1854’e gelindiğinde hazine boşalmıştır, Osmanlı hanedanı ise şaşaalı günlerine dönme arzusuyla kıvranmaktadır.  Bizzat İngilizlerin telkinleriyle Galata’daki Yahudi bankerler keşfedilir. Böylece ilk borçlanma başlar. Borç para almanın cazibesine kendini kaptıran Osmanlı, ödünç paralarla Kırım seferi düzenler ancak sonuç Kırım’ın elden çıkması ve büyük toprak kaybı olur. Diğer taraftan Avrupa saraylarına özenen padişah, yine borç paralarla Dolmabahçe Sarayı’nı inşa ettirir. 1881 yılına gelindiğinde Osmanlı artık borçlarını ödeyemez hale gelmiştir. Sonunda moratoryum (borç erteleme ya da iflas) ilan etmek zorunda kalır ve uluslararası iflas masasına oturtulur. İngiltere, Fransa ve İtalya tarafından oluşturulan “Düyun-u Umumiye” ile Osmanlı Maliyesi’ ne el konulur.  Böylece Padişah II. Abdülhamit, Muharrem Kararnamesi‘ ne[1] kuzu kuzu imza atar. 
 
1958 yılına gelindiğinde Türkiye’nin ekonomisi iflas etmiştir! 1938 yılına kadar sürdürülen borçsuzluk prensibi terk edilmiş, yatırıma yönelik olmayan kredili ithalatın artması ve alınan kredilerin istikrarlı bir kalkınma planı çerçevesinde kullanılmaması; beklenen düzeyde yabancı sermayenin gelmemesi ve daha başka nedenler, ülkenin borç batağına saplanması sonucunu doğurur. Atatürk, karşılıksız para basımına her zaman karşı çıkan bir iktisadi politika izlemiştir.  DP iktidarına kadar Türkiye, banknot basımından uzak durmuştur. Atatürk’e göre dış itibar ve mali saygınlık vazgeçilmez unsurlardır. Ne yazık ki DP iktidarı için bu kavramlar bir şey ifade etmekten çok uzaktır. 1950 yılından itibaren Menderes hükümeti, Merkez Bankası’nı âdeta para basmak için kullanmaya başlar. 1950’de tedavüldeki (dolaşım) para 1 milyar 50 milyon iken, 1958 yılında bu rakam yüzde 180 oranında artarak 3 milyar 52 milyon liraya çıkar.  Dış ödemeler dengesi ise 67 milyar 863 milyon dolar açık vermektedir. Bu durumda Dünya Bankası, Ankara temsilcisini çekerek yardımı keser,  Amerika ise malî reform yapılıncaya kadar daha fazla yardım yapılmayacağını açıklar. Ve nihayetinde Türkiye, moratoryum yani borç ertelemesi talebinde bulunur.
 
Dış borçların taksit ve faizleri ödenememektedir. Osmanlı’dan sonra Cumhuriyet döneminin ilk iflasıdır. DP yelkenleri indirir; Paris’te ABD ve finans çevreleriyle Duyun-u Umumiye benzeri bir masaya oturulur. Adına “4 Ağustos Kararları” denilecek olan bir anlaşma ile Türkiye’nin iflası tescillenir. Hükümet, Uluslararası Para Fonu (IMF) nun baskısıyla, Cumhuriyet tarihinin en yüksek kur ayarlamasını yapmak zorunda kalır;  1 Amerikan Doları 2 lira 80 kuruştan 9 liraya çıkar. IMF’den 359 milyon dolar dış yardım sağlanır. 1958 yılı, iflasın dışında en fazla borçlanılan yıl olarak da tarihe geçer. DP, 8 yıllık iktidarında Türk ekonomisini batırmış; 15 yılda elde edilen kazanımları bir çırpıda yok etmiştir.
 
1980 yılında Süleyman Demirel, Bülent Ecevit’in AP-CHP işbirliğini reddeder.  Ekonomik ve asayiş sorunlarını tek başına çözebileceğine inanmaktadır. Yeni hükümet kolları sıvar ve adına “24 Ocak Kararları” denilecek olan bir ekonomik istikrar paketi hazırlamak için harekete geçer.  Demirel bunun için Turgut Özal’ı Başbakanlık Müsteşarı olarak atar. Bu paket aynı zamanda da Türk ekonomisinin IMF’ye tam teslimiyeti anlamına gelmektedir. IMF ile yeni bir anlaşma imzalanır ve Türk parası Amerikan Doları karşısında yeniden değer kaybına uğratılır.   Dolar, TL karşısında 47,10 TL’den 70 TL’ye yükseltilir.  Dolar bu kadarla kalmayacak, 1980 yılında tam 8 kez TL karşısında değer kazanacak ve esnek kur uygulaması ile yılın sonunda 89,25 TL.’ye yükseltilecektir. IMF anlaşması sonucunda kredi muslukları da açılacaktır. …Maliye Bakanı İsmet Sezgin basına yaptığı bir açıklamada, “dünyada yiyecek maddesi ithal etmeyen birkaç ülkesinden biri olan Türkiye’nin bu özelliğini Cumhuriyet tarihinde ilk defa bu yıl kaybettiğini” söyler.  
 
1986 yılı icra ve iflas olaylarının hayli arttığı bir yıl olur.  İstatistikî verilere göre 24 Ocak 1980 kararlarından sonra 6 yıl içinde tam 980 şirket iflas etmiş, 114 şirkette Konkordato (Yeni bir ödeme planı)  talebinde bulunmuştur. Ayrıca 10 bin 993 şirket tasfiye yoluna gitmiş,  68 bin 945 şahıs şirketi de ticareti terk etmiştir. 1986 yılının sonuna gelindiğinde batık ve/ veya donuk krediler büyük miktarlara ulaşmış,  peş peşe firma iflasları ortaya çıkmaya başlamıştır. Bu yıl,  batık sermayelerin yanı sıra üretim ciddi oranda düşerken ihracat da durma noktasına gelir. Durum, bankalar için de pek iç açıcı değildir. 1986 yılında ciddi denetimler yapmaya gerek duymadan kredi musluklarını iyice açan bankalar, iflas ve hacizlerle ortaya çıkan batık krediler nedeniyle ciddi sarsıntılar geçirmektedir.
           
            Ekonomide yaşanan darboğaz,  devletin dolaylı olarak firma kurtarma operasyonlarına yönelmesine neden olur.  Kamuoyunda “Kurtarma Yasası” olarak bilinen kanun yayınlanır.
            24 Ocak modeli ekonomi, ülkeye önce sanal bir ferahlama getirmiş ardından da korkunç bir darboğaza sokmaktan başka bir işe yaramamıştır. Ancak her devirde olduğu gibi Özal ekonomisi de kendi zenginini yaratırken, “orta direk” denilen kesimi tamamen yok etmiştir. Tüm bu yaşananları adeta pembe gözlük takarak izleyen Turgut Özal ise şunları söyleyebilmektedir: “3 yılda 30 yıllık iş yaptık” (…) “[2]
           
            Devam edecek…
           
            Tülay Hergünlü
            İstanbul, 12 Mayıs 2018
           
 
[1] Muharrem kararnamesi: Osmanlı Devletinin ödeyemediği iç ve dış borçlarını düzenlemek amacıyla, alacaklıların talepleri doğrultusunda 2.  Abdülhamit döneminde, 15 Ekim 1881  (28 Muharrem 1299) tarihinde açıklanan mali kararlardır.
[2] Tülay Hergünlü, “İngiliz Sicimi’nden Amerikan Bezi’ne”, Doğu Kitabevi, Kasım 2017
Geçmiş bilinmeden bugünler anlaşılamaz…