (sosyalistler, faşistler, komünistler), inançları ne olursa olsun (samimi dindarlar, cemaat ehli müteyeddinler, elleri ve dilleri “temiz” olan tarikat ehli samimi Müslümanlar…) her seçim bölgesindeki millici, milliyetçi, antiemperyalist partinin adaylarına destek olmalısınız…

Değişik görüşlerden vatanseverler bir araya toplanılmalı, güç birliği yapmalıdırlar... Bu fırsat kaçırılmamalı... Senin sahip olduğun
“güç” milli güçtür... Anadolu’da Mustafa Kemal’in vatandaşına anlattığı Kuav-ı milliye ruhudur… Ana hedef, vatanın bütünlüğü, milletin birliğinde devletin bekasını sağlamaktır... Karar sizindir; sorumluluk da, vebal de…



Editör: TE Bilişim