Siyasi Partiler Kanunu ve toplumun siyasete yaklaşımı denkleminde siyaset, sadece lider üzerinden yürüyen bir olgudur. Lidere bağlı siyaset anlayışının hâkim olduğu ülkemizde, ister lider hegomanyası ister lider sultası deyin, siyasette tek hâkim liderdir ve her durum ve olay lidere bağlıdır. Siyasi Partiler Kanunu ve Seçim Sistemi, lider sultasının yegâne dayanağıdır ve bu nedenle partilerde tek adam hâkimiyeti açık bir gerçektir. Rahmetli Sakıp Sabancı lider sultasını eleştirmiş ve “Arkadaş bizimkiler, parti lideri değil, padişah. Dört genel başkan aralarında anlaşabilseler, Türkiye"nin istikrarsızlık diye bir sorunu kalmaz” demiştir.

Toplumun siyaset anlayışı ve demokrasi kültürünün yeterince kurumsallaşmaması gibi ana nedenlerin yanında, parti genel başkanlarına verilen sınırsız yetkiler de eklenince, Şah Siyasetçilerin oturdukları makamları terk etmesi ancak hastalık ya da vefatları ile mümkün olmaktadır.

Türk Milliyetçiliği fikrini benimseyen ve Türk Ülküsünü dava olarak gören Milliyetçi Türkiye sevdalılarının yolunu aydınlatan ışıklar, Şahsiyetçiliği öne çıkarır. Çünkü Ülkücü Hareketin banisi Alparslan Türkeş 9 Işık’ta ; “Her milletin çocuğu, temel şahsiyetini milli kültür değerleri ile kurar. Milletin dini, ahlakı, töresi, hukuku ve estetiği ile sosyal bir biçim ve ruh kazanan fert, kendi kabiliyetleri ve orijinalitesi içinde gelişerek şahsiyet kazanır.” demektedir. Bizim şahsiyetçiliğimiz yüklendiği değer ve gelişen kabiliyetlerimiz doğrultusunda, Şah siyasetçiler karşısında dahi töre, hukuk ve ahlaktan yana olmayı gerektirir.

Bu nedenle yaygın anlayışın tam tersi olarak, tek adam görüntüsü altında Alparslan Türkeş, istişareye önem vermiş ve yönetim kademesinde ki gönüldaşlarının görüşünü alarak nihai karara varmıştır. Ki siyasi mevzularda bunu yaptığı gibi hareketi bağlayan şahsi meselelerinde bile bunu uygulamıştır. Dönemin tanıkları ve Başbuğun yakın arkadaşları bu konuyla ilgili sayısız örnek anlatmışlardır.

MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli bir derse başlarken yaptığı sunumda "1"e şahsiyet değeri verir ve yanına getirdiği her bir “0” için bir vasıf yükler ve başta “1” olmazsa diğer vasıfların hiç bir öneminin olmayışını anlatır. Genel Başkan Devlet Bahçeli’nin, şahsiyet sahibi olmayanların hiçbir ehliyetinin olmayacağı ifadesi şahsiyetçiliğin en güzel tariflerinden biridir.

Yolumuzu aydınlatan ışıklardan biri olan Büyük Dava Adamı Necip Fazıl, şahsiyetçiliği “100 milyonluk bir cemiyetin, 100 milyon köşeli bir yıldız gibi, ruh ve akılda en ileri zirvesi, köşeler içinde en fazla çıkıntılı, en ziyade fırlak olanıdır; yâni tek şahsiyet üzerinde düğümlenmiş bulunanı…” diye tanımlar.

Siyasi liderler kendilerini, parti yöneticilerini ve kurumsal değerlerini aşağılayan, hakaret içeren söz ve eylemlere karşı elbette tedbir almalıdırlar. Bu nedenle hareketin mensupları da tenkit ederken yine şahsiyetçilik ilkesinde yer alan ”Şahsiyetçilik kimseye karşı kişiliğini zedeleyici hüküm ve davranışta bulunmamak, kimsenin kişiliğimize yönelik zedeleyici karar ve davranışlarına razı olmamaktır.” sözünü ölçü kabul etmelidirler.

Liderin stratejik hatalarını, gaflarını ve harekete verdiği zararları dile getirenleri kişisel düşman olarak algılayan ve hareketin bütün dinamiklerini topyekûn üstüne salan Şah siyasetçiler, eleştirileri fitne, eleştirenleri hain ilan ederek kurumlarında huzur aramaktadırlar. Bu temizleme ya da aklama çabası siyaset kurumunun güvenilirliğini zedelemektedir. 

Liderler, şah pozisyonları zarar görmesin diye eleştirenleri çevresinden uzaklaştırdıkça, kurumsal yapı küçülmekte; lider, kurumda gücünü artırdıkça kurumsal yapı dışında kontrol edilemeyen, birlik olamayan büyük bir kitlenin önünü açmaktadır. Bu tavır, harekete hiçbir şey kazandırmadığı gibi, dışardan güdümlü her devrin adamları için geniş bir alan bırakmaktadır. Bu kısır döngüdür.

Bu kısır döngünün en büyük zararını hareketin kurumsal yapısı çekmektedir. Hain üreten bu kısır döngünün diğer büyük zararı ise, varlığını adadığı davasına, ömrünü feda eden, iyiyi ve güzeli salık verme adına cesaretle ortaya çıkan şahsiyetli dava adamlarınadır.

“Lidere Sadakat Şerefimizdir” sözünden kayıtsız şartsız biat anlamı çıkaranlar, şahsiyetlerini sorgulamalı ve “hiç mi hata yapmadık” sorusunu kendilerine sormalıdırlar. 

Selam ve dua ile 02.11.2011
TANRI TÜRK’E YAR OLSUN!



Editör: TE Bilişim